SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (250.BÖLÜM)
KDP, gerek emperyalizm ve gerekse yerel hakim ulus yönetimleri adına ve sahayı kendi denetiminde tutmak için, tüm Kürdistan çapında benzer ajan örgütlerle devrimci-yurtsever grup çıkışlarını bastırmayı bu dönemin temel görevi belleyecektir. Kürdistan’ın tüm parçalarında devrimci-demokrat çıkışlara aman vermeyecektir. Temel yöntem, her tarafta komplolar biçiminde gündemleşecektir. Bu yolla tüm parçalarda sağlıklı yurtsever, devrimci-demokrat çıkışlar bir türlü kendine gelememişlerdir. Ya sindirilmiş, ya işbirliğine zorlanmış, ya da tasfiye olmuşlardır. Bu duruma karşı ilk defa PKK şahsında bağımsız ve kararlı bir karşı duruş sürdürülmüştür. Emperyalizmin ve yerel ulusal baskıcı güçlerin KDP eliyle kurmak istedikleri denetim parçalanmış; yurtsever, devrimci-demokrat doğrultuda ideolojik, politik ve eylemsel örgütlenmeler ortaya çıkabilmiştir. Bu, yeni bir durumun doğması anlamını taşıyordu. Sıra atılması gereken ikinci adıma gelmekteydi.
II) 1978-88 iç komplo ve tasfiyecilik: Yerel gerici kuşatma ve komploculuğun ilk hamlesi boşa çıkarıldığında, resmen PKK ilanına gidilmiş ve tarihte ilk defa halk adına yurtsever, devrimci bir çizgide yürüme kararlılığına ulaşılmıştı. Devletin bu gelişmeyle daha yakından ilgilenmesi doğaldı. Yerel işbirlikçi ve taşeron örgütlerle yetinemezdi. Bu tip örgütlerin bazen astarı yüzünden pahalı oluyordu. Her ne kadar sol grupları kendi içinde çatıştırma ve yine sağla sol grupları kapıştırma yöntemi sıkça uygulansa da, PKK’nin geldiği düzey artık taşeron örgütlerle tasfiye edilmekten uzak bir noktadadır. Devletçe içten parçalanma ve kısmen işbirlikçileri yoluyla kontrole alınma daha çok gündeme girecektir. Bu dönemin PKK’si Hilvan-Siverek eylemliliğiyle yerel gerici mihraklara üstünlük sağlamış, kitleselleşmiş ve Ortadoğu’ya açılmıştır. Devletin de tümüyle kontrolü altına alması zordur. Direkt baskı ve tutuklamalar kaçınılmazdır. Nitekim 12 Eylül Darbesi ve askeri rejimi bu amaçla gelişmiş, Türkiye çapında yaygın tutuklamalar yapmış, bundan PKK de epey darbe almıştır. Fakat dağ ve dış kanalın açık olması, bazı güçlerini korumasına imkan vermiştir.
Dolayısıyla devletin asıl yönelimi, tutuklu yapıyı itirafçılığa zorlamak ve ülke dışındaki grupları işlevsiz bırakmak biçiminde olmuştur. Bu konuda iki kilit isim Kesire Yıldırım ve Şahin Dönmez ’dir. Şahin tutuklular içinde, Kesire ise ülke dışındakiler üzerinde etkide bulunmayı, örgütü kontrol altında tutmayı temel görev bellemişlerdir. Bu iki isim hakkında daha yakından çözümleme yapmak hayli öğretici olacaktır. Grubun doğal önderi konumunda Abdullah Öcalan , bu iki isimle yakından ilgilenmiştir. İkisi de Dersimlidir. Şahin, Dersim İsyanı artığı çok düşmüş bir aileden gelmektedir. Kesire ise, tersine cumhuriyetin en üst düzeyinden, İnönü’den takdirname alacak kadar isyanlar sürecinde emniyet kuvvetleriyle çalışan ve bölgede bu niteliğiyle çok tanınan bir aileden gelmektedir. İkisi de Ankara’da üniversite çevrelerinde solcu görünmektedir. Türk solundan kopma sürecinde ikisiyle de ilişki kurulup, Kürdistan adına oluşturulan gruba katılmaya uygun görülerek razı edildiler. Bu bileşim grubun diğer üyelerini tedirgin etmiyor değildi. Şahin’in çok lümpen karakteri ve Kesire’nin Kürt isyanları dolayısıyla çok iyi tanınan ailesi bunda temel etkendi. Ama bireyselliğe inanmak, aileciliği baz almamak yeni grubun da temel özelliğiydi.
Ayrıca her kesimden ve bölgeden aday almak, yurtseverlik ve birliğin de bir gereğiydi. Hatta Türk kökenli Haki Karer ve Kemal Pir gibi önde gelen adaylarla halklar arası kardeşlik de başından itibaren güvenceye alınmak istenmiştir. Kesire’nin durumu, genelde kadın cinsinin eşitlik ve özgürlüğüne anlam verme, özelde benzer birçok ailenin gençlerine güven verme açısından son derece yerinde bir adım gibi görünüyordu. İyi niyet başlangıç için kaçınılmazdı. Bu özellikler, Abdullah Öcalan açısından siyasi, ideolojik ve cinslerin birlikteliği açısından ideale yakın değerlendirilmesine ve Kesire’yle evlilik denemesine kadar götürdü. Öcalan’ın duygu ve düşüncelerinde samimiyeti kesin olmakla birlikte, Kesire için neyin gerçek olduğunu söylemek bugün için bile açığa çıkmış olmaktan uzaktır. Bu ilişki, en az Haki Karer olayı kadar PKK’yi etkilemiştir. Kesire ilişkisini basit muhbirlik olarak değerlendirmek yetersiz bir yaklaşım olur. Bu kişinin “İlla gruba gireyim” derdinde olmadığı bilinmektedir. Evlilikte arzulu değil, ölü bir çizgiyi izlediği çok iyi gözlemlenmiştir. Sıradan ihbarcılık rolünde olmadığı da belirtilebilir. Zeka dolu birisi olmasına ve çok sağlam gözlemleri bulunmasına rağmen, grup için aktif çalışmadığı, başta Abdullah Öcalan olmak üzere grubun önemli kişiliklerine karşı tahrik değeri çok ince ve yüksek tavırlar sergilediği, genel olarak bir nevi yılan soğukluğu gibi tutumlara girdiği, çok gönülsüz bir ilişki anlayışıyla hareket ettiği, en değme erkeğin bir eş olarak kesinlikle yirmi dört saat tahammül edemeyeceği bir tavır uyguladığı, kapasitesi çok büyük olduğu halde devrimci coşkuyla yansıtmadığı, ilişkilerinin genel düzeyinin de kendine has çok tahrikçi özelliklere sahip olduğu göz önüne getirildiğinde, hakkında daha derin değerlendirmelere kesinlikle ihtiyaç vardır.
Ayrıca örgüt içinde ilk defa Şahin’in Malatyalı Celal adlı genci mezarı başında vahşice öldürdüğü, Kesire’nin de ilk defa Pazarcıklı bir muhtarın kızı olan Ayşe adlı katılımı, erkekle münasebetsiz ilişkide bulunmasından ötürü Bekaa’da bir mağarada ölünceye kadar tuttuğu ve daha sonra bu tutumun PKK’de bir çizgi haline geldiği özenle belirtilmesi gereken hususlardır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER