TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (7.BÖLÜM)
e) Kaçış, teslimiyet ve parti düşmanlığı
Bütün halkların büyük davalarında geçici yol arkadaşları vardır. Dünya halklarının mücadele tarihlerinde büyük direniş kahramanları görüldüğü gibi, teslim olan korkaklara, döneklere ve tabansızlara da tanık olunmaktadır. Halklar direnişe her zaman sahip çıkmışlar, teslimiyeti ise lanetlemişlerdir. Her halk için doğru olan bu gerçeğin Kürdistan için doğruluğu çok daha fazladır. Yüzyıllardan beri her türlü teslimiyetin ve uzlaşmanın tohumlarının döküldüğü Kürdistan zemininde, bu tür teslimiyet ve ihanet biçimlerinin ortaya çıkmaması olanaksızdır. PKK hareketinin politik bir güç haline geldiği yıllarda, mücadele saflarına yoğun bir kitlesel katılım oldu. Halk kitleleri yoğun bir biçimde parti mücadelesinin etrafında saf tutmaya başladılar.
PKK hareketi bu yıllardan itibaren adeta çeşitli sınıf ve tabakaların katıldığı bir cephe görünümü kazandı. Parti ve mücadele saflarına yapılan bu yoğun akışın önüne geçilemezdi. Bu süreçte küçük-burjuva unsurlar da parti saflarına katıldılar. Bunlar devrimci mücadelenin gelişme yıllarında zaferin kolay elde edilebileceğini sanmışlardı. Ama bu dönemin ardından gelen baskı yılları, bunların korku ve dehşete kapılmalarına yol açtı. Ülkemizin her köşesinde tutuklamalar, baskılar ve katliamlar görülmeye başlandı. Devrimci saflardaki inançsız unsurlar telaş içinde kaçışmaya başladılar. Rus Devrim’i pratiğinde benzer bir durumu değerlendiren Lenin, “... Karşı-devrim daha güçlü, daha küstah, daha azgın hale geldikçe, liberal ve küçük-burjuva demokratik tabakalar arasında, devrimden çirkin bir biçimde dönme ve devrimi reddediş gittikçe daha yaygınlaşır oldu ve tüm sosyal-demokratlar partiye doğru daha güçlü bir biçimde yakınlaştılar” demektedir.
Baskı yıllarında gelişen bu inançsızlık içinde cezaevlerine düşenler işi teslimiyete, düşmanla uzlaşmaya ve parti düşmanlığına kadar vardırdılar. Bu teslimiyetçiliğin doğal bir sonucuydu. Teslimiyetle direniş arasında bir orta yol yoktu ve olamazdı. Devrimle karşı-devrim nasıl birbirleriyle keskin bir uzlaşmazlık içindeyse, teslimiyetle direniş de birbirleriyle keskin bir uzlaşmazlık içinde olacaklardı. Birbirlerine karşı acımasız olacaklar ve birbirlerine hoşgörü göstermeyeceklerdi. Bazıları kendi teslimiyet ve dönekliklerini çeşitli “eleştiri” kılıfları altında gizlemeye çalıştılar. Baskı dönemleri ve yenilgi yıllarının en karakteristik özelliklerinden biri de kaçışlar ve teslimiyetlerin artmasıdır. Konunun daha iyi anlaşılması açısından, Rus devrimcilerinin pratiğinden bir alıntıya başvuralım: “1905 Devrimi’nin yenilgisi, devrimin ‘yol arkadaşları’ arasında çözülme ve yozlaşmayı da yanında getirdi. Aydınlar arasında düş kırıklığı ve manevi çöküş özellikle derinleşti. Devrimin coşkun bir yükseliş gösterdiği sıralarda, burjuva çevrelerinden gelip devrim saflarına katılan ’yol arkadaşları’, gericiliğin at oynattığı günlerde partiden uzaklaştılar. Bunların bir kısmı açıktan açığa devrim düşmanı olanların safına geçti. Bir kısmı da işçi sınıfının ayakta kalabilmiş legal derneklerine yerleşerek, proletaryayı devrim yolundan saptırma, proletaryanın devrimci partisini gözden düşürme yolunda çaba harcamaya başladılar. Bir zamanlar devrime katılmış olan bu ‘yol arkadaşları’ devrimden ayrılıp uzaklaşırlarken, gericilerin gözüne girme, Çarlıkla hoş geçinme yolu aramaya başladılar.”
(Bolşevik Parti Tarihi, s. 128) Partimizin yaşadığı ağır baskı yıllarında, Şahin Dönmez’in tutuklanmasını anımsamak gerekir. Şahin, teslimiyetin kişiyi nasıl bir parti düşmanlığına götürdüğünü ortaya koyan karakteristik bir tiptir. Geçmişte parti içinde belli “hizmetleri” olan, ama hiçbir zaman marksistleşememiş bu unsur nasıl bir kişiliğe sahipti? Onun aşırı hırsa varan kariyerist ve kompleksli bir kişiliği vardır. Toplumda düzenden hoşnut olmayan lümpen kişileri göz önüne getirelim. Bu kişiler devrimci de, karşı-devrimci de olabilirler. Şahin de devrimciliğin ve karşı-devrimciliğin iç içe yaşadığı bir kişiliğe sahip olduğunu ortaya koydu. Cezaevine düşmesiyle birlikte devrim yönündeki tutkuları imkansızlaştıkça, hızla karşı-devrimciliğe yöneldi. Teslimiyetin ve düşmanla uzlaşmanın sonu işte buydu. Parti düşmanlığına varan başka bir anlayıştan daha söz etmek gerekir. Bazı unsurlar parti saflarına katılırken, esas olarak proletaryaya ve halka hizmet etmek için değil, kendi kişisel yaşamlarını örgütlemek amacıyla katılmışlardır. Kendilerini eğitip proleterleştirmeyen bu unsurlar parti direnişçiliği karşısında umutları yıkılınca, işi azgın parti düşmanlığına kadar vardırdılar. Evet, az da olsa bizde bu tür örnekler de görüldü.
Parti Merkez Komitesi’nce 2. Kongre’ye sunulan Çalışma raporu’nda en tehlikeli anlayış olarak değerlendirilen bu anlayışa dikkat çekildi: “Bunlardan birincisi, daha çok eskiden beri parti saflarında bulunan, fakat kendilerini eğitip proleter devrimciler haline getirmeyen bazı unsurlardan ortaya çıkmış olan bir anlayıştır. Bu anlayışın sahipleri, parti saflarına katılırken, esas olarak proletaryaya ve halka hizmet etmeyi değil, parti saflarında bir müddet ‘memurluk’ yaparak, bu temelde sağladıkları itibarla kendi kişisel yaşamlarını örgütlemeyi amaç edinmişlerdir. Bu doğrultuda parti içinde belli bir yere sahip olduktan sonra, kendilerini ‘yerleri doldurulamaz eşsiz insanlar’ sanarak, kişisel yaşamlarının iyi bir biçimde örgütlenmesi amaçlarını parti çalışmalarının önüne geçirmek istemişlerdir. Partimizin ağır baskı koşullarında bile devrimci direniş çizgisini geliştirme güçlülüğünü gösterebilmiş olması, bu tür ikiyüzlü unsurların kendilerini açığa vurması sonucunu doğurmuştur. Bu anlayışın sahipleri, gerçekte partimizin devrimci direniş çizgisine karşıdırlar ve azgın düşman saldırıları ortamında partimizin bu çizgiyi geliştirebilecek gücü kendisinde bulamayacağını, bunun yerine kendi reformist anlayışlarını geçirme olanaklarına kavuşacaklarını umut etmişlerdir.
Fakat devrimci direniş çizgisi etrafında partimizin sarsılmaz birliğiyle karşılaşınca, kendi anlayışlarını savunma ve o doğrultuda ortaya çıkma gücünü kendilerinde bulamamışlardır. Çeşitli düzeylerde sınırlı birkaç unsur kendi anlayışlarını değiştirmeyerek ve parti çizgisi doğrultusunda kendisini eğitmeyerek, güçlenen devrimci direnişçiliğin ve gelişen devrimci militanlığın baskısı altında çılgına dönmüş, işi partiye düşmanlığa kadar götürmüş ve parti içinde onu içerden hançerlemeye çalışan parti düşmanları haline gelmiştir. Bunlar proleter devrimci haline gelememenin ve soysuz küçük-burjuvalıkta ısrar etmenin, ağır baskı koşullarında insanı nerelere kadar götürebileceğinin en açık örnekleridir.” (Çalışma Raporu, s.34)
Ancak teslimiyetin ve ihanetin dozajı ne olursa olsun, yoldaşlarımızın gücü ve görkemli direnişleri karşısında ezilmeye mahkumdur. Gün be gün gelişen, güçlenen Kürdistan ulusal kurtuluş direnişçiliği teslimiyetçiliği yerle bir edecektir ve direnişçiliği her alanda halkımızın yaşamının bir parçası haline getirecektir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER