FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-43.BÖLÜM
Önemli bir kadro kaybı oldu, ama onlar direndiler, o direnişler yerlerini fazlasıyla doldurdu. Müthiş öfkeli, eyleme geçmek isteyen gençlik var, ama sen onu bilmem hangi askeri karakola saldıracak şekilde yönlendirirsen yapamaz. Ama hangi işbirlikçi ajanı vurmaya, tokatlamaya, faşist odağı yakmaya yönlendirsen yapabilir. Her şey doğru yönlendirmeye bağlıdır. Bunun için çok fazla eğitime, örgütlemeye de gerek yoktur, kendi inisiyatifiyle de yapabilir. Demek ki, sorun anlayış ve tarz meselesidir.
Aslında bu kadar değişim, yeniden yapılanma, düzeltmede zorluk yaşandıysa, bu kadar zamana yayıldıysa burada da sorun anlayıştan kaynaklanıyor. İmkanların azlığından, geçmişteki kayıpların çokluğundan ya da düşmanın fazla saldırmasından değildir. Bu son belirtilenler etkendir, belirleyici olan anlayış ve mantıktır. Anlayış ve tarz konusundaki yanlış ve yanılgıları burada yeterince düzeltememe oldu. Ne oldu? Biz bunları sözde çözmüştük, ama görülüyor ki, ikna olmamış, inanmıyor, hala bir anlayışa kilitlenmiş, kendisini daraltmış ve değiştirmiyor. ‘Böyle olmaz’ diyorsun, eğer öyle değilse o zaman açık tartışalım, her şey ortaya net konsun. Neyi doğru görüyoruz? Neyi, nerede yapılabilir görüyorsak ona göre tartışalım, netlik sağlatalım. Arkadaşlar anlayış ve tarz değişiminde ikna olmakta zorlandılar. Neredeyse bütün faşizmi yıkacak, her türlü devrimci görevi gerçekleştirecek eylemin sahibi olarak kendilerini gördüler. Diğer örgütlerle paylaşımı öngörmediler.
Dolayısıyla birlikte hareket etmeyi, bütünleşmeyi öngörmediler, her şeyi kendilerine bağladılar. Öyle olmayınca da bu sefer kilitlenme, daralma, hazmetmeme, kabullenmeme ortaya çıktı. Değişimde-dönüşümde, düzeltmede doğruları görememe, ikna olamama durumları yaşandı. Eğer bu kadar uzadıysa bundan dolayıdır. Eğer anlayış ve tarz düzeltmesi yapamazsak pratikteki değişiklik hiç yapılamaz. Öyle düşman saldırıları engel oluyor, güçsüzlükten, eğitip, örgütleyecek insan bulamamaktan değil, kesinlikle onlardan kaynaklanmıyor. Neyi, nasıl yapmamız konusunda, doğru anlayışta ikna değiliz. Kendimizi daraltmışız, geçmişte bazı hedeflere yöneltmişiz, kilitlemişiz, oradan kopmuyoruz. Buradan kopmalıyız. Bu anlamda bir tarz ve anlayış düzeltmesi, değişim olmalıdır. Daha geniş bakabilmeliyiz, faşizme karşı mücadeleyi daha kapsamlı ele alabilmeliyiz.
Dolayısıyla faşizmi yıkma mücadelesinde tüm faşist odakları ekonomik, sosyal, siyasi odakları hedef yapabilmeliyiz. Hepsine dönük eylemleri de anlamlı, değerli ve büyük bulmalıyız. Eylemin başarı ölçütü olarak da faşizme zarar veren, halka moral veren düzeyine bakmalıyız. Kendimize göre ayrı ölçüler oluşturmamalıyız. Faşizme çok zarar vermiş, halka çok moral vermişse doğru olan odur, başarı ordadır. Bazı işbirlikçi ajanlar cezalandırıldı, toplum o yüzden bize kadar kutlama gönderdi. O kadar çok moral aldı ki, istersen üç tane askeri karakol vur, çok fazla duyulmadı bile, duyulmuyor da zaten. Bilmem Çukurca sınırında, Şemdinli sınırında askerle boğaz boğaza girmişsin, kimsenin bundan öyle çok haberi yoktur. Merkez Karargah, “Basın bunları yeterince vermiyor, topluma yansıtılamıyor” diyor.
Ama toplum ilgi duymuyor ki, toplum üzerinde o kadar etkisi yoktur. Basını eleştirip doğruya çekmeliyiz, ama hangi hedefi vurmak, etkisizleştirmek toplumu daha çok etkileyip faşizmi daha çok darbeliyor ona bakmak lazım. Hiç oraya bakmadan her şeyi propaganda etme düzeyinde bakarsak olmaz. Basının o kadar gücü yoktur. Toplumun ilgi alanında olanlar daha fazla öne çıkıyor, duyarlılıkla karşılanıyor. Bunu da bir gerçeklik olarak görmeliyiz.
Bazı hedefler var, vurulur, çok fazla propagandası da olmayabilir, ama faşizme zarar vermiş darbe vurmuşsa önemli olan odur. Karşı tarafı korkutmuş, ürkütmüş ya da kolunu kanadını kırmışsak bu bir başarıdır. Gelişme sağlar. Toplum duymaz, ama düşman zayıflar. Düşman gücünü yıkabilmek için zayıflatmak gerekir. Onu zayıflatıcı, ona darbe vurucu bütün olaylar, eylemler, başarı kazanmış eylemler olarak görülmelidir.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER