NASIL YAŞAMALI (8.BÖLÜM)
Kürdistan'da Sevgi Katledilmiştir;
Bu hususlar roman taslağında, çözümlemelerde de belirtildi, ele alınmaya çalışıldı. Şu ortaya çıktı: Kürdistan'da sevgi de katledilmiştir. Nitekim birçok sömürgeci ağız da “vahşidir Kürt, sevgi ortamı, sevilme-sevme diye bir şey yoktur, bilmezler” diyor. Bu gerçekten de biraz böyledir. Sömürgecilik bu konuda da katliam rolünü oynamıştır. Dolayısıyla devrimci eylemimizin bir sevgi eylemi olduğu anlatılmaya çalışılmıştır. Sevgi yolu, sevgi tarzı devrimle birlikte ele alınıyor, objektif temel konuluyor. Sevgi ve saygının nasıl gelişebileceği, nelere bağlı olarak ilerleyebileceği ortaya konuluyor. Özgür temeller burada büyük anlam ifade ediyor. Bu konuda yine estetik devreye giriyor. Fiziki, ruhi ve bilinçli olmanın estetikle bağlantısı kuruluyor. Bunların insanı güzelleştirebileceği ortaya çıkıyor. Bir anlamda bizim savaş gerçeğimizin, yeniden yapılandırırken, güçlü savaştırmanın-savaşmanın güçlü bir sevgi ilişkisine yol açabileceği vurgulanmıştır. Başlangıçtaki ucuz duyguların, sevgilerin savaşa güç vermediği veya bundan alıkoyduğu, gericileştireceği, hatta her türlü tasfiyeciliğe kadar götürebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu konudaki doğru yaklaşımın oldukça büyük değeri olduğu, Kürdistan'da da çok önemli sonuçlara yol açtığı, kadının kölelik yaklaşımını yıkarak büyük çıkışına, ailenin eski tarzdaki yapısının çözülüşüne, erkeğin eski zihniyetinin yıkılışına yol açmıştır. Bu aynı zamanda önemli bir devrimsel gelişme oluyor. Bu da tam bir sanat yönüdür aslında. Romanın en çok işlenecek yönü budur. Roman aslında fiilen, önemli oranda ipuçlarıyla yaşanmıştır. Onun tamamlanması, tasarım gücüyle, hayallerle, tutkularla, iradeyle, azimle, estetikle beslenecek yönü de diyoruz ki, geliştirilmeye değerdir.
Dı: Bizim saflara katılmadan önce başlattığımız ilişki, o kölelik tarzıdır. Daha sonra bizi saflara getiren süreçle birlikte saflarda yavaş yavaş kölelikten kopuşu yaşıyoruz. Yani özgürlüğün gerekli olduğunu, eski yaşamın köle bir ilişki tarzı olduğunu anladıktan sonra artık özgürlük arayışına giriyoruz. Gerçekten özgürlük nedir? Kafada nasıl somutlaştırılmalıdır? Özgürlüğe nasıl ulaşılır, yöntemi nedir? Çabası nasıl geliştirilir? Bu tartışılarak konulabilir. Çünkü saflarda bu tür ilişkiler ya da kopuşlar çok yoğun olarak yaşanıyor.
P.Ö: Evet, özellikle geldiğiniz alanlarda bu az tartışılmıştır, biraz kapalı kalmıştır. Dağdaki faaliyetler de biraz böyle. Biz tartışmayı erken başlattık. Ortadoğu sahasında biraz da geliştirdik. Dediğim gibi dağdakiler hiç tartışmadı. Askeri yaşamın da ağırlığından ötürü ne fırsat buldular ne de fırsat tanıyabildiler. Zindandakiler bunu düzenin mantığıyla ele aldılar. Yani tam öyle düzenin ilişki tarzını devrimcilikle maskeleyerek veya cilalayarak devrimci ilişki edebiyatını geliştirmek istediler. Dışarıdan birçok kızın bilinen muazzam sevgi laflarına, kucaklama yaklaşımlarına ve benzeri tutumlara, içeridekilerin de aynı yanıtları, daha çok PKK'nin tasfiyeye uğratılmak istendiği süreçle birlikte oldu. Tasfiyecilik üslubunun derinleştirildiği Şener provokasyonu somutunda bu ortaya konuldu. Örneğin devrimci özüne veya dürüstlüğüne inandığımız bir arkadaşın kendini nasıl duygu çarpıtmasına uğrattığını, onu korkunç boyutlara tırmandırdığını değerlendirdik. Bunun gibi birçok ilişkinin içeride yaşandığı, erkek-kadın ilişkilerinin neredeyse devrim, parti ilişkisinin yerini tuttuğu biliniyor. Yine düzenden gelen gençlerin, öğrencilerin 12 Eylül ortamın_da çok şekilsiz, amaçsız yaşadıkları ilişkiler var.
Biraz da TV kültürüyle, düzenin, o 12 Eylül'ün “Amerikalılaştırma, Hollywoodlaştırma” (ki emperyalist yaşam tarzı oluyor) yolunda gençliğe empoze ettiği sahte ilişkiler ortada. Tabii klasik köylü kökenli öğelerimizde de kadına ancak cinsel temelde yaklaşım olduğu için, düzenin bu sahte sevgi ilişkilerinin hepsi yaygınca dayatıldı. Halen de yoğunca bunun etkisini yaşayanlar vardır. Ben kendimi bu konuda iyi bir çözümleme arayışı yaptım. Bu konuda sanıyorum daha derinliğine kavranılmak durumundayım. Yapı açısından olsun, hatta çok çeşitli yaklaşım sahipleri açısından olsun, burada gerçek bir devrim yaptık aslında. Benim başlangıçtaki ilişki biçimimde her şey vardı. Düzenin, köylülük özelliklerinin etkilemesi vardı. Yine çok yüzeysellik vardı. Tabii arkadaşların ilişki yaklaşımına göre bir kişiliğim de yoktu. Bunu bir kader olarak görmek, bunu zincire vurulmuş bir sorun gibi anlamak mümkün değildi. Fakat çok ucuz bırakmak da mümkün değildi. Hesabını sonra sorma yaklaşımı vardı. Tasfiyecinin ve işbirlikçinin tasfiyesini TC'nin tasfiyesine dönüştüre dönüştüre intikam almak vardır. Aslında meseleye klasik anlamda yaklaşmıyorum da. Hatta ne klasik anlamda ne modern anlamda. Benim kadın ilişkilerimde öz önemlidir. Sorunu tanımlama açısından cevap vermeye çalışıyoruz. Çok eleştirisel yaklaşıyoruz. Bir defa şunu kabul etmiyoruz; aile dediğin böyle olur, kadın-erkek ilişkisi böyle kurulur, cinsellik şöyle ifade edilir ve tatmin bulur gibi sorunlarla yetinmek istemiyorum. Tam tersine çok gerçekçi yaklaşıyoruz. Hem bilimsel hem ruhsal hem siyasal boyutlarını bütünüyle iç içe görerek değerlendirme tarzına ulaşıyoruz. Hatta özgür olan nedir? Özgürlük ile sevgi arasındaki bağlantı nasıl kurulur? Güzellikle bağlantısı nasıl kurulur? Onu vermeye çalışıyorum, onu tartıştırıyorum.
Dikkat edilirse, yapımızdaki militanlar için böylesine bir yaklaşımın fazla gelişmediğini söylemek zor değil. Her biri ya inkâr eder ya kölece bağlanır; çok bireycilik var. Hatta serbest bıraksalar birbirlerini hangi hallere getireceklerine gerçekten insanın tahammül etmesi zordur. Bu ilişkinin çok az özgürlüğü esas alacağı açıktır. Hatta tarafları tanınmaz hale getirecektir. Bir tarafın çok rahatlıkla bir kocakarı durumuna gelmesi işten bile değildir. Bu durum devrimde istismara, devrimin muazzam tasfiyesine yol açacaktır. Disiplin yok, düzen yok. Tabii herkes bir eş-dost ilişkisi nedeniyle pay isteyecek, bu da devrimi durdurmaya götürecektir. Kendi başına bir ilişki bile büyük bir tasfiyecilikle sonuçlanabilir. Diğer yandan geliştirilmek istenen veya özgürlükte iddialı olan önderlik tarzı, öncelikle bütünüyle ilişkiyi kopartıyor, parçalıyor. Mülkiyet konusu olmaktan çıkartıyor. Erkeği, egemen erkek konumundan çıkarmak istiyor. Kadını, cinsiyeti mülkiyet temelinde kullanma öğesi olmaktan çıkarmaya yöneliyor. Erkek egemenlikli anlayışlarla oldukça mücadele edilirken, kadının ne olduğu sorulmaya çalışılıyor. Örneğin, toplum gerçeğinde evlilik için ne diyebilirim? “Kürt Bahçesinde Sözleşi” adlı değerlendirmesinde Yalçın Hoca düşüncesini biraz ilerletiyor. Evlilik üzerine değerlendirmeler yapma gereği duymuştum. Hayli ilginç ve dikkatle bazı sonuçlar çıkarılabilecek değerlendirmelerdir. Tabii birlikteliklere fazla karşı olmamakla birlikte, ister evlilik şeklindeki özel ilişkinin, isterse bugün Türkiye'de yaygınlaştırılmak istenen çeşitli yaşam biçiminin, birçok şeyi götürdüğü, hatta tükettiği anlaşılıyor. Mesela bazı sonuçlar çıkarmıştır: “Aile sevgi adına kuruluyor, bu sevginin doğal bir sonucudur” diyor. Hatta diyor ki, “tüketiyor bu.” Bizim yaklaşımlarımızdan bunu çıkarmış; biraz da bu anlama gelebilir. Evlilik olayı altında yatan etkenlerin boğucu olduğunu fark etmiştir.
Ayrıca yaklaşımlarımızdan bazı temel noktalar tespit etmiştir: Evlilik olayını görmüştür; ana-baba evliliği, kendi öz evlilik deneyimim ve toplumda Kürt evliliğinin müthiş kurutucu, boğucu etkisini fark etmiştir. İşte orada bizim devrimimiz için “Büyük bir sevgi eylemi olabilir” diyor. Demek istediğim, görebiliyor. O bölüm hayli incelenmeye değer. Fazla tekrarlamak istemiyorum o bölümü. “Kutsal aile üzerine Abdullah Öcalan'ın eylemi üçtür. Birincisi, ana-baba evliliğinin babasını tükettiğini görmüştür. Babası kutsal aile düzeninde bir tür çıldırmış birisidir. İkincisi kendisinin evlilik de_neyimi bir cendere olmuştur. Üçüncüsü, Kürt aileler. En azından 1992 öncesinde PKK savaşçısı olma tehlikesine karşı çocuklarını alıp Avrupa'ya götürüp evlendirmeleri. Gerillaya kaçma korkusu evlilikle alt edilmeye çalışılmaktadır. Bunlar bir grup eylemliliktir” diyor. “Bunlara özgürleştirme eylemiyle verilen karşılık sonucu mülkiyetin tabanında korku vardır. Korkunun kaldırıldığı toplumda cimri özel mülkiyet de olmaz. Korku mutlaka cimridir. Özel mülkiyet biriktirilmiş cimriliktir. Evlilik en gizli özel mülkiyettir.” Dikkat edin, bunları bizim görüşmede açıklık olsun diye yazıyor. “İster imam nikahı olsun ister kilise tanıması ister laik yerel yöneticiler tarafından imzalansın, nikah bir borçlar hukuku sözleşmesidir. Temelinde de birlikteliği başlatma değil, sürekliliği güvenceye alma duygusu vardır. Nikah, sevginin tükeneceği korkusudur. Bu nedenle sevgiyi tüketmektir. İki cinsin bir olması ancak yaklaşımda sonsuzluk varsa insana layıktır. Birlikte yaşamak bir serüvendir. Her an birbirini yeniden keşfetme yürekliliğidir. Her an yeni ise, birlikte olmak sonsuzdur. Sevgi ancak yüreklilikle mümkündür. Aşk, ancak sevdiğine gökleri zaptedebilenin hakkıdır. Esaret zincirinden halkı ya da özel mülkiyet zincirinden emekçiyi kurtarmak, göğü zaptetmekle özdeştir. Göğü zaptetmek, güven kazanmaktır. Güvenilir olmayanın sevme gücü yoktur” diye devam ediyor.
Örneğin “reel sosyalizmde cinsel oburluğun özgürlük olarak görülmesine Abdullah Öcalan'ın tepkisinin büyük olduğuna inanıyorum” diyor çözülen Sovyet sistemine ilişkin. “Başkan APO, feodal kutsal aile çözülmeden Kürdistan'ın özgür olamayacağına inanıyor. Kutsal aile, tutsak ilişki ve tutsak kadın demektir. Bu çözümleme eylemi özgürleştirmektir. APO'nun kutsal aileye cevabı kadını özgürleştirme eylemidir. Gerilla kadın sürecinde ise, kendi kadın cenderesinden intikam almak olarak düşünmüş. Rahatlatıcıdır.” Söyleşi bu bölümde bunlara değiniyor. Yani bir yerde anladıklarını özetlemiş oluyor. Tabii bu çözümlemelerde özgürlüğü yakalamak mümkündür. Tartışmak için de cesur olacaksınız. Benim görebildiğim, geldiğim alanda cesurane bir tartışma olmadığı gibi kaçış vardır. Yaşadığınız bazı ilişkiler sizi biraz bunalıma sevk etmiştir. Ve bunun bende ne kadar yaşandığını ve nasıl sonuçlandığını sizi aydınlatsın diye sundum. Yani bir yerde herkes bundan en büyük payı, dolayısıyla cesareti alsın diye anlattım. Tabii birçoğu ne tutkusunu ne köleliğini ne duygularını dile getiriyor; örtbas ediyor, bunalıma sokturuyor. Şimdi ben de yaşadım ama benimki, işte büyük özgürlük hareketiyle cevap vermektir. Evliliğin veya ilişkilerin köleleştirici özelliğini aslında daha da derinleştirip çözümleyebilirim; özgürlük eylemini tırmandırabilirim. Tabii politika yapıyorum ben. Bu konuda sizler gibi bunalıma sevk ettiremem. “Özel ilişkim” adı altında kendimi yere yıkamam, olay yaratamam. Bütün ilişki biçimlerini politikayı, hatta askeri faaliyetleri güçlendirmeye verdim. Yaşadığınız her şeyin çözümlenmesiyle birlikte siyasi yapı, askeri yapı güçlensin. Çok az arkadaş buna dikkat ediyor.
Örneğin kadının da özgürleşmesinin gerillaya katkısı olabileceği ortaya çıkarıldı. Ordulaşabilmesinin önünü açmak, dünyada çok az devrimin yaptığı eylemdir. Ben buna cesaret ettim. “Kadının gerillada rol oynayabileceğine veya ordulaşmada yer alabileceğine cesaret etmek gerek” dedim. Ama nasıl cesaret ettim? Bu cesareti neye bağladım? Özgürlüğe, kadının özgürlük eylemine. Kadının sıkı gücünü biraz oluşturmuş durumdayız. Ama birçok kişi buna ulaşmış değil. Bunun değerini fazla bilmiyor, çözüm olamıyor. Bu ayrı mesele, ama önderlik kendi somutunda bunu çözmüştür. Bu konuda cesareti partiye, hepinize veriyoruz. Bu, biraz daha sizi özgür kılıyor. Önderlik sahası bu konuda biraz daha özgür kılıyorsa bunun nedeni güven gücünü elde etmiş olmasıdır. Önderlik sahası özgürlük eylemini biraz ilerletmiştir, kadını tanımlamıştır, özgürlüğü tanımlamıştır. Eylemle bunu ilerletmiştir. O açıdan güveniliyor, güvenildiği için özgürlükçüler biraz yoğunlaşıyor. Buna dayanarak biraz daha özgürlükte yoğunlaşacaksınız. Yine ucuz yol burada yok. Kişiliğiniz kapsam kazanacak. Bir yandan siyasileşecek ve askerileşecek, diğer yandan duygu yüceliğine, ilişki özgürlüğüne ulaşacak. Eskiden yaşadığınız kalıntılarla savaşımı başarıyla sonuçlandıracaksınız, daha ileri düzeyi yakalayacaksınız. Hatta bu konuda estetiğinizi bile geliştireceksiniz. Bunu devrimin çiçeklenmesi biçiminde değerlendirmeye tabi tutacaksınız. Kısacası, bir devrimci bu yönleriyle de uğraşır ve kendini yetkinleştirir, tamamlar dedik.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER