TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (159.BÖLÜM)
I-KDP komploculuğunu biliyorsunuz. Hamit Avcı yoldaşı katlettikleri zaman, “Güney Kürdistan’da hareket edemezsiniz, Hakkari’de eylem yapamazsınız” diyorlardı. Böyle bir komployu dayatıyorlardı. Hamit yoldaş temsilcimizdi, iyi bir değerimizdi. Partiye son derece bağlıydı. Onu hedeflediler. Bu komploya kararlılıkla karşılık verecektik. Nitekim ilkel milliyetçiliğin bu komplosuna kararlılıkla karşılık verdik. Onlar bizi orada savaşamaz duruma düşürmeyi amaçlıyorlardı. Daha sonra saldırılar da oldu. Yine ısrarla bize bazı tutumları dayattılar.
Komplolara karşı yürüttüğümüz mücadele ulusal kurtuluş mücadelesinin genişliğine ve derinliğine kök salmasına yol açtı. Daha sonra tasfiyeci çabalar içimizde ardı ardına gelişti. Genellikle çok sinsi bir komploculuk dayatıldı. Bunlar 1986’da tamamen açığa çıkarıldı ve tavır alındı. Komplocuların bazıları cezalandırıldı, bazıları kaçtı. Bunların dayatmak istedikleri karanlık neydi? Bunların bu tutum ve davranışlarıyla kanıtlamak istedikleri şey, bundan sonra yürüyemeyeceğimizdi. Bazıları tamamen yıpranmış olarak buraya kadar geldiler. Her şeye rağmen, 1986’da yapılması gereken şey artık bu durumdan kurtulmak, dayatmak ve yaşamamaktı. Bazılarının yüzünden bunlar okunuyordu. Bunlar daha da tehlikeli durumlara yöneldiler. Ellerine fırsat geçseydi, komplolara yöneleceklerdi. Bazıları bunu da yaptılar. Bazı kişileri intihara zorlayacak ölçüde ileri gittiler. Bu durum henüz tam netleşmemiş olsa da, komplocu, ülkede olduğu gibi burada da kampımızın sorumlusuydu.
Abdullah ekinci arkadaşın üzerinde durmak gerekir. Yetersizlikleri vardı; durumu pek net değildi. Ama o kadar kötü birisi de sayılamazdı. Belki de zayıflıkları vardı. Yaşadığı eziklik durumunu çok kötü bir biçimde kullanarak, kendisini intihara götürdüler. Tıpkı ülkede bazı arkadaşların başına getirdikleri gibi buna yol açtılar. Bakın, en iyi temsilciniz bile burada yaşayamıyor. O zamanki tutum ve davranışlarıyla belirgin olan unsuru hatırlıyorum. Sanki büyük bir yükten kurtulmuş gibi “öldüm” diyordu. Bunları ne yapacaksınız? En çok güvenebileceğiniz bir kişi intihar edecek kadar zayıflık gösterebiliyor. Gerçekten de bu o zaman için karartıcı bir olaydı. Bu beklenmedik olayları önleyebilirdik, öyle olması gerekirdi. Her ne kadar net bir kişilik olmasa da, bu duruma düşebilecek birisi de değildi. Ama mevcut tutumlarıyla bu durumu yarattılar. Ardından daha değişik kargaşalar çıkardılar. Muğlaklık geliştirildi. İkiyüzlülük ve sinsilik boy gösterdi. Biliyorsunuz, bizim buna karşı verdiğimiz bir mücadele vardı.
Başlangıç kabilinde de olsa 3. Kongre çözümlemeleriyle bu yönelimlerin üzerine yürüdük. Sonunda bunlar kaybetti. Sınırlı bir pratik yönelmeyle 3. Kongre’nin önemli gelişmelere yol açabileceği kanıtlandı. Bunların bazıları kaçtı, bazıları açık düşmanlık yapmaya başladı. Bazıları yetmezliklerinde ısrar ettiler ve kendilerini zor duruma düşürdüler. Ama kazanan parti oldu. Daha sonraki gelişmeler bunu net bir biçimde ortaya koydu. 1987 yılında 3. Kongre sonuçları ülkeye aktarılırken komplocu bir yaklaşım vardı. Özellikle temel siyasal faaliyetlerimizin yönlendirildiği alandaki durum buydu. Burada komplocu yaklaşımlar sinmiş, kendilerini gizleyebilmişti. Ama orada açığa vuruyorlardı. Bizim istediğimiz kişiliğe ulaşılmadı. Görevler gerektiği gibi yerine getirilmedi. Bunlar da hak ettikleri yeri buldular. Birisi kaçtı, şimdi akıl hastasıdır; belki de insanların arasına çıkamayacak durumdadır. Birkaç tanesi sağa sola çekildi. Sonuçta kazanan yine parti taktiği oldu. Benzer gelişmeler başka bölgelerde de ortaya çıktı. Benzer kişilikler zararlara yol açtılar.
1989 yılında en büyük atılımı yapabileceğimiz bir zeminde, komplocu yönü ağır basan bir durum yaşandı. Yönetim, değerleri taşa çalarak çarçur etmeye başladı. Hoyrat bir harcamayı ısrarla sürdürdü. Belki de onlarca kadro ve savaşçı harcandı. Ama yine de genelde partinin gelişkin yapısı gelişmeleri kendi doğrultusunda sürdürebileceğini gösterdi. Bütün bu tahribatlara rağmen, büyüyen parti oldu. Esas olarak parti kitlesi ve savaşçılar savaşmaktadır. Eskiden olduğundan daha fazla gelişme yaratılmıştır. Parti bu tür olaylar karşısında günlük olarak daha iyi mesafe alabilecek durumdadır. Yaratılan bu son karartma hareketi bizi burada, ana karargah ve hareket merkezimizde vurmaya çalıştı. Kendisine göre küçük bir fırsat yakalamıştı ve kullanıyordu. Bu kişiliğin ister bilinçsiz, ister bilinçli olması önemli değildir. O kendi mantığını ve kişiliğini konuşturmaktadır. Bir kez daha en kritik ve en can alıcı yerimizden vurmaya çalıştı.
1990 atılımının üzerine yürürken, böyle bir kayıp vermemizin ne koşulları, ne de zemini vardı. Bunu söylemek olanaksızdı. Ama bu mantık ve kişilik hep “ben” diyordu. Bütün yaşamı boyunca işini böyle yürütmüştü. PKK’nin taktiği ve yürüme gücünün değil, kendi taktiği ve yürüme gücünün son sözü söyleyeceğini belirtiyordu. Mantığı ve kişiliği buydu; şimdiye kadar hep böyle yapmıştı. Elbette bu elim bir durumdur. Ortaya çıkan durumun küçümsenmemesi gerekir. Olaya duygusal olarak yaklaşmadık. Ama onun vehametini gözardı edecek durumda da değiliz. Hem kişiliğin niteliği, hem de dayatılan ortam ve elde edilmek istenen sonucu belirlemek açısından bu olayı küçümseyemeyiz. Atılım iyi bir biçimde konuluyor. Parti giderek yetkinleşiyor. Burası belirleyici bir rol oynuyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER