TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (107.BÖLÜM)
1986 yılında buraya, hesap vermesi gereken bazıları gelmişti. Yine de bunlara karşı doğru tavır göstermeye çalıştık ve çalışıyoruz. Burada sorun, sizin ülkeye giderek orada iş yapıp yapmamanız sorunu değildir. Kendinizi bir suçlu gibi karşımıza çıkarmayın. Biz bir suçluyla karşılaşmak istemiyoruz. Suçlu adam, düşman kategorisine girer veya en azından yargılanması gereken birisidir. Dolayısıyla özgür bir tutumun sahibi olamaz. Buna rağmen cüret gösterip karşımıza çıkabiliyorsunuz. Bu durumda, bizim de kendimizi savunmamızın gereği doğacaktır.
Suçlulara alet olmayacağımız bilinmelidir. Hem suçlu, hem de güçlü olduğunuzu söylüyorsunuz. O zaman gücünüzü ortaya çıkarın; birkaç silah bulun ve gücünüzü değerlendirin. Bunu da yapmıyorsunuz. Hem suçlu hem de güçlü olduğunuzu söyleyeceksiniz, “hem bizi dinleyecek ve anlayacaksınız, hem de ses çıkarmayacaksınız” diyeceksiniz, o zaman yakamızı bırakın, nereye giderseniz gidin. Size ihtiyacımız yoktur. Harcadığınız çabalar olumsuzdur. Bunun, kırk cepheden kırk türlü kanıtı vardır. Gidin, kendinizi suçlular topluluğunun üyesi olmaktan kurtarabilirseniz, ne mutlu size! Yine size her türlü yardımı yapmaktan çekinmeyeceğiz. Biz zorlu koşulları ve süreçleri yaşayan bir hareketiz. Bizim öyle güvenlik içinde olma durumumuz da yoktur. Gerçeklerimize doğru yaklaşın ve doğru kavrayın diyoruz. Arkadaşlar yaşadıkları durumu genellikle çok sonradan anlıyorlar. Ancak o zaman da iş işten geçmiş oluyor. Oysa devrim, hareketli ve önderlik işlerinin anında icra edilmesini gerektiren bir olaydır. Bunlar bu konuda da çok gafildir. Önderleşmemek ve onun gereklerine ulaşmamak işte budur. Bunlar yine çıkacaklar ve çıkıyorlar.
PKK’nin niceliksel ve niteliksel olarak büyüyüp geliştiğini belirtiyoruz. Yoksa çok zor durumda olduğumuzu söylemek istemiyoruz. İşlerimizin bunlara kalması halinde başımıza nelerin gelebileceğini göstermek daha çok da partili olmakta iddialı olanların ve çözümleyici olmak isteyenlerin zengin dersler çıkarmalarını sağlamak için bunları belirtiyoruz. Yine bunlara benzer temsilciliklere haksızlık edecek değiliz. Tersine, bunlara oldukça hizmet edildi ve hala da ediliyor. Halkımızı bunların emrine veriyoruz. Halkımızın en değerli evlatlarını bunların eline teslim ediyoruz. Kendilerine rüyalarında bile göremeyecekleri bir etki ve yetki sunuyoruz. Acaba bunları yapmamız suç mudur? Bunlar için böyle yapmakla günah mı işliyoruz? Kendileri görevlere ve sorumluluğa talip oluyorlar, şeref sözü veriyorlar. Ama buna rağmen kendilerini suçlu durumuna düşürüyorlar. Üstelik nasıl suç ortaklığı yaptıklarını da yazıyorlar.
Bunlar suçu ya basit bir sözcük olarak kullanıyorlar, ya da kendileri birer serseri ve lümpendir. Bunları, sadece hukuksal anlamda ve vicdanımızı rahatlamak, kendimizi tarih, toplum ve halk karşısında aklamak için söylemiyoruz. Bu davanın, bu biçimde temsil edilmesinden başka bir yolun bulunmadığını belirtmek istiyoruz. Kendimizi aklamamız da basit değildir. Biz hala kendimizi nasıl aklayacağımızı düşünüyor ve bunun için yoğunlaşıyoruz. Ne kadar aklandığımızı bilemiyoruz. Bu konudaki kararı tarih, halk ve PKK’nin kitlesi verebilir. Onurlu kişilik böyledir. Kendimizi suçlu olarak görmek, tarihe ve halka karşı çok büyük bir saygısızlık olacaktır. Sizler ileri düzeyde birer PKK’liyseniz, o zaman ikide bir suçlu olduğunuzu söyleyerek, kendinizi ortaya atmamalısınız. Kendisini suçlu diye ortaya atıp, arz-ı endam etmek namussuzluk ve alçaklıktır. Suçlu çıkmak ne demektir? PKK içinde ve hem de en ileri düzeyde böyle davranmak en büyük alçaklıktır. Ve bunu da söylüyorlar. Galiba söyledikleri, kendilerine sadece basit bir sözcük gibi geliyor. Bu aymazlar herhalde kendilerini bilirler.
Bunlara, eğer böyleyseniz, ne diye her gün “Yaşasın Apo, sevgili Başkanım diyorsunuz” diye sormak gerekir. Bu tür hitaplara ne gerek vardır? Biz bu kadar basit bir insan mıyız? Biz, lümpenlerin ve önderlik sevdalılarının, dillerine dolayacakları kadar zayıf bir duruma düşmüş olabilir miyiz? Hayır. Bu anlamda, düşmanımız bile bize daha adil bakıyor. Sıradan dostların buraya, bizi görmeye geldiklerini ve coşkuyla ayrıldıklarını biliyorsunuz. Ama kendilerine aylarımızı verdiğimiz bazı kişiler, birer döküntü gibi ikide bir bağlılık andı içerek ve gereklerini yerine getirmeyerek, olumsuz ve zarar verici pratiklerin sahibi oluyorlar. Kaldı ki, siz bağlılık andının anlamını bilmiyorsunuz. Bizim de bir bağlılık andımız vardır ve bunu kanıtlamaya çalışıyoruz. Bunu ne kadar başarıp başaramadığımız ayrı bir sorundur. Ama bunu, hem çeşitli yönleriyle açığa çıkarmaya ve hem de pratikte kanıtlamaya çalışıyoruz. Kölelik kötü bir olaydır; suçlu olmak da kötü bir olaydır. Bir toplumsal suç yığını oluşturduğumuz açıktır.
Bizim devrimciliğimizin temelinde, bu suçluluk konumunun aşılması yatmaktadır. Suçlu psikolojisinden ve suçluluk özelliklerinden kurtulamamak sizi yaşatmayacaktır. Sağa sola saklanmak bir yana, intihar etseniz bile bundan kurtulamazsınız. Böbürlenerek de bir yere ulaşamazsınız. Kürdistan’da lanetli tip olmaktan kurtuluşun yolu, PKK’de iyi formüle edilmiş ve somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Bundan sonra, “Defterlerimiz açılırsa, hepimiz idamlığız” diyen bazı baylarla karşı karşıya geldiğimizde, kendilerine, “siz sözünüzün adamı değilsiniz, şerefsizin birisiniz” diyeceğiz.
Çünkü böyle söyleyenlerin, daha yeni gelen haberlerde, “partiye bağlıyız ve parti çizgisinin kusursuz bir uygulayıcısı olacağız” türünden sözcükleri yan yana dizmeyi alışkanlık haline getirip de, pratikte oldukça ters uygulamalar içinde bulundukları açığa çıkmaktadır. Bu neye benziyor? Bizde bazı feodal münafıkların var olduğunu biliyorsunuz. Yine mahallelerde lümpenler birbirlerine söz verirler. Bunlar tamamen karşıdakini aldatmayı amaçlayan sözlerdir. Bu tür söz vermeler toplumda da oldukça yaygındır. Bazıları bu tür sözleri bize karşı da sık sık tekrarlıyorlar. Biz bu sözlere asla aldanmayız.
Bizim temel özelliklerimizden birisi de budur. Kendinizi ne kadar boyamış olursanız olun, asıl renginizi ortaya çıkarmakta zorluk çekmeyiz, çekmeyeceğiz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER