TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (68.BÖLÜM)
Bazı özellikleri sık sık vurgulamaya çalıştık. Arkadaşların geleneksel bir yaşantıları vardır. Kendileri özellikle aile ortamında şekillenmişlerdir. Bu yaşam kendini sırtta taşımaktadır. Kürdistan’daki ailenin geleneksel bazı özellikleri söz konusudur. Ailede özellikle kabile ve aşiret etkileri yaşanmaktadır. Burada birey fazla kendi sorumluluğunun bilincinde değildir. Bu konuda yanlış eğitim daha çocukluğundan itibaren bireyi oldukça sorumsuz yetiştirmektedir. Bazı arkadaşlar ileri toplumları görmüştür. İster sosyalist, ister kapitalist ülkelerde, bir hayli sorumluluk duyan çocuklar vardır. Daha küçücük yaşlarda kendilerine hak, yetki ve sorumluluk duyguları aşılamaktadır. Neye mensup oldukları ve içine girecekleri topluma karşı nasıl hareket etmeleri gerektiği gibi konularda eğitilmektedir. Öğretim bunu sağlamaktadır.
Bizde böylesi bir durum yoktur. Bizde ihanetin içine balıklama dalınmasına, “Oğlum yetişiyor, iş güç sahibi oluyor” denilmektedir. Çocuklar temel toplumsal değerlere karşı olumsuz koşullandırılmakta, buna da “çocuğu en iyi biçimde koruma” adı verilmektedir. Herkes bilir: Kürdistan’da çocuk yetiştirme tarzı o denli sapıkçadır ki, çocuk büyüdüğünde kendisine ve topluma karşı ucube durumuna düşmektedir. Zaten kendisi tarihten yoksundur. Ne denli yiğit, gözüpek ve atak olursa olsun, ya bir patronun veya ağanın emrine girmiş, ya da bir polisin veya jandarmanın eline düşmüştür. Onların işbirlikçisi ve ajanı olmuştur. Toplumumuza egemen olan budur. Bu nereden ortaya çıkmıştır? İşte bu çokça böbürlenen, “Oğlum soyumu devam ettirir, bana iyi bir gelecek hazırlar” diyen körce tutumda ifadesini bulmaktadır. Peki, toplumun içine böyle körcesine dalanlar, partimize çok daha mı bilinçli giriyorlar? Hayır. Bunlar aynı beklentiler ve yetişme tarzı ile saflarımıza geliyorlar. Bu konuda başlangıç için fazla bir şey söylenemez.
Ancak bunlar eğitim ve tecrübeyle dönüştürülemezse, başa bela olacaklardır. Kaynağını toplumda biraz böyle bulan bir kişilik, bugün hareketimizin ağırlığını ve çizgiyle bağlantılı gelişimini tehdit etmektedir. Sorun birkaç suçlu ortaya çıkarmak ve her şeyi çözdüğümüzü ilan etmek değildir. Bunun eğitimle çok sıkı bir ilişkisi vardır. Özellikle hareketin önderi konumunda bulunanların mutlak eğitim çabalarıyla ilişkisi vardır; denetim, tecrübe ve pratik yürütmeyle ilişkisi vardır. Bu tür öğeler, özellikle saflarımıza yeni katılanlar ve çizgiyle bütünleşmeyen kişiler üzerinde günün 24 saati boyunca denetim ve yürütme eksik edilmezse, doğru yaşamı mutlaka uygulamak için disiplin kuralları harekete geçirilir ve gerekleri yerine getirilirse, tehlikelerin önü alınabilir ve bir hayli yaygın olan bu olumsuzlukların hareketi tehdit etmesi önlenebilir. Evet, burada harcadığımız bunca eğitim çabalarına rağmen, partiye özlü bir katılım gerçekleşemezse, savaş alanlarında bizi bekleyen görevlerin gereklerini yerine getirmek oldukça zorlaşacaktır.
Özellikle kendilerinden önderlik rolünü oynamaları beklenenler, çocuk gibi şikayetçi olmaktan öteye gidemezler, büyük bir dirayet ve olgunlukla çizgisinin başında olmazlarsa, bütün emeklerimiz heba olacak ve her şey aleyhimize dönecektir. Hele kışkırtılmış bir toplum söz konusu olunca, nesnel olarak bireyler, düşmanın bugün geliştirdiği kontracılığa hizmet edeceklerdir. Bu genel yaklaşım, bir kez daha somut planda karşımıza çıkan bazı gelişmelere anlam vermek içindir. Özellikle devrimci savaşımızın kalbi durumunda olan Botan pratiğimizi daha da devrimcileştirmek, çizginin gereklerine uygun bir yürümeyi gerçekleştirmek ve geliştirmek ve geliştirilen devrimci yaşamı çizgi ve çizginin gerekleri ile duyarlı hale getirmek zorunludur. Bunun için bir kez daha mevcut zaafları, çizgi dışı tutumları ve yetmezlikleri yetkince aşmalıyız.
Mücadelemize dayatılan özel savaşın, en küçük bir hatamızı vesile yaparak plan ve uygulama geliştirdiğini, bunu tam çökertmeye kadar ilerletmek istediğini ve devletin bütünüyle böylesi bir yönelim içine girdiğini gözönüne getirirsek, bizim de çizgimizin yetkinleşmesine ve en sıradan olanakları bile onun emrine vermeye büyük önem vermemiz gerektiği kendiliğinden anlaşılacaktır. Bu konuda herkesin sorumluluğunun gereğini azami bir biçimde yerine getirmesi, kendi çabalarına duyduğu saygının vazgeçilmez koşuludur. Bu noktada kişisel yetmezliklerden söz etmek, kariyerizm duygusuna kapıldığını ya da kölece boyun eğdiğini söylemek, kişinin kendisine yapabileceği en büyük kötülük olacaktır. Ben daha çok partiye dürüstçe bağlı olanların, ona kan ve can verenlerin, kendilerine saygınlıklarını muhafaza etmelerinin nasıl mümkün olacağını ve bunun için neler yapmaları gerektiğini ısrarla ortaya koymaya çalışıyorum.
Çünkü bunlar gerçekten acımasız bir yaşam sürdürüyorlar. Soylu bir çıkışın içinde bulunuyor, kutsallık derecesinde bir mücadelenin militanlığını yapıyorlar. Esasımız böyledir. Ama sıra somutlaşmaya ve biçimlenmeye gelince, eskinin arkadaşlardaki kalıntıları ve kendileri üzerindeki yönetim, onları özle ters orantılı bir biçimlenmeye götürüyor. Öz biçimlenmeye başladıkça, iyi olan istek ve niyet örgütlenmeye ve eğitime yolaçar. İster kadrolardan, ister altındakiler ve çevrelerinden kaynaklansın, bu konudaki eğitimsizlik, örgütsüzlük ve yönetimsizlik aşılmadıkça ve görevler yerine getirilmedikçe, ters bir biçimlenmeye uğramak kaçınılmazdır. Örgütlenmemiş ve somut yaşama büründürülmemiş öz, çırılçıplaktır. Her yerden darbe yemeye, her yerden yara almaya ve ezilmeye mahkumdur. Ne yazık ki birçoklarının durumu buna benzemektedir.
Bu tür olanaklarla PKK çizgisini zafere götürmek bir yana, varolan değerleri ve kazanımlarımızı korumamız bile mümkün değildir. Bu durumda halk savaşçıları olmak şurada kalsın, son derece zavallı ve kendi başına bela bir tip durumuna düşmek işten bile olmayacaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER