BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (30.BÖLÜM)
ADRESSİZ
Zeliha Ana Diyarbakır
Görüşme Tarihi: Mart 2013
Savaş Şahadeti: 2006 Lice
Kürt tarihinde önemli yerlerden biridir. Huri, Mitani, Asur, Hitit, Sasani ve Roma uygarlıklarına ev sahipliği yapmıştır. Cumhuriyet Dönemi; 1925’ Şeyh Said İsyanı’nın önemli merkezlerinden biridir. 1970’lerde Kürt siyasi partilerinin faaliyet gösterdiği önemli merkezlerdendir. Kuk, Rızgari ve Özgürlük Yolu gibi Kürt örgütlerinin çıkışı ve gelişmesi bu bölgede gerçekleşmiştir. 27 Kasım 1978 yılında Lice - Fis Köyü’nde partileşen ve günümüzde son Kürt isyanı olarak kabul edilen PKK örgütü tarihinde de önemli bir merkezidir. Lice tarih boyunca devlete muhalif olan ve günümüzde de muhalif özelliğiyle dikkat çeken bir ilçedir. Cumhuriyetin ilk isyanı Lice’de başladı. Cumhuriyetin son döneminde Kürt meselesiyle ilgili yaşananlar hala devam etmektedir. Savaş; yakılan köyler, faili meçhul cinayetler, kent çatışmaları, korucu (Lice, koruculuğu kabul etmeyen bir ilçedir. Çevre ilçelerden gelen koruculardan söz ediliyor) baskısı gibi birçok hukuksuzluğun yaşandığı kargaşanın ortasında büyüdü. Zeliha Ana, oğlunu dağa götüren bu süreci bu ilçenin gerçekliğinden yola çıkarak bize anlatıyor.
Zeliha Ana Anlatıyor
“ Ben 1957 yılında Lice’de doğdum. 36 yıl önce evlendim. Eşim ile akrabayız. Kayınım ile kardeşleri arasında yaşanan sorunlar nedeniyle başka bir köye yerleştik. Yerleştiğimiz köy Diyarbakır’ın merkeze bağlı bir köyüydü. Köye yerleştikten kısa bir süre sonra eşim askere gitti. Askere gittikten kırk beş gün sonra oğlum Savaş dünyaya geldi. Köyde pamuk ve sebze ekiyorduk. Eskiden yoksulluk vardı. Biz de geçim sıkıntısı yaşıyorduk. Kayın babamla birlikte aynı evde yaşıyorduk. Oğlumun babası askerliğini bitirdi. Birkaç yıl daha kayın babamla birlikte oturmaya devam ettik. Daha sonra ayrı bir eve taşındık. Oğlum Savaş 1981 doğumludur. İlk ve ortaokulu bu köyde okudu. Liceli bir aileyiz. 36 yıl önce Lice’den çıktık. Eşim siyasetle uğraştığı için polis, evimize sürekli baskınlar düzenleniyordu. 1993 yılında zorunlu olarak Diyarbakır’a göç ettik. Diyarbakır’da ilk oturduğumuz ev Bağlar’ın, Koşu Yolu semtiydi. Biz daha köydeyken köylülerden biri eşimi ihbar etmişti, aranıyordu. Bir sabah aniden polisler evimizi bastılar. Eşim evde yoktu. Kimseyi bulamadılar. Çocuklarım küçüktü o zaman. Telsizden polisler birileriyle konuştular. Polislerin konuşmalarını duyuyordum. ‘Buradakiler çocuk getirelim mi?’ Diye sorduklarında karşıdaki amirleri ‘yok’ deyince bizi götürmediler. Polisler, aynı gün eşimin üç erkek kardeşi ile kız kardeşini gözaltına aldılar. Altı gün gözaltında kaldılar. Onlara işkence yapmışlar. Kayınlarım, ‘onun evi bizden ayrı, nerde olduğunu ne iş yaptığını bilmiyoruz.’ demişler daha sonra onları bırakmışlar. Oğlum Savaş, etkileniyordu bu durumdan haliyle.
12 yaşındayken gerillaya katılmak için Lice’nin Hüseyinlik Köyü’ne gitmişti. Gerillaların o bölgede olduklarını biliyordu. Savaş’ın halası Hüseyinlik Köyü’nde evi olduğu için köyün bütün sakinleri bizi tanırdı. Savaşa sormuşlar sen kimin oğlusun. O da ‘ben Abdullah’ın oğluyum.’demiş. Tabi köylüler tanımışlar. Senin ne işin var burada diye sorduklarında, ben gerillaya katılmak için geldim demiş. Zaten köyün büyük bir kısmı boşaltılmıştı. Gerillalar o sırada köydeymiş. Gerilla komutanı Savaşa, ‘sen daha küçüksün git okulunu oku’ diyerek kabul etmemiş. Köylüler eşime haber vermiş, gel oğlunu götür diye. Tabi o zamanlar Hüseyinlik köyü yakıldığı için birkaç yaşlı ve kadın dışında kimse kalmamıştı. Eşim gitti Savaş’ı getirdi. Savaş, Diyarbakır’da Fatih Lisesi’nde okula başladı. Fatih Lisesi Bağlar –Koşu Yolu’ndaydı. Fatih Lisesi’nde partinin gençlik çalışmalarına katılıyordu. Bazen Hizbullahçılarla çatışıyordu. Onlarla sürekli kavga ediyordu. Başarılı bir öğrenciydi. Hep takdir ve teşekkür alıyordu. Okulda partinin gençlik çalışmalarını yaptığı için arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınmıştı. Babası arandığı için, dedesinin adresini polislere vermişti. Polisler babanın evi nerde diye sorduklarında? Ben dedemin evinde kalıyorum diyerek evin adresini bilmediğini söylemiş. Öğrenciyken kısa aralıklarla üç kez gözaltına alınmıştı. Her seferinde de bırakıldı. Diyarbakır’da olağanüstü hal nedeniyle gözaltılar keyfi olarak uygulanıyordu. Bir keresinde on yedi gün gözaltında kalmıştı. Kaldığı süre içinde her gün işkence yapıldığını bize anlatmıştı. Savaş, mahkemeye çıktıktan sonra beş arkadaşıyla birlikte serbest bırakıldı. Polislerden biri, ‘bu sefer sizi bıraktık. Bir daha sizi alırsak infaz ederiz. Sizin ne yaptığınızı çok iyi biliyoruz. Gözümüz üzerinizde olacak’ demiş.
2002 yılında Savaş ile diğer oğlum Ender, üniversite sınavlarına hazırlanıyorlardı. İkisi de Gazi Antep Üniversitesi’ni kazandı. Savaş İktisat Bölümünü kazanmıştı. Önder ise Bilgisayar Programcılığını kazanmıştı. Biz Gazi Antep’te onlara ev tutmuştuk. İlk yılında hiçbir sorun yaşamadılar, ancak ikinci yılında Savaş yine gözaltına alındı. Üniversiteyi bırakmıştı. Savaşın üniversiteyi bıraktığını çok sonradan öğrendik. Çünkü bize hiç bir şey söylemiyordu. Haber vermeden bir ay Hatay’a gitmişti. Telefonu kapalıydı. Bir ay boyunca aradık ulaşamadık. Kardeşi Önder’e sorduk Savaş nerde diye? Bize bilmiyorum dedi. O beni ararsa, ancak ona ulaşabilirim dedi. Ben Önder’e her zaman sorardım Savaş ne yapıyor diye? Önder onun hakkında hiçbir bilgi vermiyordu. Bir ay sonra bizi aradı. Ben iyiyim beni merak etmeyin. Babası, nerdesin yanına geleyim dediğinde, ben geleceğim dedi. Aradan çok zaman geçmedi eve geldi. Bu kadar zamandır nerede olduğunu sorduk, sorularımızı cevapsız bıraktı. Daha sonra öğrendik ki Hatay’da bir aylık siyasi eğitim almış. Eğitimden sonra Gazi Antep Üniversitesi’ne döndüğü zaman polisler ‘seni burada rahat bırakmayacağız.’ Diye tehdit etmişler. Oğlum da okulu bıraktı. Hatay’dan eve döndüğü zaman babasıyla konuşmuş demiş ben ya yurt dışına ya da dağa gideceğim. Eğer kalırsam bana rahat vermeyecek devlet. Babasına, siz beni gönderirseniz daha iyi olur demiş. Savaş yurt dışına gitmek istiyordu. Hem okumak hem de yurt dışında siyaset yapmak istiyordu. Rusya’nın, Moskova şehrinde bizim tanıdığımız bir aile vardı. Onlar ona yardımcı olacağını söylemişlerdi.
Ona yardımcı olan aile Savaş’a, okumak için geliyorsan başımız gözümüz üstüne, ancak okumak için gelmiyorsan gelme demiş. Savaş ise onlara ben okumaya geleceğim demiş. Ailece onu uğurladık. Oğlum Moskova’ya okumaya gitmişti. Ben onun okul okuyacağını düşünüyordum, ancak babası daha gerçekçiydi. Benim oğlumun gideceği yer belli, dağa çıkacak diyordu. Savaş, Rusya’da bir köye gitmiş, o köyde bir Kürt derneği varmış. O evde bir fotoğraf çektirip bana göndermişti. Rusya’da bir tarafta okuyor, diğer tarafta yanında kaldığı ailenin yanında çalışıyordu. Yanında kaldığı aile deri mont mağazası işletiyordu. Savaş, onların mağazasında işe başlamıştı. Kısa sürede Rusçayı da öğrenmişti. Rusya’daki siyasi faaliyetlere katıldığını da öğrenmiştik. Rusya’daki siyasi arkadaşlarına ben dağa gideceğim demiş. Onlar bizim okuyan insanlara ihtiyacımız var gitme burada kal, burada çalışma yürüt demişlerse de ikna edememişler. Daha yurt dışına çıkmadan önceden de bizi bu duruma hazırlıyordu. Bunu fark ediyordum. Hatay’dan eğitimden yeni dönmüştü. Sanırım Temmuz ayıydı. Bir ay boyunca evden hiç dışarı çıkmadı. Hep Apo’nun kitaplarını okuyordu. Bizi yokluğuna alıştırmaya çalışıyordu. Babasına, ben Avrupa’da okuyacak, aynı zamanda siyasi faaliyetlerde bulunmak istiyorum diye niyetini açıklamış. Babası da ‘oğlum sen okuyarak da halkına hizmet edebilirsin demiş. Babası onun siyasi faaliyetlerden uzaklaşmasını istemiyordu ancak dağa da gitmesine de taraftar değildi. Savaş, babasına, devrimciliği sen bana öğrettin, ben senin yolunda gideceğim. Böyle deyince babasının söyleyeceği ve ona vereceği bir cevabı kalmamış. Oğlum Savaş ile babasının arasındaki ilişki çok farklıydı. Daha çok iki arkadaş gibiydiler. Eşim oğluna bir arkadaş gibi davranıyordu. Çocuklarını hep dinlerdi. Bir sorunları olduğunda onlara bir arkadaş gibi yardımcı olurdu.
Eşim bir gün bile Savaş’ın kalbini kırmamıştır. Savaş dağa gitmeden önce Moskova’dan bana telefon açtı. Benden helallik istedi. Benim için zor bir gündü. Ben ona, eğer fırsatın olursa akşam bize telefon aç baban ile diğer kardeşlerin de seninle görüşsün. Eşim ile oğlum akşam eve gelmişti, savaş telefon açtı, telefonu Önder açtı. Savaş hepimizden tek tek helallik istedi. Rusya’dayken gerillaya katıldı. Benim için zor günlerdi. Savaş on bir ay gerillada kaldı ve şehit düştü. Oğlum şehit düşmeden önce gerilla komutanına eğer şehit düşersem, babam yurtsever ve anlayışlı biridir onu arayabilirsiniz diye vasiyet etmiş. Gerilla komutanı bizi aramış, telefonlarımız değiştiği için ulaşamamış. Bizim orada bir akrabamız vardı, eşimin amcasının oğluna ulaşmış Savaş’ın şahadete ulaştığını söylemiş. Eşimin amcasının oğlu bizi alıştırmak için Savaşın yaralandığını söylemişti. Ben, ne olur bana doğru söyleyin? Savaş yaşıyor mu? Diye sorduğumda yaralıdır diyorlardı. On dakika aradan geçmişti geçmemişti gerilla komutanı eşimi aradı, eşim bizden uzaklaştı duyamayacağımız bir yere gitti. Gerilla komutanıyla telefonda konuştu. Savaş’ın şehit düştüğünü eşime açıklamış. Eşim bana dedi ki Savaş yaralanmış her şeye hazırlıklı olun ben o zaman anladım ki Savaş şehit düşmüş, ancak onun yaralı olabileceğine inanmak istiyordum. Fakat evimiz kalabalıklaşınca anladım oğlumun şehit olduğunu. Suruç’lu bir gerillanın abisi Kandil’e kardeşini görmek için gitmiş, Savaş’ın bütün zamanını okumakla geçirmesi dikkatini çekmiş. Geri döneceği zaman oğluma bir isteğinin olup olmadığını sormuş, önce bir şey dememiş, fakat yola çıkmak üzereyken, babama selam söyle ve bu fotoğrafı babama götür demiş. Savaş, Suruç’lu arkadaşına, sen kendini yorma babamı ara o gelir seni görür. Babası gidip fotoğrafını aldı ve bize getirdi. Tek dileğim onu son bir defa daha görmekti. Göremedim. Çabuk bırakıp gitti bizi.
Geçmişten Bir Anı Benim oğlum Savaş beş yaşındayken eşim Kürt meselesiyle ilgileniyordu. Lice’nin Fis köyünde Allaattin Zorlu vardı. Eşim onun arkadaşıydı. Sürekli onunla görüşüyordu. Partinin çalışanları sürekli bizim eve gelip giderlerdi. Eşim aktif olarak partinin siyasi çalışmalarına katıldığı için Kürt sorununu yakından tanıyordu. Bazen Lice’ye gidip gerillaları görüyorduk. O zamanlar gerillalar Lice’ye yeni geldikleri için halkın ilgisi çok fazlaydı. Oğlum Savaş hep gerillaların anlattığı hikâyeleri dinler hiç konuşmazdı. Ben diyordum Adressiz Başka dilde anne olmak 188 oğlum sen neden konuşmuyorsun, anne ben dinlemeyi seviyorum derdi. Büyük abisi Zahit’e, sen evimizin direğisin senin emeğin bizim üzerimizde çoktur. Bizim okumamızı sağlayan sensin. Bize hep sen baktın. Büyük abisine saygısı sonsuzdu. Çok farklı biriydi. O’na duyduğum bağlılık bir başkaydı. Tabi diğer çocuklarımı da seviyorum ancak Savaş benim için başkaydı. Hiç unutmuyorum, eşim askerdeydi. Savaş o zaman çok küçüktü. O zamanlar yoksulluk vardı. Biz tarlaya çalışmaya giderdik. Savaş çok ufaktı onu evde bırakıp tarlaya giderdim. Onu evde yalnız bırakıp gitmek içime batıyordu. Savaş dendi mi aklıma hep o zor günlerimiz geliyor. Kaynanam derdi ki bu çocuklar bu kadar yaramazlık yapıyor sen neden bunları dövmüyorsun. Benim hiç bir zaman elim çocuklarıma kalkmadı. Bu konuda vicdanım rahat. Diğer çocuklarım bilye oynardı, kavga ederlerdi. Savaş hiç kavga etmezdi kendi halinde biriydi. Oğlumla ilgili unutamadığım bir anım daha var. Newroz yaklaşıyordu Savaş evde oturuyordu. Babası eve geldi. Savaş’a oğlum sigaram bitti, gidip bana sigara al. Savaş tamam dedi ve çıktı evde.
Meğer, arkadaşlarıyla anlaşmış newroz kutlaması yapacaklarmış. Yolda giderken arkadaşı Hasanla birlikte gözaltına alınmışlardı. Bu yüzden on yedi gün gözaltında kalmışlardı. Günlerce aradık bulamadık ancak daha sonra öğrendik gözaltına alındığını. Eşim bir keçi alıp eve getirdi. Eğer oğlum çıkarsa ona kurban keseceğim diyordu. Savaş mahkemeye çıktı arkadaşlarıyla birlikte serbest bırakıldılar. Eşim: oğlum Savaş seni bir sigara almaya gönderdim sen on yedi gün sonra geldin. Savaş gülüyordu. Arada bir böyle yarenliklerimiz de olurdu. Oğullar sizden kopup gidince geriye onlardan arta kalan 189 yaşanmışlıklar kalıyor. Savaş’ın dağda şehit düştüğü haberi gelince, onun yokluğuna alışamayan kız kardeşi (…) abisine adressiz bir mektup yazmış. Olduğu gibi aktarıyoruz. N…..’nin Adressiz Mektubu Seni anlatmak o kadar zor ki kardeşim, yüreğim acıyarak kalemi elime alıyorum. Gözyaşlarımı içimde tutuyorum şimdilik. Çünkü senin o güzel ve mağrur bakışın, gözlerinin ışıltısı şu an gözlerimin önünde. Yanımdasın sanki. Gülümseyerek bana geleceksin kucaklayacağım seni. Kardeş gibi seveceğim, anne gibi, yoldaş gibi. Sevmek denilen ne varsa sana sarılırken yaşayacağım sanki. Seni o kadar özlüyorum ki bunu kendimden de saklıyorum. Bazen, etrafımdakilerden, annemden, babamdan, herkesten ama olmuyor. Her geçen gün özlemin ve yokluğun bir kat daha artıyor, alışamıyorum yokluğuna. Seninle sohbet etmeyi çok özledim. Bana ne zaman büyüyeceksin demeni özledim. Kızdığın zamanlar pek olmazdı. Şaşardım sana, senin sabrına, sağduyuna, telaşsız haline, fedakârlığına…
Allah’ım derdim bu hiç mi kendini düşünmez? Ya nasıl bir insan bu böyle? Bir insan bu kadar mı başkaları için kendini unutur. Canım kardeşim, yaz tatilinde Antep’ e yanına gelmiştim. Seni çok özlemiştim, sen artık gelmez olmuştun yanımıza. O yüzden de ben geleyim dedim. Neyse otobüse binip geldim, sen gelip beni garajdan aldın. Sonra beni gördüğün an bana bakıp “bu ne biçim elbisedir böyle mi geldin” diyerek kızmıştın. Beni alıp bir mağazaya götürdün, oradan bana elbiseler aldık. Yeni elbiselerimi giydikten sonra bana hadi partiye gidelim dedin. Sonra partiye gittik, tabi gider gitmez arkadaşların hemen ‘Savaş nerdesin toplantı başlayacak seni Adressiz Başka dilde anne olmak 190 bekliyoruz’ dediler. Ben de sana Savaş beni burada bırakıp nereye gidiyorsun diye kızmıştım. Demek ki artık ailenin senin yanında bir önemi kalmamış demiş ve kızmıştım. Sen de gülerek sakin ol. Gazete oku ya da arkadaşlarla sohbet et ben gelirim deyip gittin. Ben yine dönüp sana, “zaten Antep’e çay içmeye geldim ya “ sana kızmıştım ama o kızgınlığın içinde sana dair korkular da taşıyordum. Savaş çok sevdiği ailesi, kopamadığı ailesini artık bir tarafa bırakmış diye düşünmüştüm. Varsa yoksa mücadele, gözün başka bir şey görmez olmuştu. Bizim ise, seni kaybedecek olmanın korkusu. Bu ateşi yıllar sonra yüreğimizi yaka yaka hissettirdin bize. O kor ateş hiçbir zaman sönmeyecek. Sen, bizler için son nefesimizi verinceye kadar sürecek bir hasret olarak içimizde yaşayacaksın. Seni çok özledim kardeşim.…(N…)
MÜRSEL YILDIZ & İBRAHİM ALP
YORUM GÖNDER