TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (54.BÖLÜM)
Bugün, geçmişi reddeden ve tarihi kendinden başlatan Türk sol tipine bakıldığında, özellikle adı sanı çıkmış ünlülerinin her biri Türkiye proletaryasını ve sol hareketini kendine mal eder, kendisi ile başlatır, merkezine kendini koyar. Evet, bu tip ukala ve her zaman kendini dünyanın merkezine koyan bir kişiliktir. Basitlik ve hafiflik bu tipin demagojisi ile birleştiğinde, dışa çok şey bilen, çok şey vaadeden bir görüntü yansıtır. Konuştuğunda büyük iddialarda bulunur, derin bir felsefik olur ama pratiği ve örgütlenmesi bir hiçtir. Evet bu tip, örgütlenmede bir hiçlik yaşar, bu yeteneği yoktur. İddiaları, lafları, üslubu çok tumturaklıdır, ama direnme, eylem ve örgütlemede bunun kadar yeteneksiz ve cüce başka bir tip bulmak olanaklı değildir. Pratiği böyle olmasına, örgüt, eylem ve direnmede bir yoksul durumunda bulunmasına rağmen, büyük iddialardan ve özellikle proletaryanın öncüsü olduğu, olacağı iddiasından asla vazgeçmez. Gerçeği yoksul, sefil ama iddiası büyüktür. İşte bu tipin tehlikesi buradan gelir.
O, küçük-burjuvazi aydın ve özellikle kemalizmin etkisi ve kültürü ile büyümüş olmasına rağmen, kendi adına konuşmaz, proletarya adına konuşur. Yani, proletaryayı önderlikte çarpıtır. Türk sol tipinin en büyük günahı budur. O, her dönem ve fırsatta proletaryanın bilincini ve özellikle örgütlenme ve eylemini çarpıtmış, bunu gözden düşürmeye çalışmıştır. Halka ve proletaryaya sahte bir umut vererek, aslında onu aldatma, bu tipin adeta sanatıdır. Bu tip aldatır, kurnazdır, dilini bunun için iyi kullanır, umut bağlattırır, kurnazca hareket eder, fakat kendine bağlanan umutların karşılığını vermez. Ya tasfiyeyi getirip dayatır, ya bırakıp kaçar, ya da hareketi kendi yaşamına göre biçimlendirip, var olan olanakların üzerine oturur. Türkiye halkı ve proletaryası yıllardır bu tipin sahtekarca yansıttığı görünüşe umut bağlamış, ama hiçbir zaman umudunun karşılığını alamamıştır.
Bu tip, gerilik ve bilinçsizliklerden de ustaca yararlanarak sürekli kendi cüce gerçeğini gizlemeye çalışır. Korkaktır, kendine cesur bir görüntü verir. Bireycidir, kolektivizme çok açılmış gibi davranır ama özünde bir jandarmadır. Örgütsüz ve plansızdır, ama çok planlı ve örgütlü hareket ediyormuş gibi görünür. Halkçılık propagandası, proletaryanın mücadelesi ağzından eksik olmaz, ama halka ve proleteryaya çok yabancı ve bunların gerçek taleplerinden, yaşamlarından habersizdir. Çok ağırbaşlı gibi görünür, ama devrim sorunları karşısında hafif ve alaycıdır. Çok bilen gibi hareket eder, ama sürekli bir kafakarışıklığını yaşar. Bu tip, bastırmacı, kariyeristtir; ne yapar ne de yapılmasına müsaade eder. Yapılmaya çalışıldı mı, demagoji ve kafakarışıklığı ile bozmaya, ilerleyeni ayakoyunlarıyla durdurmaya, karşısındakini yöntem hatasına düşürmeye çalışır.
Örgütlenme ve eylemde, önderlik ve örgütsel yönetimde iktidarsızdır, ama kendine sevdalıdır. Dil gücüne, kalem yeteneğine ve demagoji sanatına güvenerek öne çıkmaya, hakim olmaya çalışır. İnsanların, emekçilerin, işçilerin beynine okur; elini tutar, ayaklarını bağlar; kişiyi, örgütü ve bir halkı olduğu yerde tutma, gelişmelerin sel gibi akıp-gitmesini engelleme, bu tipin büyük bir tahribatıdır. Bu tip, tarihi boyunca, proletaryanın gizli örgüt ve legal mücadele biçimlerini, yani illegalizmle legalizmi sürekli birbirine karıştırmış, devrimciler örgütünü, kitlenin örgütüyle birleştirip koordineli bir yürütülüşünü sağlayamamış, özellikle legalizm ve kitle örgütü içinde erimiştir. Aslında, nasıl bir örgüt anlayışına sahip olduğu da belirgin değildir.
Ancak o, kısmi legal olanakları her zaman abartarak ve burjuvazinin “demokrasi”sinden medet umarak, kendisini ve örgütünü legalleştirmeyi, bunun için gizli örgütü, tamamen burjuvazinin denetimine açık hale getirmeyi hedef almıştır. Niyeti ne olursa olsun, bu tipin örgütsel alanda pratiği, gizli devrimciler örgütünü legalleştirme, düşmanın denetim ve sızmasına açık hale getirme pratiğidir. Bu onun bir hastalığıdır. Türk solu kadar kendi gerçek koşullarını görmek istemeyen, bu nedenle legal olma, legalleşme hastalığını taşıyan bir sol yoktur. O ve onun yarattığı tip, legalleşme uğruna, biraz rahat çalışma ve hareket etme uğruna her şeyini satmaya her zaman hazırdır. Günümüzde bazı sol partilerin ve “lider” kesimin bu yönlü çabalarının nasıl bir fütursuzlukla sürdürüldüğü çok iyi bilinmektedir.
Sosyalizmin teorisi, pratiği ve örgütlenmesinde doğmatik olan, bu tipin elinde sosyalizm, devrimci bir eylem kılavuzu değil, donmuş, kalıplaşmış, üretmeyen bir doğmalar yığınına dönüşür. Bu tip, kurutucu, durdurucu, devrimci gelişmeyi kesici ve güdükleştiricidir. Adeta, proletarya fazla bir şey anlamasın diye, eklektik, felsefik konuşur ve yazar. Onun bu üslubu beyni durduran, ortama karışıklık yayan, sorunları adeta içinden çıkılmaz bir duruma sokan bir üsluptur. Üslubu çarpıtmacı, yanıltmacı ve kurnazcadır. Sen günün canalıcı sorununu gündeme korsun, o, üslubuyla hikaye anlatır, başka bir sorunu gündeme getirerek karışıklık yaratır, sorunu anlaşılmaz kılar. Sen pratiğin canlı gerçeğini ve çözüm yollarını dayatırsın, o, dogmaları, genel doğruları tartışarak senin önüne şemalar, planlar, projeler sürmeye çalışır. Şematiktir, onun hastalığıdır bu. O, hiçbir zaman canlı eylemin, canlı yaşamın gerçeğiyle bütünleşmez. Şemalarla, ütopyalarla işlerin hallolacağını zanneder.
Tüm bu özellikleri örgütsel yönetime çok fena bir biçimde yansıyan bu tipin tarihi boyunca doğru bir yönetim uygulaması geliştirdiği görülmemiştir. O, bu konuda çok büyük bir yeteneksizlik, netsizlik ve karışıklık yaratmıştır ve yaşamaktadır. O, yönetimi altındaki örgütü ve kitleyi ya kurutur, ya uçuruma yuvarlar, ya da burjuvaziye teslim eder. Ama hiçbir zaman örgütü doğru bir hat üzerinde yürütemez, işletemez, işlettirmez.
Aydın bireycilik o denli ruhuna işlemiş ki, bunun için gerektiğinde örgütü parçalar, koca bir halk hareketini durdurur, fakat kişisel hırsından, düşkünlüğünden geçmez. Bu tipin devrimci sorumluluk duygusu çok zayıf olduğundan çabuk sapıtır. Kendini devrime vermez, kişisel özellik ve endişelerini, kariyerizm ve kurnazlıklarını önde tutar. Bu kişisel hırs ve özellikler onu hep grupçuluğa, fraksiyonculuğa götürür. Kendi gerçekliğini görerek, kemalizm ve küçük-burjuva sınıf kökenine yönelerek büyümeyi, büyük örgüt ve eylem ortaya çıkarmayı değil, gerçeğini görmezlikten gelerek, hatta çok görkemli gibi göstermeye de özel bir dikkat sarfederek, kişisel endişeler için örgütü ve eylemi dar tutmaya, etrafında döndermeye çalışır.
Onun için proletaryanın eylem tarlası değil, küçük-burjuvazinin başını sokacağı tartışma kulübü önemlidir, o burada daha rahat eder ve kişiliğini konuşturur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER