SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (243.BÖLÜM)
c- Kapitalist Milliyetçilik ve Faflizm En Geliflmifl Komploculuktur Milliyetçiliğin ve doğal kapitalist milliyetçiliğin uzantısı olarak faşizm ideolojisinin özgünlüğünü anlamak için, yurtseverlik ve kültür severlikten ayırt etmek gerekir. Etnik topluluk, milliyet ve ulus olarak, binlerce yıl emek harcanarak açılmış ve yurt haline getirilmiş toprağı sevmek ve bağlanmak, kutsal bir değer ifade eder. Bu değerden, yani yurtseverlikten yoksun bir insan en çok yabancılaşmış, yaşamın kutsallığından uzaklaşmış ve lanetlenme sürecindeki insandır. Eğer bir topluluk bu duruma uğramışsa, o topluluk, en günahkar, lanete uğramış ve buna layık olan bir topluluktur.
Anayurttan kaçış, doğduğu toprakları hor görme ve terk ediş, anaya, ana tanrıça kültürüne ihanet demektir. Zorunlu göç ve ekonomik nedenlerle anayurdu terk etme, ama kalbinde sürekli ana toprak sevdasını saklama, bütün yüce duygu ve düşüncelerin temelidir. Bu sevdası olmayanların tüm duygu ve düşünceleri kirli ve tehlikelidir. Ahlakı bozuk ve saldırgandır. İnsanlığı mahfeden kesim, ister şoven milliyetçilik ister kozmo politçilik biçiminde şekillenmiş olsun, bu tarz topluluklardan oluşmaktadır. Bu toplulukların özünde toprak severlik, yurtseverlik, kültürseverlik yoktur. Milliyetçilikleri ve kozmopolitlikleri bir madalyonun iki yüzü gibidir ve aynı parayı ifade etmektedir. Kapitalist milliyetçilik, laiklik hareketiyle zayıflayan dinsel ideolojinin yerini tutan yeni din rolündedir. Aralarındaki fark, milliyetçiliğin bazı yeni bilimsel kavramları temel almasıdır. Ulus, devlet, toplum ve yönetim anlayışlarında ortaya çıkan son bilimsel verilerden yararlanmaya çalışmaktadır.
Aşiret şovenizmiyle ümmet, yani aynı dinden olan cemaat şovenizminden farklı, ama aralarında oldukça bağlılıklar bulunan çağdaş bir şovenizm türüdür. Şovenizm, toplulukların doğdukları günden beri kendi gerçekliklerine verdikleri anlam ve tapınma duygusu olarak tanımlanabilir.
İlkel komünal dönemde klanların kendilerini totem denilen sembollerle tanımlamaları, daha sonra topluluk geliştikçe sürekli değişim geçirip yeni tanımlamalara kavuşacaktır. Neolitik toplum, daha gelişkin anaerkil toplum, ana tanrıça dinine yol açacaktır. Ana ve kadın merkezli bir tapınma gelişir. Toplumda dişil özellikler egemenlik kazanır. Kadın tanrıçalar bu gerçeği sembolize ederler. Köleci toplumun hakim olgusu devlettir. Devlet; toplumun sembollerini, anlam tanımlamalarını geliştiren tapınak etrafında oluşmakta, öneminden ötürü sürekli yüceltilmektedir. Etrafında gelişen hakim sınıf, elde ettiği eskiden hayali bile mümkün olmayan yepyeni ayrıcalıklarını sembolize etmeye ve topluma egemen yeni din olarak sunmaya çalışacaktır.
Mitoloji, bu çabaların en gelişkin ifadesi olarak düzenlenmektedir. Özünde sınıflı toplumu gizlemeye, yeni hakim sınıfı ve onun devletini en doğal ve kutsal varlık olarak sembolize eden kavramlarla üstün kılmaya çalışmaktadır. Toplumun emekçi kesimlerinin ise sadece hizmetçilik için yaratıldıkları, her tür cezaya müstahak oldukları ve hor görülmeleri gerektiği yine bu mitolojilerin temel bir işlevidir. Sonuçta egemen ideoloji, duygu ve aşırı biçimi olarak din gibi de anlaşılması gereken şovenizm tarzında, topluma egemen olarak en büyük gerçeklik rolüne bürünmektedir.
Toplumun tüm düşünce ve duygularını bu mitolojik şovenizm işgal etmektedir. Bu durum hakim sınıfa muazzam yönetim gücü kazandırmaktadır. Dolayısıyla tapınakların önemi artar. Kurulan her kent devletinin ilk işi, kutsal bir mekan olarak görkemli bir tapınak kurmaktır. Tapınak kadar yönetimi rahatlatan başka önemli bir kurum yoktur. Cezaevi, genelev, sanat evleri de önemlidir. Ama rolleri hiçbir zaman tapınak seviyesine ulaşmaz. Ümmet, ortaçağın dini toplumudur. Günümüzün millet anlayışıyla eş tutulmaktadır. Ümmetin ideolojisi dinidir. İslam toplumu, Hıristiyan toplumu, Musevi toplumu aynı zamanda İslam, Hıristiyan ve Yahudi milletlerini oluşturmaktadır. İdeolojik bir yapılanmadır. Yahudiler dışında etnik birlikler yoktur.
Fakat üst sınıf dini olmaları nedeniyle aralarında etnik farklılıklar da gelişmektedir. Dinsel taassup, şovenizmin Arapça’sıdır. Özü gereği, bilime saygıyı esas almayan tüm ideolojilerde, özellikle dinsel karakterlilerde taassup egemendir. Köken olarak Sümer ve Mısır orijinlerine dayanırlar. Fakat toplum ve mekan değiştikçe, dönüşüm geçirerek orijinaliyle bağları yokmuş gibi bir durum doğar. Hatta benzer yönlerini örtbas etmek için orijinali inkar etmek bir kuraldır. Aksi halde kendilerini yeni ve farklı olarak kabul ettirmeleri zorlaşır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER