TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (86.BÖLÜM)
Olumlu gelişmenin nasıl sağlanacağı bilinmeyen bir şey değildir. Bizim doğru merkezileşme konusundaki teorik ve pratik çabalarımız belirgindir. Bir merkez üyesinin niteliksel görevleri, çalışma ve yaşam tarzının ne olduğu sorularına iyi cevap verilmiştir. Demin olumsuz örneklerden söz ettik. Bir kişiyi ileri görevlere getirmenin nasıl olacağı o kadar zor cevaplandırılacak bir husus olamaz. Daha başından beri partinin başına bela olmuş bir kişi, sırf açıkgözlülüğünden ve bilgiçlik taslamasından ötürü merkeze gelebilir mi? Hayır, gelemez.
Düşman subayları da PKK’nin teorik görüşlerini iyi biliyorlar. Teoriyi iyi bilmek ve bununla bilgiçlik taslamak, merkez üyesi olmak için yeterli değildir. Merkez üyesi olmanın gerekleri vardır. Bunun için partinin kişilik yaşamını giderek somutlaşan parti çizgisine yaratıcı bir biçimde uygulamak, sağlam bir işleyiş yaratmak, onun eğitim ve kitle politikasına tamamen vakıf olmak gerekir. Bunun bir de pratikte başarıyla kanıtlanması kaçınılmazdır. Ordulaşma söz konusuysa, kişi savaşçılıkta ilkin manga komutanı olur. Bunda başarı sağlamışsa takım komutanı, takım komutanlığından başarı kazanmışsa bölük komutanlığı ve daha üst komutanlıklara yükselir. Bu kişinin birlikleri çalıştırmasına bağlıdır. Adam bir mangayı ve takımı çalıştırmamıştır. Bu adam birdenbi re tugay düzeyindeki bir askeri kuvvetin komutanlığına yükselirse, ne oldum delisi durumuna düşebilir.
Çünkü böyle bir gücün biraraya getirilmesinde ve düzenlenmesinde belki de olumsuz bir rolü vardır. O zaman bu güçle uğraşacaktır. Bir düşman başbakanının sözlerine bakalım. Düşman başbakanı parti işlerini bildiğini söylüyor. “Ben ilkin bir bölgede partinin kuruluşuyla işe başladım. Milletvekili seçildikten sonra meclis başkanı, daha sonra başbakan oldum” diyor. Adam partideki işleyişin nasıl olacağını veya olması gerektiğini biliyor; parti içinde aşağıdan yukarıya doğru nasıl yükselinebileceğini biliyor. Yeniden aynı göreve seçilmemesi durumunda, bir parti üyesi olarak çalışmalarına devam edeceğini belirtiyor. Adam düşmandır, ama parti işleyişi konusunda bir hayli bilinçlidir. Bizim kadromuz da böyle davranmalıdır. Ordu mu kuracağız, ordunun en üst düzeyinde yer almak mı istiyoruz? O zaman ilkin bir mangayı hangi emekle ve nasıl kuracağımızı, nasıl eğiteceğimizi bilmek zorundayız. Terfi buradan başarıyla çıkma koşuluna bağlanmalıdır. Takım için de böyle yapılmalıdır. Kadro takımı örgütlemeli, eğitmeli ve büyütmelidir. Burada başarı sağlamışsa, uygun bir süre içinde bölük komutanı olmalıdır. Aynı şey bölük komutanı için de geçerlidir.
Bütün bu kademelerde başarı gösteren kişi en üst düzeyde parti görevlerine yükselebilir. Böyle bir kadro hep güç toparlayıp büyütmüş, kadro ve silah bulmuş ve dolayısıyla kendi özgücü temelinde yükselmiş olacaktır. Bu konuda şunun ya da bunun omuzuna basarak yükselmeyecek ve çok onurlu bir yol alacaktır. O zaman savaşçılar, “Bravo bu yoldaşımıza, bizi eğitip yetiştirdi ve savaştırdı. Biz de ilerde bu çekirdekten bir komutanlar ekibi ortaya çıkarabileceğiz” diyeceklerdir. Bu arkadaşımız mangadan sonra takım düzeyinde de beyni ve ruhuyla bunu başarırsa, terfi etmeye layık birisi haline gelmiş demektir. Yaşamı hep bu biçimde seyreden bir yoldaşımızı merkezimize alabiliriz. Böyle bir kişiyi merkeze atamanın sakıncası olmayacaktır. Tabii bunların yanısıra kendisinin başka özelliklerine de bakılacaktır. Böyle bir kişi yaratıcıdır, kolektiftir, coşkuludur; dinamo gibi çalışmaktadır; yaşamı ve çalışma tarzı parti ölçülerine uygundur. Kitle ilişkileri tamıtamına bizim istediğimiz gibidir.
Kısacası ana hatlarıyla belirtilen militan özelliklerimizi sergilemektedir. Bu arkadaşımız ileri ve merkezi görevlere gelebilir. Peki, bugüne kadar yapılan birçok toplantımızda gerçekleşen bu mudur? Hayır, toplantının sonuçları bununla çelişmektedir. Kaldı ki, çoğu kez bizim onaylayıp onaylamayacağımız da fazla düşünülmemektedir. İçimize nasıl girdiği bile belli olmayan bir öğeye ileri görevler verilebiliyor. Adam eylemcilik adı altında sağı solu dağıtmış, kadroları bastırmış, halkı göçertmiştir. Neymiş de adam sözümona eylemciymiş! Oysa bu adamın henüz ne olduğu bile ortaya çıkmamıştır, biz de bu kişiyi hiç tanımıyoruz. Buna rağmen, böyle bir kişi merkeze ve hatta yürütmeye getirilebiliyor. Önderlik neyi ve nasıl kabul edebilir? Bir de önderliğin gelişmesinin ölçüsü vardır. Bu ölçüler nasıl gelişmiştir? Adam ne kadar bu ölçülere bağlıdır? Bunlar hiç mi göz önüne getirilmiyor? Burada merkeze getirilmeyecek bir kişi varsa, o da bu adamdır. Adam gelmiş, kadroları ve savaşçıları bastırıp sindirmiş, gözü açık ve kurnaz olduğu için eleştirileri kolaylıkla boşa çıkarmış, böylece kendisini kabul ettirmiştir. Bu azılı bir küçük-burjuvanın kendisini dayatmasından başka bir şey değildir. Biz bunu başka türlü tanımlayamayız ve bu adam bu tür parti organlarına gelemez.
Bu adam PKK’nin önemli işlerinin başında yer alamaz. Bu tarzda bir yükseliş, kadroları bastırmak, onları eğitimsiz bırakmak, kısacası “düdüğünü öttürmek”le gerçekleşen bir yükseliştir. Bu Kürdistan’daki feodallerin ve yeni yetme küçük-burjuvaların üslubudur. Hemen belirteyim, bunlar TC’nin düşmanı olacaklardır. Bunun tersi olursa, bizim bunları doğduklarına pişman edeceğimiz açıktır. Bunlar bizim sağ gözümüz de olsalar, bu böyledir. Gerek ülkede ve gerekse burada bulunan bu tür kişilere açıkça söyledik: Bizi tanıyın ve bizim önderliğimiz altında öyle savaşın. Böyle yapmazsanız, siz zırdelisiniz diyeceğim. Bizim kabul edebileceğimiz ve edemeyeceğimiz durumlar vardır.
Bunların hepsi ne tür savaşçı olduğumuzu bilmek zorundadır. Sağı solu bastırarak ve bizi yanıltmaya çalışarak yükselme olamaz. Bizi yanıltmaya çalışanların başına neler geldiği iyi bilinmelidir. Biz, aradan yıllar geçse de, kimin haksız ve sahtekar olduğunu açığa çıkarıyoruz. Sözümona kurnazlıklarıyla bizi yanıltıyorlarmış! Yanıltsınlar bakalım.
Kürdistan’da en çok yanılmayan insan kimdir? Sizler bunu da bizim önderliğimiz altında yaşayacaksınız. “Önderlik bana güçlü yetkiler veriyor; bu yetkileri iyi kullanayım da paşa olayım” diye düşünenlere hatırlatalım ki, biz kendi çabalarımızla yarattığımız değerlere sahip çıkamayacak kadar onursuz değiliz. Bize tevcih edilen bunca şehidin kanı vardır. Bu kanları asla boşuna harcatmayız. Bu değerlerimizin hepsi son nefeslerini verirken, bizden bu görevi istemişlerdir. Bizim bu istemi gözardı ederek, böylelerini iki gün içinde paşalığa yükselteceğimiz nasıl düşünülebilir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER