KÜRT AŞKI - 25. BÖLÜM
Diktatörlük eğilimlerine bakın: Mustafa Kemal bile tek onurlu bir kadınla birlikte olamıyormuş. Ya fahişe kadınlarla ya da 9-10 yaşındaki kızlarla oluyormuş. Neden? Çünkü diktatörler eşit ve özgür, onurlu insanlarla olmayı kişiliklerine, gururlarına yediremezler. Mutlak iradesiz, güçsüz insanı isterler. Saflarımızdaki erkekler de zayıf, kendine bağlı bir köylü kadınını görmek istiyor. İşte, o zaman böyle birinden korkun, çünkü o diktatörlük eğilimi içindedir. Eşitliğe, özgürlüğe yakın, iddialı, kişilikli bir kadından sürekli kaçınıyorsa veya hep ona egemenlik dayatıyorsa, hatta aldatmaya çalıyorsa ondan korkun. Ondan hayırlı bir yoldaşlık, duygudaşlık ise hiç beklenemez. Özgürlük istiyorsunuz, eşit yaklaşım istediğiniz kesin. Ama karşı tarafın buna ne kadar yatkın olup olmadığını ölçemiyorsunuz. Bir gözü kara, aldatılmaya son derece müsait ve çok ucuz tepkici yaklaşımlardan öteye gitmeyen yaklaşımlarınız var. İşte, sizi başarısızlığa götüren budur. Kaldı ki, PKK olayında kadın cinsi yaşamsallaşabilir, kendisinin olabilir, iradesine kavuşabilir, görüşü güçlü olabilir, karşısına çıkan her ilişkiyi eleştiri süzgecinden geçirebilir, kararı da verebilir. Sevgi mi istiyor, paylaşım mı istiyor?
Ölçü şu: Ne kadar zafere kilitlenmiş. Zafere kilitlenen aynı zamanda güzeldir, alçakgönüllüdür, olgundur, saygılıdır. Elbette, insan bu insanla büyük saygı, sevgiyle yaşamı paylaşmak ister. Sevgi sınırsızca gelişebilir. Bunu zorlayacağız, bunun dışında sizlere değer atfedenler, “sen rüyalarımın perisisin veya sen ayağımın tozusun” bunların hepsi koca yalanlardır. Mevcut erkek felsefesine bakıldığında, bu iki yaklaşımdan birisine veya birisinden diğerine düşerler sıkça. Bütün özgürlük özlemlerinize, onun gerçekleştirmeye çalıştığımız kimliğine el vermeyen kişiliklere karşı tutumlarınızı, hatta yaşam planlarımızı dayatabilmeli. Hizaya geliyorsa bu bizim başarımız olarak değerlendirilmeli. Kadın silahının güçlü kullanılmasından kastettiğim budur. Bu temelde düzeltilecek erkek, savaşma yeteneği yüksek bir erkektir. Savaşımın bütün boyutlarına anlam verebilecek, onun kendi kavgasında “hele gel birbirimizi yaşayalım” gibi bir ucuzluğa da yer yoktur. O dayatılan ilişki tarzından nefret eder, ona kapalı bir insandır. Tıpkı sizin de karşı olduğunuz gibi.
İşte, ilişki çerçevesi: Bazıları tartışmak istediğinde “al çerçeve” diyeceksin. Paylaşım dayattığında yine “al çerçeve” diyeceksin. Bu da nereden çıktı dediğinizde “yeter oyunlar”, “yeter kendimizi kandırdığımız, seni anlayışa davet ediyorum” diyeceksiniz. Düşkünlükte ısrar ederse, YAJK silahıyla ölümcül darbeyi indireceksiniz. Örgütlenme sizin için bu kadar gerekli. Tehlike büyüdü, üzerinize geldi; bütün kadınları ayaklandırırsanız, ben dahil bile hiçbir erkek semtinize uğrayamaz. Her şey saygıya, gerçek mücadelenin başarı ölçütlerine, eşitliğin, özgürlüğün gerçek boyutlarına göre olur. Bunun dışında zorbalığa, kendi hâkimiyetine, yönetim gücüne bağlı bir etkilenmeye fırsat yoktur. Hiçbir erkek zaten ilke dışı olduğu için buna güç getiremez.
Devrimci ahlakımızın, devrimci felsefemizin, hatta örgüt gücümüzün buna göre hazırlanmış gücümüzün kararına göre hareket ederseniz hiçbir erkek size müdahale edemez. Bu da güzel. Çerçeve giderek netleşiyor ve parti içinde sağlam duruş için sizlere gerekli olan ipuçlarını veriyor. Ciddi bir saplantıya düşeceğinizi beklemiyoruz. Sizin de bazı eleştirileriniz olmalı: Kimin ilgisi zayıf, kimin ilgisi çarpık kanıtlamalısınız. Kendimi orta yere sermiş, hiç kimsenin, hiçbir kadının korkmayacağı erkek durumundayım. Veya kendisini çoktan erkeklikten çıkarmış, erkeklikten istifa etmiş birisiyim. Tehlikeli mi oldu acaba? Bu istifa işime kim ne diyebiliyor? Erkekler bunu duymuşlar mı? İstifamı kabul edebiliyorlar mı? Bir tek Cuma arkadaş kabul etmişti sanıyorum. İnşallah vazgeçmez. Kim cevap vermek istiyor? Evet, Deniz.
– Başkanım, zaten çizilen bir çerçeve var. Önderliğin düzenlemiş olduğu yaşam, düşünce biçimi var. Bunlara anlam vermeme var. Bütün bunlara doğru anlam verilirse güçlü bir çıkış olacağına inanıyorum. Çünkü erkeğin bu noktada, (Parti Önderliği istifa dedi) bir anlayışı var. Hatta bazı arkadaşlar “keşke kadın olarak doğsaydık” diyor.
– Ama kötü!
– Belki kötü olabilir, ama bu psikolojinin oluşması bile bir gelişimin göstergesidir. Bu noktada kadın kendi gücünün farkında değil. Şimdiye kadar toplum bize…
– Cinsel boyutu da dahil gücünüzün farkında değilsiniz. Büyük bir cehalet içinde olmak kadar, büyük bir çirkinleştirme aleti durumundasınız. En büyük suç burada. Ama tarihi örneklere bakın; bütün tanrıların yanında tanrıçalar da vardır. Daha sonra yükseklerde kadınlara yer yoktur. Neden? Sınıflı toplum gelişmiştir, kadın artık alttadır. Altta olanın tanrıçalığı olmaz. Hep erkek hâkimdir; tanrı krallardır, tanrı kraliçeler denilmez, ama eskiden varmış. Kadınlığınızı kaybetmişsiniz veya kaybettirmişler. Bizde de çok yoğun gelişiyor. Bütün savaşımımın özü, bütün arayışlarımın temeli bir kadın kimliğini ortaya çıkarmaktır. Bu güzel ve soylu bir arayıştır. O ilişki isteyen, “kadın” diyen (erkekleriniz hep söylüyor) bu temelde niye aramıyorsunuz? Onların aradıkları kadın, kolayca kandırıp en kaba cinsellikle kendini tatmin edip atacakları kadındır. Bu tehlikeli bir yaklaşım. Felsefe bu diyorum, anlayış böyle. Burada silkineceksiniz, büyük bir mücadeleye kendinizi sahip kılacaksınız. Etmezseniz erkeği, böylesine köleleştiren köleliği, çirkinliği besleyen durumda olursunuz. Zaten basit yaşamda bir ısrarınızın olacağını sanmıyorum. Aslında özleminiz bu çerçevededir.
Fakat apolitik olduğunuz için ve ötekiler de sürekli bundan alıkoydukları için ulaşamıyorsunuz, kendinizi bu özlemlerinize yatıramıyorsunuz. Siyasallaşmayanın, pratikleşmeyenin, örgütleşmeyenin sevgisi bireycidir, bölücüdür, düşürücüdür. Birilerini gördünüz, lafa değil gerçekten de siyasi, örgütsel, eylemsel yönüyle tutarlı ve oldukça da kendini kanıtlamışsa onda gelişecek sevginin bir anlamı olabilir. Bundan kaçınanın, sevgi adı altındaki bütün yaklaşımlarında sahtelik vardır ve düşürme amaçlıdır. Burada hiçbirinizin kendisini aldatmayacağı kanısındayım.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER