FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ -36.BÖLÜM
12. Topyekûn Direnişte
Dağa Dayanma ve Faşizmi Şehirde Yıkma
Devrimci şiddet nerede gelişir, neye dayanır? Bunları da kısmen değerlendirdik. 2018 mücadelesi açısından daha somut değerlendirmeliyiz. Devrimci şiddetin stratejik dayanağı dağdaki gerilladır. Bunu böyle tanımlamak, bilmek gereklidir. Gerilla da böyle bilmelidir. Diğer güçler de böyle bilmelidir. Gerilla bu stratejik rolüne sahip çıkmalı, buna göre kendisini örgütlemelidir. Kendisini var etmeli, geliştirmeli, mücadelesini de bu çerçevede yürütmelidir. Dağa dayanmayan, dağdaki gerillanın varlığını, güçlenmesini esas almayan hiçbir stratejik duruş faşizmi yıkacak bir demokratik mücadeleyi ortaya çıkaramaz. Anti-faşist demokratik devrimi başarıya ulaştıracak bir devrimci şiddet öncülüğünü geliştiremez. O bakımdan dayanağın dağdaki, kırdaki gerilla olduğunu, anti-faşist devrimci şiddetin dağdaki gerillaya dayanmak zorunda olduğunu bileceğiz, kabul edeceğiz, esas alacağız.
‘Bunların üzerinde neden bu kadar duruluyor ya da neden bu kadar vurgulanıyor?’ denenebilir, ama şehirdeki mücadele dağdan çok kopuktur. Sadece demokratik siyaset değil, bizim şehirdeki diğer çalışmalarımız da dağdan çok kopuk kalıyor. Geçen 2 yıllık süreçte biz bununla hep mücadele ettik. Demokratik siyaset alanından raporlar, bilgiler geliyor. Savaşla hiç bir ilgisi yoktur, sanki bu memlekette savaş sürmüyor, dağda çarpışma yoktur, onunla hiçbir ilgisi yoktur. Bu sadece demokratik siyaset alanı için geçerli değil, ‘onun ötesinde toplumu örgütleyeceğiz, toplumu direnişe çekeceğiz’ diyen çalışmalar içerisinde de böyledir. Şehirlerde böyle bir toplumsal örgütlülük tanımlanmış, ortaya çıkartılmış bir örgütlü duruş var. Devrimci demokratik ortama böyle bir anlayış hakim kılınmıştır. Sözde örgüttür, faşizme karşı direnişi örgütlüyor, öncülük ediyor, ama dağdaki gerilladan hiç haberi yok, hiç ilişkisi yok. Bunlar bizim örgütlenmemiz içinde var. Geçen süre içerisinde böyle raporlar gördük.
Bu ülkede savaş var mı, yok mu! Belli değildir. Raporlara bakıyorsun bir tane savaş kelimesi yoktur. Her gün çatışma oluyor, haberi yoktur. Her gün 10 şehit veriyoruz, haberi ve ilişkisi yoktur. Bu kadar kopukluk ve uzaklık insanı şaşırtıyor. Peki, anti-faşist direnişi geliştiriyor mu? Şehirde, devrimci şiddet uyguluyor mu? Asla bunu yapmıyor, hiç yaklaşmıyor. Kendini gizleme ve yaşatma gücü haline gelmiştir, tam bir pasifizm, oportünizm var. İki yıldır bu anlayışlarla mücadele ediyoruz. İmkanlarımız üzerine hala bu zihniyet hakim kılınmak isteniyor. Bunun bir sürü gerekçesi gösteriliyor. ‘Deşifre olmuşlar, parti dışına çıkılmış, parti anlayışından uzaklaşılmış, sistem içileşmiş’ gibi bir sürü kavramla bu izah edilmeye çalışılıyor. Aslında gizleniyor, bu tür kavramlarla maskelenmeye çalışıyor. Kabul edilecek hiçbir yanı yoktur. Tanımı çok açıktır, çok kötü bir pasifizm, teslimiyet, oportünizm var, mücadeleden kaçılıyor. Faşizme karşı direnmekten, ona karşı savaş yapmaktan, eyleme geçmekten kaçılıyor. Eylemdeki güçten, haber almaktan da kaçılıyor, ilişkiler bile kurulmuyor. Böyle olunca faşizmin yaşamasına izin veriliyor. Şehirlerde dolaşıyor yaşıyorlar, evden eve kalıyorlar. Sen direnişle ilişki kurmazsan, direnişe geçmezsen, bir sürü çevreyi direnişten alıkoyarsan, faşizm sana yaşama hakkı tabi verir. Niye vermesin ki? O haliyle en büyük hizmeti faşizme yapıyor. Faşizm, bu konuda bilinçli ve planlı olarak göz yumuyor, fırsat veriyor. Bazıları ortalıkta geziyor, evden eve dolaşıyorlar, bazıları ise dünyanın en büyük tekniği ile imha edilmek isteniyor. Güya hepsi aynı, hepsi devrimci, hepsi Apocu, herkes PKK’dir. Birde ‘Ben de PKK’liyim’ diyor. Bu ne biçim PKK’lilik oluyor? “Siz nasıl PKK’lisiniz?” diye sorduk. Ama biz burada bile 24 saat saldırı altındayız, imha oluyoruz. Bize bu kadar saldırı geliyor. Peki, sana niye gelmiyor? Demek ki, ona karşı değilsin. Sana saldırmadığına göre, o zaman ona zarar vermiyorsun, karşısında değilsin, o senden fayda görüyor. Bu bakımdan önemsiyoruz. Herkes bu gerçeği bilmelidir. Bu kadar kopuk bir duruşla anti-faşist toyekün direniş örgütlenemez, bu kadar parçalı olunamaz, ama mevcut durum öyledir.
Bu nedenle dağa dayanmayan devrimci şiddet hiçbir yerde gelişemez. Zaten dağa dayanmadığı için de gelişemiyor. Başka gerekçelerle bunun izah edilmeye çalışılması tam bir oportünizme kılıf uydurmadır, oportünizmin teorisini yapmak olur. Dağ ve gerilla ile ilişki kurarsan her türlü şiddeti uygulayabilirsin, şehirde her türlü eylemi geliştirebilirsin, ama güç kaynaklarını işletmez, oradan kaçarsan geliştiremezsin. Güç kaynaklarını işletmeyen, ona sahip çıkmayan, oradan kaçan bir duruş ve zihniyet var. O nedenle dağa dayanmak, gerillanın imkanlarıyla hareket etmek, bu işleri yapabilmek açısından ön açıcıdır. Devrimci ortamın gücünü ve imkanını değerlendirmiyor, “koşullar, imkan yok, düşman tutukluyor, fırsat vermiyor, dolayısıyla yapılamaz” deniliyor. Sen gücünü kullanmazsan, elbette düşman izin vermez. Yani düşmanın izniyle mi hareket edeceksin? Faşizmin izniyle hareket ediyorsan, o zaman senin anti-faşistliğin nedir, direnişçiliğin nedir? Böyle bir durum olamaz. O bakımdan bu kavramı önemsemek lazım. Faşizme karşı topyekûn direniş dağa dayanmak zorundadır. Faşizme karşı topyekûn direnişin öncüsü, devrimci şiddettir. Devrimci şiddet de dağa dayanmak, gücünü dağdan almak, düşmanın saldırılarını dağdaki gerillanın gücüne dayanarak boşa çıkartmak zorundadır. Bunu yaparsa başarılı olur, mücadeleyi geliştirir. Bunu yapmazsa mücadele geliştiremez. Geliştiremezse, bu halkın destek vermemesinden, faşizmin güçlü olmasından kaynaklanmaz kendisinin oprtünist olmasından kaynaklanır. Devrimci şiddet kaynaklarını kullanmamasından, güç alacağı yere dayanmamasından kaynaklanır. Böyle çok kurnazlık denebilecek durum oluşmuş, böyle bir örgütsel ortam ortaya çıkmış ve bu durum PKK adına sahiplenilmiş sürdürülüyor. Biz bunu kırmazsak istediğimiz kadar cesaret, fedakarlık gösterelim, kahramanlık edelim, ne edersek edelim başarılı olmayız. Çünkü potansiyelin üzerinde bu oturuyor. Bu durumuyla kitleleri mücadeleden alıkoyuyor. Bu anlayışın kırılması lazım.
O nedenle şu ilkemiz önemlidir: Anti-faşist topyekûn direnişin öncüsü devrimci şiddettir. Faşizme karşı devrimci şiddet dağa dayanarak şehirde zafer kazanmak durumundadır. Dağa dayanır, gücünü dağdan alır, faşizm karşısında stratejik duruşunu dağdaki gerillanın varlığıyla, mücadelesiyle sağlar; ama faşizmi yıkma eylemini şehirde geliştirir. Bu ilkeyi esas alacağız. Dağa dayanmayı da önemseyeceğiz, ama dönüp sadece dağı alkışlayan olmayacağız. “Kahramanlar nasıl savaşıyor!” demeyeceğiz. Dağdan güç alıp şehirde faşizmi yıkacak savaşı geliştirmek zorundayız. Dağ, stratejik konumdadır, dayanak alınır. O dağa dayanmayan bir devrimci şiddet şehirde yaşamaz, uzun ömürlü olmaz, varlığını koruyamaz. Yalnız başına dağdaki gerillayla faşizm yıkılmaz, faşist hedefler vurulamaz. Dağdaki gerillanın stratejik duruşu, faşizmi yıkacak günlük eyleme, devrimci şiddetle dönüşmek durumundadır. Faşizmi yıkacak devrimci eylemin şehirde gelişmesi zorunludur. Neden? Çünkü, faşizmin kurumlaştığı, konumlandığı, örgütlendiği yer şehirdir. Bütün faşist hedefler şehirdedir, toplum şehirdeki örgütlenmeyle faşizmin denetimi altında tutuluyor. Toplumu denetimden kurtarıp faşizme karşı eyleme seferber edebilmek için faşist egemenliğin, örgütlülüğün kırılması lazım. Faşizmi yenilgiye uğratmak için faşist hedeflerin vurulması lazım. Faşizmin ekonomik boyutları şehirde, sosyal alan şehirde, siyasi alan şehirde, polisi şehirde, askerinin de çoğu şehirdedir. Sadece bir kısmı dağdadır, dağdaki gerillanın ulaşabileceği hedef sadece onlardır, ötesi yoktur. O halde şehirde savaşmazsak, devrimci şiddetin temel alanı olarak şehirleri öngörmezsek, yine bu dönemde dağa dayanarak faşist hedeflere karşı her türlü silahla uygulanan bir devrimci şiddet eylemine dönüştürmezsek zafer kazanamayız, faşizmi geriletemeyiz, faşist hedefleri parçalayamayız. Bunu yapamasak o zaman demokratik siyaset, serhildanllar, kitle eylemleri gelişmez. Dahası kitlelerin önü açılmaz. Faşizm şiddetle, terörle, katliamla, psikolojik baskıyla korkutuyor, önlerini alıyor, hamlelerini önlüyor, gelişmelerini önlüyor, engelliyor. Faşizmin bu etkileri kırılmadan, kitlelerden faşizme karşı ayaklanma, eyleme geçmelerini, serhildan yapmalarını beklemek hayaldir. Onu yapamayınca kitleleri suçlamamak lazım. Bazı arkadaşlarda “yapmıyorlar” gibi anlayışlar da var, ama görevini yapmayan kendisidir. Öyle bir durumda suçlu kitleler değil, kitlelerin hareket etmesi için görevini yapmayan devrimci öncülüktür. Özeleştiri vermesi gerekirken, “halk yapmıyor” diyerek, halkı eleştiren oluyor. Bunlar yanlış görüşlerdir. Sen görevini yap, faşist hedefleri vur, faşizmin etkinliğini kır, o zaman kitleler harekete geçiyor mu, geçmiyor mu! Kadınlar, gençler ayaklanıyor mu, ayaklanmıyor mu! İşçiler, emekçiler ayağa kalkıyor mu, kalkmıyor mu! Kalkarlar hem de onu fazlasıyla yaparlar, ama faşizmin baskı ve terörü kırılmadan kitlelerden bunu beklemek, faşist terörü kitlelerin kırmasını istemek yanlıştır. Bu, kendi görevini kitlelere yüklemek oluyor. Kendi görevinden kaçmak görevini, demokratik siyasete, kitlelere bırakmak oluyor ki, bu da devrimci kurnazlık oluyor. Bu tür devrimciliğe, devrimcilik değil ‘kurnazlık’ denir. Sen kaşla göz arasında oyun yapıyorsun. Görevini sorumluluğunu yapacağın yerde yapmıyorsun, ondan sonra “başkaları niye yapmamış?” diyorsun. Halbuki öncelik sende, başkaları senin başarına göre hareket edecekler. Sen onların başarısına göre hareket etmeyeceksin. Bu, kitlelerin arkasına gizlenmek oluyor, kitlelerin kuyruğuna takılmak oluyor. Kitleleri öne sürerek devrimci görevlerden kaçmak oluyor.
Bu bakımdan bu kuralı çok iyi anlamalıyız. Anti-faşist direnişte öncü olan devrimci şiddettir. Dağa dayanmak ve faşizmi şehirde yenmek durumundadır. Anti-faşist mücadelede dağa dayanılır, faşizm şehirde yenilir. Demek ki, şehirde faşizmi yenecek bir mücadeleyi örgütlemek, yürütmek durumundayız. Başka türlü yapamayız. Bunu şehirde yapacağız. Peki, hangi yöntemlerle yaparız? O, bizim somut koşulara göre geliştireceğimiz yaratıcı çalışmaya bağlıdır. Onun için dağa dayanmayı, dağdan güç almayı önemsiyoruz. Hep dışarıdan güç almak isteniliyor, yurtdışından bekleniliyor, başkalarından bekleniliyor. Bunların hepsi sahtedir, yalandır. Bakur’un hep gözünü dışarıya dikmesinin önünü artık kapatmak lazım. Başur’dan bize ne gelir? Rojava bize ne getirecek? Kitleler bize ne yapacak? Bütün Ortadoğu Devrimine öncülük eden Bakur’daki devrimci örgütlülük, görev ve misyonlarına sahip çıkıp gereklerini yapacağına, topu hep dışarı atıyor, dıştan beklentili oluyor, gözünü başka yerlere dikiyor. Böylece kendi görevlerinden kaçışı maskelemeye çalışıyor.
Biz bunu kabul edemeyiz. Bu durumu aşamamız gerekiyor. Teşhir ederek böyle bir devrimciliği ortadan kaldırmamız lazım. Bu bir sapmadır. Devrimciliği doğru çizgiye çekmek gerekiyor. Bunu çekemez doğru devrimcilik gerçekleştiremezsek başarılı olmayız. Doğruya çekmenin yeri nedir? Eğer bir dayanak arıyorsan dağdadır, gerilladır. Gerilla imkanı yaratmıştır. Ona dayanmayı esas alırsan şehirde her türlü eylemi geliştirebilirsin. O zaman dayanağını orada gör, eylemi, çareyi kendinde gör. Şehirde kitlelerin harekete kalkması için ön açıcı, öncü mücadeleyi faşist hedefleri devrimci şiddetle vuracak şekilde özsavunmayı, gençlik hareketini örgütle, hangi biçimde yapabiliyorsan öyle yap, ama mutlaka yap ve vur. Bu kesinlikle gereklidir. Şehirdeki devrimcilik bu dönemde hem eylemci olacak hem de desteği dağdan alacak. Desteği başka yerden alamayacak, başka yere bakmayacak, başka biçimlerde başarı öngörmeyecek.
‘Demokratik siyaset, kitleler ayağa kalksın başarı kazanalım’ demeyecek, kendisi öncülük yapacak, eylem yapacak. Faşizmi sürekli vuran, darbeleyen bir eylemi geliştirecek ki, kitleler ayağa kalkabilsin. Bu hususlar önemlidir. Aslında ciddi sapmaları bu noktada yaşıyoruz. Temel zayıflık, gerilik burada yaşanıyor. Bunu bilmemiz, görmemiz gereklidir. Köklü bir düzeltmeye kesinlikle ihtiyaç var. Bunları görmeliyiz, değerlendirmeliyiz.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER