NASIL YAŞAMALI? II CİLT -164.BÖLÜM
Güdülere Teslim Olmuş Düşünce Bitmiştir
Yüreğiniz var mı, demeyeceğim. Aynı zamanda çok duygusalsınız ve fazla duygu belirtileriniz var. Açık söyleyeyim, bunları aşağılık buluyorum. Duygu böyle olmamalı. Duygu düzeyi kesin gerekli, ama doğru bir duygu olmalıdır. Hüznünüz var mı? Varsa neye karşıdır? Gerçekten hüzünleniyorum. Hüzünlenmenin tarihsel boyutuna, doğa, coğrafya, ülke boyutuna, bir halk içinde çocuğa, yaşlıya, kadına, zavallıya, çılgına bakarak, kısacası birçok gerçekliğe bakarak duygulanma durumunuz gelişiyor mu? Aslında sizin duygularınızı incelemek gerekir. Niçin, neye karşı, neyi amaçlıyor? Bunda da bir tanınmazlık var. Çok ilkel güdüler olmaktan öteye bir anlam ifade ettiğini sanmıyorum ve ben buna müthiş öfkeleniyorum, hatta nefret ediyorum. Çok iyi biliyorum böyle duygusuz insanların kesinlikle beyni çalışmaz, güdüleri çalışır. Güdülerin çalıştırılması ise ciddi bir gelişme belirtisi değildir. Yücelmiş duygular beyni kesin etkiler, beyin de duyguyu etkiler.
Fakat daraltılmış, giderek güdülere indirgenmiş duyumlar, duyumsamalar hayvanlaşmaya götürür. Bu çok tehlikeli bir biçimde saflarımızda etkisini sürdürüyor. Ben güdüleri inkâr etmiyorum. Fakat güdüler; duygusal ve düşünsel gelişme yönünde bir işleve sahip olmalıdır. Yoksa güdülere teslim olmuş düşünce bitmiştir. Sırf yemek, sırf kaba bir cinsellik, sırf güdüyü tatmin etmek için yaşarsın. Her gün rakıyla sarhoş olmaya benzer. Bu çok sağlıklı bir yaşam değildir. Bütün bunlar çok ağır yaşandığı için sosyal gerçeklikten, aile gerçekliğinden uzaksınız. Bunu en erkenden fark edip, büyük mücadele içine giriştiğim için, açıklama gereği duyuyorum, açıklama gücünü gösteriyorum. Buna sizin de bütün toplumun da ihtiyacı vardır. Bizim şimdi bu kadar etkiye yol açmamızın nedeni, bu ihtiyaca az çok cevap vermemizdir. Şu anda bu, tam bir ulusal, toplumsal sorun haline gelmiştir. Herkes ne olduğumu, kim olduğumu, nasıl yaşadığımı inceliyor. Neredeyse her hareketim inceleniyor. Her gün televizyonlarda, basında işleniyor. Tabii, düşman cephesi de pire kadar bir kusuru buldu mu topluma, deve gibi yansıtmak istiyor. Bu da gereklidir.
Çünkü kendimi ancak böyle gündemleştirerek, kendimi böyle olay haline getirerek görevimi yerine getirebilirim. Şu anda düşmanın beynini parçalar durumdayım. Onun dayattığı sosyal yaşamı, çürümeyi terk ediyorum. Örneğin, herkes düzendeki yolsuzlukları kastederek, her taşın altında bir kötülük olduğunu şimdi söylüyor. Bunu önce ben ortaya attım, aslında dayattım. Şimdi herkese söylettiriyorum. Yoksa taşların kaldırılmaya başlanması, kötülüklerin görülmesi neden şimdi olsun? Eskiden paylaşacakları ve dolayısıyla birbirlerini susturacakları bir devletleri vardı. Devlet iflas halinde “al sana da şu kadar, al sana da bu kadar” diyemeyecek durumda. Ama devlete göz dikiyorlar. Fakat devlet tamtakır. Geriye ne kalıyor; saldırmanın, hırsızlamanın açık yolları. Aslında eskiden de vardı fakat gizliydi, ama şimdi açığa çıkıyor. Neden? Çünkü gizliden alınacak, dağıtılacak bir şey kalmadı. Açıktan saldırı, açıktan hırsızlık şimdi yapılıyor. En büyük yolsuzluk budur. Bu durumlar şimdi Türkiye'nin en temel gündemi olmuş. Aslında bunun sebebi, yine Kürdistan'daki mücadelemizdir.
Çünkü devlet büyük masraf yaptı, hatta yedeklerini de tüketti. Tamtakır olan hazine, her gün, ancak borçlara para bastırarak durumu kurtarmaya çalışıyor. Bu da toplumu olumsuz etkiliyor ve böylece kirler, paslar ortaya çıkıyor. Bütün bunlar bizim savaşımımızla direkt bağlantılıdır. Her gün birbirine giriyorlar. Herkes birbirine “hırsız” diyor, herkes birbirine suçu yüklemeye çalışıyor. Bütün cumhurbaşkanlarına, bütün başbakanlara, bütün banka müdürlerine ve en sonunda halka da “sen de suçlusun” dediler, sonuçta vardıkları şey budur. Halkı kazığa bağlamışlar; “sana bir kazık daha geçirmek gerekir” diyorlar. Bu kazığa bağlama işi de günlük bir uygulama biçimine dönüşmüştür. Şimdi bütün bunları düşmana yaptırmak veya ortaya çıkarmak ileri bir aşamayı ifade eder. Sen, kendi toplumunu bu hale soktun, bu savaş bu toplumu, insanı bu duruma soktu. Bu durumların açığa çıkarılması oldukça önemlidir. Eğer devrim bir atak ve bir hamle daha yaparsa, düzeni silip süpürebilir. Bizim toplumsal gerçekliğimiz için de bu böyledir. Şimdi herkes eski yaşamdan utanıyor. Yalnız sizler değil, yaşlı-başlılar bile eski aile ilişkilerinden nefret etmeye başlıyorlar; eski namus anlayışları, yaşam anlayışları yıkıldı gitti. Bunu da biz sağladık.
Tabii bazı provokatörler, bozguncular eskiye sarılıyor. Sömürgeci ideologlar günlük olarak özel savaş yöntemleriyle gece-gündüz güdüleri, eski köhnemiş, fosilleşmiş davranışları, duyguları dayatıyorlar. Güdü örgütlenmesi veya güdü tahriki kesinlikle bir özel savaş yöntemidir. Bu şekilde güdülerin dayatılması, eski alışkanlıklara, köhnemiş aile düzenine çağrıdır. Aslında ne kadar zıt da olsa, birbirleriyle çok bağlantılı, iki özel savaş tedbiridir. Tabii biz ikisini de yıkmaya büyük özen gösteriyoruz. Onlar ailelere, “çocuklarınıza sahip çıkın, çok muhafazakâr yetiştirin” diyorlar. Biz de etki altına girmemek için inanılmaz tedbirler aldık. Özel savaş sanatın, sporun kötü kullanımına yöneldi, korkunç yüklendi. Bunlar faşizmin bilinen en temel yaklaşımlarıdır. Şu anda Türkiye’de bunlar en yoğun kullanılan araçlardır. Tabii, biz de boş durmadık. Özgürlük eğiliminin ustaca yansıtılması, temel insani bir özelliktir, onu yetiştirdik. Halkın, gençliğin önüne özgürlük istemini koyup özel savaş tedbirlerini parçaladık. Daha çok da kendimi ortaya koydum. Nasıl kendimi ayarladım?
Örneğin düzen yoksullaştırıyor, ben kendimi çok zenginleştiriyorum; düzen batağa düşürüyor, ben çok yüceltiyorum; düzen çok maddiyatçı, ben olağanüstü maneviyatçılık yapıyorum; düzen güdüleri çok ayaklandırıyor, ben olağanüstü sevgiyi büyütüyorum, düzen müthiş saptırıyor, cahilliği geliştiriyor, ben bilinçlenme eylemini inanılmaz dayatıyorum. Büyük karşılık vermelerim var. Bu beni müthiş zenginleştirmiştir ve şu anda büyük bir tarafımla, tek başıma bir orduyum. Ölüm dirimden çok iş yapar, dirim de her geçen günden çok daha fazla iş yapar. Kendini örgütleyen insan büyük kuvvettir. Benim büyük bir kuvvet olmadığımı, hiç kimse iddia edemez. Bu durum düşmanın da akıl-hafızasına zaten sığmıyor. “Böyle birisi nasıl bu savaşı yürütsün, arkasında dünya var” diyor. Benim mi arkamda dünya var, yoksa sizin mi arkanızda? Tam tersine benim dünyanın neresinde olduğum açıktır. Kendini iyi örgütleyen insan bana göre atom bombasından daha etkili olabilir, bunu kanıtladım. Ben insana bu temelde inanıyorum. İnsana inancım bu kadar büyük olmasaydı, kendimi böyle geliştirmezdim.
Bütün gücümüz insanı doğru ele alıp geliştirmekten geliyor. Kimse bize bir kuruş para vermedi, benim her gittiğim saha sıfırdan ele alınmıştır. İnançla, emekle, bilinçle yoğurmamız gelişmeyi ortaya çıkarmıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER