SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (230.BÖLÜM)
3- Arapların Kürt Sorunu ve Irak Çözümü
Kürtlerin iç içe yaşadığı diğer önemli bir komşu Araplardır. Araplar, Arabistan çölünden son çıkışı gerçekleştiren Semitik kabilelerdir. Birinci dalga M.Ö 6000’lerde Mısır ve Aşağı Mezopotamya’ya doğru gelişerek, burada oluşan yeni kültüre karışıp Mısır ve Sümer uygarlığının ortaya çıkmasında rol oynamıştır. İkinci Semitik dalga M.Ö 3000’lerden itibaren gelişmiş, Mısır ve Sümer uygarlıklarına ucuz işgücü olarak sürekli akıp durmuştur. İkinci Semitik dalga, M.Ö 2000’lerde güçlü kabile şeflerinin önderliğinde, Sümer uygarlığında hanedanların değişiminde etkili olmuş; bu tarihlerden itibaren kent yönetimlerine geçmişlerdir. Amorit olarak adlandırılan bu kabileler, bu tarihlerden itibaren önce Babil, sonra Asur İmparatorluğu’nu oluşturmuşlardır. Maden ve orman ürünlerine duyulan ihtiyaç nedeniyle kuzeye doğru harekete devam eden bu Semitik kabileler ve hanedanlar, Kürtlerin kökeni olan Hurritlerle karşılaşmışlardır.
Tarihte tespit edildiği kadarıyla M.Ö 2000’lerden beri ilişki ve çelişkileri devam eden bu iki kökenden kabilelerin artıkları, başta Harran olmak üzere, Orta Mezopotamya’da halen iç içe yaşamaktadır. Bu kabilelerin bir karışımı da Hz. İbrahim’in öncülük ettiği İbrani kabile boylarıdır. Semitik ve Aryen kökenden ortak ilişkilere sahip oldukları anlaşılmaktadır. İlk kültürel sentezi temsil ediyorlar. İbrahimi gelenek bu sentezi geliştirerek, tek tanrılı dinlerin büyük çıkışını temsil ediyor. Sümer uygarlığı ağırlıklı olarak bu iki kültürel kökenden kabilelerle kuşatılmıştır. Sümerler, her iki kesimle kurdukları ittifaklarla iki bin yıldan fazla hüküm sürerler.
M.Ö 2000’den sonra bu iki kökenden kabile ve hanedanların baskısı altında, Sümerlerin çözülmesiyle daha da karşı karşıya gelirler. Babil ve Asur dönemlerinde kavgaları daha da şiddetlenir. Hurri, Guti ve Kassit adları aynı kültürel kökenlileri ifade etmektedir. İlişki ve çatışmalarına dair Babil ve Asur tabletlerinde bol bilgi bulunmaktadır. Çatışmalar Mitanni, Urartu ve Medlerle doruk noktasına varır. M.Ö 612’de Medlerin Asur başkentini tahrip etmeleriyle bir dönemi sona erdirirler. Med Pers egemenlik dönemi başlar. Son çöl kabilelerini İslamiyet ideolojisiyle birleştiren Hz. Muhammed, yayılmanın üçüncü büyük dalgasını başlatır. Büyük İslami uygarlıkla Araplar üstün bir konuma geçerler. Halbuki İslamiyet’ten önce Araplar Ortadoğu’nun en geri kabileleri durumundaydılar. Bu dönemde Kürtlerle Araplar bir kez daha iç içe geçerler. Fakat Asurlarla Kürtler en çok iç içe olan iki kültür olup, belki de tarihin en uzun süreli komşuları durumundadırlar. Asurlular Arapların çıkışından önceki Amoritlerden gelme kabilelerdir. Lehçeleri Araplardan farklıdır. Kültürleri de onlardan ileridir. Arap-Kürt ilişkileri Emevi ve Abbasiler döneminde çok gelişir. Sasani İmparatorluğunun M.S 640’ta yıkılışından sonra etkisi altına girilen, Arap İslam uygarlığıdır. Kürt üst tabakası büyük oranda Arap dili ve kültürünün etkisi altında kalır. Hatta avantaj elde etmek için kendilerini Arap ve Peygamber kökenli ilan ederler. Aşağı tabaka Kürt, üst tabaka Arap kalır. Özünde aynı etnik kökenden gelindiği halde, bu ayrım yaygınlık kazanır. Kürtlerdeki Şeyh, Seyit, Molla hareketleri önemli ölçüde Arap dili ve kültürünün yayıcılığını ve propagandasını yaparlar. Kürt dili ve kültürünü hor görürler. Osmanlı egemenliği döneminde Arap etkisi eski hızını kaybeder. Türklerle ilişkiler Araplarla ilişkilerden daha çok Kürt dili ve kültürünün gelişmesine hizmet eder. Türkçe’nin zayıflığı kadar, ilişkilerdeki denge de bunda önemli rol oynar.
19. yüzyılda İngilizlerin Hindistan ticaret yolunu ve petrol kaynaklarını kontrol altına almak için Irak’a yerleşmesi, Kürt-Arap ilişkilerinde yeni bir dönem başlatır. İngilizler iki tarafı birbirine karşı kullanıp böl-yönet taktiğiyle kendine bağlarlar. Bazen birini, bazen öbürünü destekleyip, yönetimlerini sürdürmeye çalışırlar. Arapların Irak’ta Kürtlere karşı üstün duruma geçmesi, I. Dünya Savaşı sonrasında Irak’ta kurulan İngiliz yönetimi sayesindedir. Tıpkı Filistin’de Yahudileri üstün duruma getirmesi gibi, Irak’ta da Kürtler, Asuriler ve Türkmenlere karşı Arap feodal şeyh ve reislerini güçlü konuma getirmiştir. Bu dönemde bir de monarşik bir rejim kurmuştur. Yeniden İslami bir saltanat dönemi açmıştır. Bu durumu kabullenmeyen Kürtler, 19. yüzyılın başlarından itibaren isyan etmeye başlarlar. İngilizler bazen de Osmanlıları ve İran Şahlarını kullanarak bu isyanları boşa çıkartırlar.
Özellikle büyük gelişme gösteren 1920’lerdeki Mahmut Berzenci önderliğindeki hareket bu üçlü kıskaç sonucu başarısızlığa uğratılır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilkel milliyetçi bir örgütlenme olarak KDP dönemi başlar. Feodal aşiret reisleriyle, kent küçük burjuva aydınlarını birleştirmek isteyen bu örgüt, emperyalist ve bölgesel güçlerin kuklası olmaktan öteye bir rol oynayamaz. Sovyetlerin küçükburjuva radikalizmini desteklemesiyle Irak’ta monarşi yıkılır. Yeni dönem, Arap milliyetçiliğinin yükseldiği dönemdir. Sovyet tercihi Arap milliyetçilerinden yana olunca, Barzani önderlikli KDP yenilmekten kurtulamaz.
Burjuva milliyetçiliği ayrışır. Talabani önderliğinde KYB (1975) oluşur. Irak Kürt hareketi bütünlüğünü yitirince, daha fazla bir kullanım aracı olur. İsrail ve ABD’nin etkisi daha çok gelişir. Dar menfaatçilik Kürt hareketini kemiren bir hastalık olur. Eski aşiret çekişmelerinden daha yoz ve işbirlikçi bir sürece girerler. İran-Irak ve Körfez Savaşları’nda 1980’lerde başlayan oldukça elverişli süreci değerlendiremezler.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER