TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (121.BÖLÜM)
Burada “PKK biziz” diyen klik tam bir çeteydi; sözümona her şeye el koymuşlardı. Daha sonra birkaç bin dolar kaçırdılar. Bu da bizimkilerin zavallılığından kaynaklandı. Çünkü kadro politikası iyi takip edilmezse, alıp kaçarlar. Kadroları yerle bir ederler. Onlar parayı alıp kaçınca, bizimkiler de aç kalmışlardı. Arkadaşlarımız da Allahın zavallısı gibi davranıyorlardı. Bu çete daha sonra işlerini geliştirmişti. Bu tipler, “Birisi otoritenizi sarsıyor ve kendisiyle başedemiyorsanız, çatışmada veya başka bir yerde karambole getirerek kendisini vurun ve olaya kaza süsü verin” diyorlardı. Aslında erdal yoldaş tamamen bu mantık sonucunda gitti. Büyük bir olasılıkla Agit yoldaşın durumu da buydu. Böylesi daha yüzlerce olay vardır. Kasım ve Aralık çözümlemelerinde, halihazırda PKK içindeki avare dolaşan asi çeteyi biraz genelleştirerek izah etmiştim.
Bu çözümlemeleri yeniden okursanız, gerekli sonuçları çıkarırsınız. Buna tanık olan arkadaşlar da vardır. Bunlar ölümlük şeylerle kendilerini bile nasıl tüketiyorlar? Bunları herhalde gördünüz. Tam bir köle haline gelmişlerdi. Tam bir çete despotizmi uygulanmış; gençliğe ve yoksul köylülüğe çok kötü davranmışlardı. Yoksul köylüler bunlardan birinin adını duyunca ürküyorlardı. Kadroların ve savaşçıların durumu da bundan farksızdı. Burada bazı arkadaşların da bunu dile getirdiklerini sanıyorum. Adeta şoke olmuş tipler vardı. Burada gerekli güveni vermemize, zengin tartışma özgürlüğüne ve PKK’yi kavrama ve özümseme olayına rağmen, hala köle gibi davranan arkadaşlar az değildi. Özellikle o alandan gelenlerin durumu buydu. Bunlar kendine gelememenin nedenlerini bulabilirlerse, demokrat özelliklerini hızla geliştirebilirler.
Çünkü özellikle yoksul köylülüğün izlerini taşıyorlar. Demokrasiye ve yurtseverliğe en yatkın kesimler bunlardır. Fazla bozulmamışlardır. Ama parti içinde kendilerine karşı ezici bir politika izlendiği için yaşayamaz duruma gelmişlerdir. Bunları görür görmez şaşırdım. PKK’nin özgürlük savaşçıları bunlar mıdır, diye sordum. Bu kadroları ne hale getirmişlerdi? Talimatlarımız vardı, ama işletilmemişti. İnsan bunlardan birisini gördüğünde ürküyordu. Bu insanları ne hale getirmişler diye sormamak elde değildi. Şunu da belirtmeliyim: Bunlar insanlarımızı, TC’nin düşürdüğünden daha kötü durumlara düşürmüşlerdi. Bunların örnekleri vardı, burada kalkıp konuştular. Çete, parti içinde anlayış düzeyinde biraz kendisini geliştirmişti. Taktik yürütebilecek kadar bir kurnazlıkla kendisini yetkinleştirmişti. Komploculuğu ve tasfiyeciliği, hangi taktiğin kadroyu tüketeceğini biliyordu. Kadroyu tüketme politikasından çok iyi anlıyordu. Kadroları çatışmalarda harcamayı da! Bu konuda bazı örnekler verdik. Uygun olmayan bir çatışmada yirmi kişilik bir grubun yarısı imha oluyor veya yaralanıyor, yarısı kaçıyor. Günün militanını zorla kapalı bir çatışmaya sürmek büyük bir darbedir. Bu hem de en uygun alanlarda yapılmaktadır.
Böylece yüzlerce kişi kaçırtılmaktadır. Sonradan TC’nin söyledikleri de aynıdır. Düşman, “Bunlar halkın kalan bölümünü de kaçırttılar” demektedir. Şimdi TC bunların hepsini yeniden örgütlüyor. 1985’lerin bu duruma düşürülen adamları şimdi “koruculuk” yapmaktadır. Tahribatlar sonucunda kaçırtılanlar, bugün “korucu” olmuşlardır. Yoksa “koruculuk” mu ortaya çıkardı? Bunların uygulamalarının bir sonucu da, Kürdistan genelinde aşiretlerin yeniden can bulması oldu. Aslında kendilerine karşı hata yapılmasa, bu aşiretlerden birçoğu yanımızda yer alacaktı. Hepsi kazanılabilecek insanlardı. Bunların üzerine çok kötü bir biçimde gidildi. Bunlardan birisi, “Bölgede filan kişi varsa, ben oraya gitmem” diyordu. Böyle beş on kişi kaçtı. Kimi Avrupa’ya gitti, kimi başka bir alana sığındı. Birkaçını zorbela gördük. Bazıları da şehit düştü. Bunlar, salt bu çetenin dehşetinden kurtulmak için böyle yapmışlardı. Bu çetenin marifetleri böyle ortaya çıktı. Aslında çete sayı olarak fazla değildir. Zaten çoktan teşhir ve tecrit olmuştur. Bu tiplerin uzun süreli bir politika oluşturması ve bir hizip durumuna yükselmesi olanaksızdır. Bunlara hizip de demeyeceğiz.
1988 yılında Avrupa’da ortaya çıkan provokasyon biraz bunları temsil etmek istedi. Bazıları cezaevlerinde de aynı durumu yaratmaya çalıştılar. Kürdistan’ın bazı bölgelerinde ses çıkarmaya yöneldiler. Beklenen şey, daha çok bize yönelik tasfiyeydi. Esas olarak bizim tasfiye edilmemiz temelinde yeniden örgütlenmeyi hedefliyorlardı. Beklentileri biraz da buydu. Kadro politikasını sürekli canlı yürütmemiz ve taktiklerde gittikçe yetkinleşmemiz, bunların başarısız kalmasında temel rol oynadı.
Bunlar kadro politikasını saptırıyorlardı. Kendilerinin görevli oldukları süre içinde bile sürekli bunu dayatıyorlardı. Değişik alanlarda ve hatta bu zeminde bile birkaç ay bağımsız kaldılar mı, PKK’nin kadro politikasını yerle bir edebiliyorlardı. Bu gücü gösterebilecek kadar yetkinleşmişlerdi.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER