TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (179.BÖLÜM)
Gerçekten de halk savaşı atom savaşından çok daha tehlikelidir. Amerika bunun değişik bir örneğidir. İnsanı bir halk savaşçısı haline getirebilirseniz, onu atom bombasından daha güçlü bir silah haline getirmiş olursunuz. Bu insan da yıkacaktır.
İşte PKK’nin insanı atom bombası haline getirme görüşüne, tersinden dayatılan bir görüş vardır. Bu görüşün sahipleri PKK içinde insanlara hiç değer vermiyorlar. İnsanı en tehlikeli bir biçimde harcama yoluna gidiyorlar. Yüzdeyüz bizi imhaya götürecek bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Tesadüf bu kadar mı olur, diyeceksiniz. Yüzdeyüz bizi imhaya götürecek yaklaşım düşmanın yaklaşımı değil midir? Bu yalnız onun ailesindeki feodal özelliklerden kaynaklanabilir mi? Gözü dönmüşçesine insanlara kasteden böyle bir tip düşmanla bağlantısız olabilir mi? Kafirler vardır. Ama bunlar birini öldürürken veya malını gaspederken, fazla parası olmasına dikkat ederler. Yani ortada bir değer olmalı ki, onu gaspetmek için, adam öldüresin. Buna gelince, bir hiç uğruna kendi yoldaşını ölüme gönderiyor. Kendi insanımıza verdiğimiz değerin tersi yaklaşım, düşmanın jenosid politikası ve uygulamalarıydı. Bu, düşmanın katletme ruhuna ulaşmıştır. Bunun için de bu kadar tezgah düzenlemektedir.
Bu tip PKK’yi boşa çıkarmaya çalışıyor; PKK’nin halk kitlelerine yaklaşımını yerle bir etmenin çalışmasını yürütüyor. İnsanlara, köle olmazlarsa imha olacaklarını söylüyor. Yirminci yüzyılda kölelik mi kaldı? Bu alandaki arkadaşlara, “Dediklerimi yüzdeyüz yapmazsanız, canınıza okurum” diyordu. Bu, PKK’nin insana yaklaşımını yüzdeyüz boşa çıkarmak demektir. Partinin kadrolara yaklaşımını tamamen boşa çıkarmak demektir. Bu tesadüf olabilir mi? Ailenin bazı kesimleri veya ortamın kendisi düşman tarafından besleniyor. Bazıları böyledir, bazıları bunu böyle tamamlayabilir.
Bunun doğrudan veya dolaylı olması önemli değildir. Olayı görüyor; PKK’yi zaptetmek, PKK’nin geneline egemen olmak istiyor. Daha önceki çetebaşlarından biri, bunun TC’ye karşı kulanılabileceğini söylüyordu. Akıllarından geçirdikleri şey şuydu: PKK’yi genelde sözümona etkisizleştireceklerdi. PKK’nin bütün gücünü etkisiz hale getirdiler mi, düşman zaten kendilerini affediyor. Hatta kendilerine ev bark sunuyor. Bunlar PKK’yi genelde etkisizleştirdiklerinde ne yapacaklar? Yine politika yapacaklar, milletvekili olacaklar. Büyük bir sermaye birikimi sağlayacaklar.
Örneğin kömür ocakları vardır. Başka sanayi kolları da gelişebilir. Bunların hepsi üzerinde yükselen bir burjuva ailesi haline gelebilir. Bunlar yok mudur? Kuşkusuz vardır. Kürdistan’daki işbirlikçilerin tarihine bakın, hepsinin temelleri böyle atılmıştır. Eğer PKK içinde daha başından itibaren bu tür tutkuları ve burjuva özentilerini gemlememiş olsaydım, bunlardan kırk tane ajan çıkardı. 12 Eylül koşullarında aileleri en çok palazlanan ve Kürdistan’da işbirlikçi sermayeyi temsil eden kesimler olurlardı. Şimdi bu bilinçli midir? Başlangıçta değildir. Adam tamamen yükselmek istiyor. Egemenlik ve otorite iki şeye, yani ya halka ya da düşmana hizmet eder. Egemenlik ve otorite tamamen kolektif bir biçimde halka hizmet etmekte kullanılabilir.
Örneğin ben otoritemi örgüt çıkarları için kullanıyorum. Yapabildiğim kadarıyla devrimci direniş ve halkın savaşımı için kullanıyorum. Egemenlik ve otorite başka türlü nasıl kullanılabilir? Başka türlü, kişisel çıkar için kullanılabilir. Biliyorsunuz, adam bir kez otorite uğruna sevdalanıyor. Bu bölgede çok güçlüdür. Otorite oldun ve otoriteyi ele geçirdin mi, onu sermayeye dönüştür! Eskiden feodal güçler toprağa ve köylere sahip olmaya çalışır; insana ve toprağa sahip olmak için otorite kurardı. Bu da bu zeminde otoriteyi biraz ele geçirdi. Bir de kendisinin bir koşulu vardı: Kimse kendisini gemleyip sınırlandırmamalıydı. Başından sonuna kadar yaptıklarında özgür olacak bir konuma ulaşmak istiyordu.
Aslında projenin büyüklüğü ve değişik yönü biraz da buradadır. PKK üzerinde büyük oynamaya çalışıyor; birbirini tasfiye etme biçiminde de oynuyor. Bunların hepsi yapılmış ve başarı da sağlanmıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER