NASIL YAŞAMALI? CİLT-II (77.BÖLÜM)
Önderlik Geleceği Yürekte Kuşatan İlişki Bütünlüğüdür;
Burada işte büyük önderliksel gerçeklik çok kalıcı olan ve geleceği yürekte kuşatan ilişki bütünlüğünü ifade eder. Önderlik kolay unutmayan, kolay gevşetmeyen ve kolay çürütmeyen ilişki tarzıdır. Belki de ölümsüz ilişkiler olarak tabir edebiliriz. Canlı, yaratıcı, zengin ve güçlendirici bağlara yol açan çizgidir. Önderlik bunu yaşayan ve bunun uğruna büyük çabaların sahibi olandır. Ama bir de siz, etrafınıza bakın, böyle ilişkiye yol açan kaç kişi var. İşte bunu başaramadığınız için ölü militanlarsınız.
Örgütsel eylemde başarısız, askeri eylemde başarısız, sosyal yaşamda başarısız olan yoksul kişiliklersiniz. Benim en büyük özelliklerimden biri de nedir biliyormusunuz; insanın dilini müthiş konuşturmak, bacaklarını ve yüreğini hızlı çalıştırmak, beynini sürekli uğraşı içinde tutmak, onun en faal ve en üretkenini yaratmaktır. Çok genç yaşlardayken (şimdi her yerde diyorlar), “sende cıva mı var, yerinde duramıyorsun” diye soruyorlardı. Biliyorsunuz, cıva bir yerde durmaz, sürekli hareket halindedir. İyi bir kaygan, özellikle doğa içinde cıva gibi olmak, Kürdistan'ın büyük kördüğümüne, büyük uyuşukluğuna, ilgisizliğine çok erken yaşlarda cevap vermektir.
Önderliğin bu temel özelliği de böyle ortaya çıkmıştır. Eskiden bir yerde oturduğumda hep bir şeyler karıştırırdım. Büyükleri hatırlıyorum, gözetlerlerdi beni. Tarlalarda parmağımla sürekli toprak üzerinde gece gündüz şekiller yapardım. “Tut parmağını” diyorlardı. Yani bu söz hareketsizliğe çağrıydı. Konuşturdum; gittiğim yerlerde dil çözüldü mü bir bakarsın kalkıp gittiler. Aslında büyük faaliyetliliği ifade ediyordum. Duramıyordum, hep arıyordum. Çocuktum o zamanlar. Çocuk ne yapar ancak çocuklarla ilişki kurabilir. Bu da benim bir eylemim. Gözüme kestirdiğim şuydu: Onlarla nerede ve nasıl oyun oynayacağım, nasıl dağa çıkacağım. Oyun dediğim, çocuk oyunları. Köy içi yetmedi mi kırsala çıkardım. Kırsalın mülkiyetli yerlerinde bağ-bostan var; ona karşı bir eylem yapardık. Kayalıklar, dereler varsa, orada ne olduğunu araştırırdık. Dağlar, kertenkeleler, kuşlar var, onlarla uğraşırdık. Bu da yetmedi mi daha başka şeyler peşinde koşardık. Evet oyunun her çeşidini denemek; mümkün olan her yerde büyük faaliyet yoğunluğu içinde olmak. Yaşama hareketlilik biçiminde bir tanımla karşılık vermek. Yaşam da eşittir hareketlilik ve ilgi arayışı. Bunun daha sonraki ürünü ne oldu? Yetmeyen ilişkiler yerine, çok yetkin ilişkiler; tatmin etmeyen ilişkiler yerine çok tatmin eden, zengin ve kudretli ilişkiler. İşte bu, bildiğimiz savaş ilişkisidir. En zor ilişki tarzına güç verir. Yaşamın doğal bir kuralıdır. Savaş ilişkisine yol açan kişilik büyük ilişki kaynağıdır.
Aynı zamanda büyük hareketlilikler, tutkular peşinde olan kişiliği ifade eder. Savaş politikanın yoğunlaşmış ifadesidir. Ekonomi de yaşamın ilk harcıdır. Bütün bunları bu düzeyde geliştirmek, hiç şüphesiz politikanın en yoğun ifadesi olan askeri savaşımın büyük imkânsızlıklar ortamında en yenilmezine ulaşmak, çok anlamlı bir kişiliğin sonucu olabilir. Bütün bunlar çalışmalarda, mücadelemizde ifadesini bulur. Bizim mücadelemiz burada bunu uygulatmak değil, ilişkilerde yansıttığı amansız bir kişiliğin neye nasıl yaklaştığının bağlantılarını koyabilmektir. Örgüt ilişkilerini, siyasallaşma ilişkilerini, askerleşme ilişkilerini bir de bu yönüyle değerlendirmektir. Bütün bunlar, yaşamı ölü, çürüyen yönlerden çekip, bütün yönleriyle yaşanan bir gerçeğe kavuşturmaktır. Şu an temel olan, Kürdistan insanını ele almaktır. Kürdistan insanını ele aldık, onu sarstık, eleştirdik, ilişkilendirdik ve savaştırdık. Bu sürüp gidiyor. Hem de büyük bir önderlik tutkusu ve yönetim gücü olarak.
Bu anlamda Önderlik ölümüne bir insandır. Bunun yanında diğer bazı sosyal ilişkiler de geliştirilmek istendi. Aile ilişkilerinin eleştirisi yapıldı. Edebi ilişkiler, sanat ilişkisi geliştirilmek istendi. Bunun tanımı şöyle yapılmıştı: Yaşamı bir iskelet olmaktan çıkarıp ete-kemiğe, yani biçime kavuşturmak veya şekillendirmek. Diğer ilişkiler kaba ve meta ilişkilerdir. Biz yaşama biraz ruh kattık. Güzellik duygusunu, insanlık duygusunu verdik. Bu da ancak sanatla izah edilebilir. Tabii beğenilir, seçilir ve kabul edilir yaşamın sanatsal yönü olmak zorunda. Çok ilkel, kaba ve biçimsiz bir kişilikle yaşamın götürülemeyeceği ve yaşamın örgütlendirilemeyeceği açıktır. Kurala gelmeyen, duygusu ve düzeni olmayan, aklına her geleni estiren, belirsiz, karmaşık ve biçimsiz kişiliklerle insan ne yapabilir?
Dolayısıyla ilişkilerde gerekli olan düzen, biraz sanatla gerçekleştirilebilir. İlişkilerdeki düzenin yetkinliği, güzelliği tam da sanatın işidir. Bu anlamda yaşam sanatla çok yakından bağlantılıdır. Edebi ilişkiler geliştirmeye çalışıyoruz. Nedir edebi ilişkiler, sanat ilişkileri? Bir yerde ölü canları, ayakta çürüyen ölüleri dillendirmektir. Örneğin, resimle göze göstermek, türkü, şarkıyla kulağa hissettirmek, duyguyla, düşünceyle, felsefeyle edebiyata kavuşturmak ve böylece canlanmayı yeniden sağlamaktır. Sanat biraz bu etkinliklerin ifadesi oluyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER