SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (256.BÖLÜM)
3- PKK’nin geçmişte uyguladığı isyan ve gerilla çizgisi, meşru savunma hakkını hem siyasi çizgi hem de askeri strateji ve taktikler açısından aşmıştır. Bunun anlamı, özde olmasa da biçimde ayrılıkçılığa açık bir program, askeri strateji olarak da saldırıya varan ve sorumlu olmaması gereken birçok taktik hedefe başvuran bir duruma düşmesidir. Bu durum karşısında ideolojisiyle tutarlılık açısından içine girilmesi gereken özeleştirisel durum, siyasi programın ülkenin bütünlüğüne göre yeniden yapılandırılmasıdır. Bunun en genel ifadesi ve sloganı; Kürdistan parçalarının bulunduğu her ülkenin siyasi sınırlarını esas alan, bu sınırlar dahilinde özgür birlikteliği hedefleyen bir program yapısıdır. “Demokratik ülke, özgür parça,” meşru savunma hakkının siyasi gerekçesi, programsal ifadesidir. Bu tür bir program anlayışına ulaşmak özeleştirinin bir gereği olduğu gibi, askeri olarak da stratejik meşru savunma durumuna geçmeyi gerektirir. Önemli oranda sağlanan meşru savunma durumu daha ilkeli, donanımlı, barış ve demokrasiyi, hukuk devletini yetkinleştirecek güçte ve düzenlilikte olmalıdır.
Nicel ve nitel durumu, üslenmesi, lojistiği, eğitim, örgütlenme ve komuta tarzının olası her tür saldırıya karşı yanıt verecek güçte olması hesaplanarak bu hak kullanılmalıdır. Katliama uğrayabilecek bir güç, meşru savunma gücü olamaz. Bu, ancak kendini imha gücü olabilir. Geçmişte bu duruma da yoğunca düşülmüştür. Birliklerin nicel ve nitel durumu uygun üslenme ve komutaya, lojistiğe sahip olamıyorsa ve birçok imhalara yol açacaksa, ya kendini sivilleştirerek bu duruma son vermesi, ya da sınırların gerisine çekilmesi gerekir. Geçmişte çok yaygınca yapıldığı gibi hiçbir gereğini yerine getirmeden, “şu köy senin, bu köy benim” diyerek, şu veya bu tepede avare asi birlikler gibi hareket etmek kesinlikle meşru savunma biçimi olamaz. Kayıpların ve olumsuzlukların yüzde doksan nedeni bu tutumdur. Meşru savunma temelinde ülke içinde üslenmek isteyen birimler, bunun bütün şartlarını yerine getirmek zorundadırlar.
Aksi halde, PKK adına sahip çıkılamaz ve destek verilemez. Bu tip birlikler ve çalışmaların imhalık olması, barış ve demokraside çıkar görmeyen çevrelerin eline fırsat sunması, halkın barış ve demokrasi mücadelesini zora sokması kaçınılmazdır. Ama meşru savunma düzeni sonsuza dek sınırların gerisinde kalamaz. Günümüzün hızla değişen koşulları buna izin vermez; verse de birçok olumsuzluğu beraberinde getirir. Dolayısıyla sınırların gerisinde her parça açısından ancak makul bir süre kalınabilir. İlgili devletle meşru savunma çizgisi temelinde barış ve demokratik uzlaşı aranır. Yanıt gelmez veya saldırı biçiminde olursa, onurlu barış ve demokratik uzlaşıyı gerçekleştirmek için, çerçevesi çizilen temelde silahlı savaşım, doğru tarzda üslenmek, halkı savunmak, barışı ve demokrasiye katkıyı bu yolla sürdürmek durumundadır. Tüm devletlere ve ilgili güçlere karşı bu pozisyon söz konusudur. Bir damla kanın gereksiz yere akmamasına özen gösterilmesi; ama kutsal direnme hakkının, yani artık evrensel hukukun normları haline gelen “üç temel kuşak hakları” yerine getirilinceye kadar savunma savaşımının başarısı için her şeyin yerine getirilmesi, yeni dönemin en temel özeleştiri gereğidir. Özeleştiri, bu duruma başarılı tarzda ulaşmak demektir. Aksi halde geçmişte ısrar vardır. Sonuçları, her komploya açık ve ihanetten daha beter durumlara düşmedir.
4- Geçmişte gerek PKK adına, gerek devletler ve diğer güçler adına gizli veya açık, yasal veya komplo ve çete tarzıyla yürütülen eylemler sonucunda katledilen halktan tüm insanların, boşaltılan köylerin, ölen gerilla ve askerlerin, suçsuz kadın, çocuk ve erkeklerin kapsamlı bir dökümü yapılarak; sorumlularının kimler olduğu, ulusal ve uluslararası hukuk ve örgüt hukuku açısından nasıl yargılanıp cezalandırılması gerektiğine ilişkin özeleştirisinin yapılması ve gerekli derslerin çıkarılması en temel görevlerdendir. Bu görevler karşısında ciddiyet ve sorumluluk, ancak gereklerinin yerine getirilmesiyle mümkündür. Tüm ilgili taraflarca her tür siyasi, askeri, ahlaki ve dini anlayışları aşan, anlamsız, sadece kendine zarar veren sayısız tutum ve davranışların ve suç eylemlerinin kapsamlı bir dökümü yapılmadan, kendi payımıza düşenin hesabı verilmeden, pratikte ilgili tüm makam, kişi ve güçlerden hesap sormadan; tarihe, halka, insanlığa, hukuka ve demokrasiye karşı görevlerimize doğru sahip çıkıldığından bahsedilemez. Kendi devletini bile aldatan, çeteleştiren, hukuk çizgisi dışına taşıran ve hatta ulusal hukukça çok sınırlı da olsa yargılanmaya alınan olay ve görevlilerin en üstten en altta kadar dökümünün yapılıp hesabının sorulması, meşru savunma çizgisinin bir gereğidir. Nasıl PKK adına bir suçlu gibi hareket edilemezse, devlet adına da suç işleyenler rahat edemez. Ulusal hukuk resmen hesap soracak güçte olmasa da, evrensel hukuk ve halkın kutsal direnmesi adına canilerden hesap sorulması sorumluluk gereğidir. Hesap sormamanın barış ve demokrasiyle alakası olamaz.
Hala ‘asalım, keselim, imha edelim’ tutumu içinde olan tüm kişi, makam ve güçlere karşı, silahlısı da dahil meşru savunmanın gereklerinin her koşul altında, her yerde ve zamanda, ama başarısı için de her şeyin en ince tarzda hesaplanarak yerine getirilmesi, yeni dönem meşru savunma çizgisinin gereğidir. Ancak böylelikle demokratik hukuk devletine, cumhuriyete sahip çıkılabilir. Bu durumda değilse, gerçekleştirilmesi için gerekleri sonuna kadar yerine getirilebilir. Özce, geçmişin tüm taraflarca işlenen her türlü olumsuzluklarına ve suç durumlarına karşı özeleştirisel olmak, pratikte bu tarzda gereklerini yerine getirmekle mümkündür
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER