SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (216.BÖLÜM)
Eğitim çalışmalarında akademi düzeni geliştirilmelidir. Sanat, dil, tarih, felsefe ve ilahiyat, kadın özgürlüğü ve basın-yayın konuları başta olmak üzere, akademi düzenlemeleri yeni dönemin ideolojik ve program esaslarına güç katacak biçimde yeniden düzenlenmelidir. Yine temel politik ve askeri eğitime de, benzer bir akademik dönüşüm perspektifiyle yaklaşılmalıdır. Diplomasi ve enternasyonalizm konularında dünya gerçekleri dikkate alınarak kadro yaratma ve üslup tutturulması önemini korumaktadır. Daha temel bir konu olarak; halkın demokratik kültürel alanda eğitimi için, var olan basın-yayın kuruluşlarının çizgiye uygun olarak yeniden düzenlenip ihtiyaçlara cevap verecek düzeye getirilmesi önemini her geçen gün artıran bir husustur.
Halk demokratik siyaseti esas olarak bu kurumlardan öğrenmektedir. Yine kıt olan sanat, haber ve yorum ihtiyaçlarının da tek aracı durumunda olan bu kurumlardır. Dolayısıyla yeterli kadro donanımı ve denetimi en ileri düzeyde sağlanmalıdır. Bu tür hususları daha fazla uzatmayı bu çalışma için gerekli görmemekle birlikte, hayatın büyük bir çeşitlilik ve zenginlik arz ettiğini bilerek sınır getirilemeyeceğinin de farkındayım. Son olarak eklemek istediğim hususlardan biri de, gerek içimiz de gerek dışımızda, yaşama tehdit teşkil etmedikçe, her görüş ve tutum sahibine sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmak, farklılıkları bir zenginlik ve dönüşüm kaynağı olarak görmek, bastırmacı davranma ve yetkiyle hareketi değil, özgürce çıkışa ortam vaat eden ve doğal yetenekle hareket eden bir yaşam ve yönetim anlayışını sergilemek gerektiğidir. Düşmanca duruşları bile yok ederek değil, meşru ve zorunlu savunma dışında, dostluğa dönüştürerek ortadan kaldırmayı esas almalı, bu gücü ve yeteneği gösterebilmelisiniz.
Fakat haince, can alıcı yerlerden haksızca ve arkadan vurmaya çalışanlara bu fırsat verilmemeli; ısrar ettikçe, hak ettikleri yanıt anında veya er geç mutlaka verilmelidir. Islah olmayan, sürekli kötülük, bozgunculuk ve zorbalık yapan, düşmanlık üreten tutum, davranış, kaynak ve kişiliklere bu özgürlük tanınamaz. Tanınırsa, özgürlüğe ihanet edilmiş olur. Unutmayalım ki, en amansız düşmanlıklar bile, anlam buldukça giderilebilmektedir. Ama anlamı olmadığı halde ve sürekli işi gücü yıkım, bozgunculuk, maddi ve manevi öldürme olanları ve bu işi zevkle yürütenleri aşmayı bir insanlık görevi olarak görmek ve başarmak, insanın ve toplumun özgürce yaşama hakkının vazgeçilmez bir gereğidir.
PKK’nin VIII. Olağan Kongresi’ne giderken, bir savunma çerçevesinde de olsa, tarihi öneminden ötürü bu ana konularda katkıda bulunmaya çalıştım. Görüş ve önerilerimi sonuna kadar tartışabilir ve eleştirebilirsiniz. Hatta anlamlı ve başarılı alternatifleri olanların yerinde ve sonuç alıcı eleştirileri beni üzmez, tersine memnun eder. Her söz ve davranışımın eğitici olmasına her zaman öncelik gösterdim. Kendimi keyfi dayattım ve yaşatmak istedim desem, kendime en büyük iftirayı etmiş olurum. Gençlere, çocuklara, kadınlara ve ihtiyarlara daha çok vakit ayırabilmeli, özgünlüklerine göre kendilerine yaklaşabilmeliydim. Bu konuda kendimi borçlu ve ezik hissediyorum. Kadınlara yaklaşımda biraz ilerlemek istedim. Tarih boyunca kemikleşmiş iki hususu yıkıp bir özelliği açığa çıkarmak istedim. En eski ve derinlikli sınıflaşmanın ezilen cinsi olarak, kader belledikleri ve aslında pek de farkında olmadıkları cins ve cinsiyet gerçekliklerini hiçbir ahlaki ve dini örtüye saygı duymadan açığa çıkarıp, cinslerinin özgünlük ve özgürlük kazanmasından çekinmemelerini, bunun tersi olarak da cinsiyetlerini meta gibi kullanmamalarını bir özgürlük ahlakı olarak açığa çıkarmak istedim. Ama bu büyük fedakarlığımız birçok kadınca ve erkekçe içimizde ve dışımızda aleyhime kullanılmak istendi. Bundan korkacak değildim. Özgür kadının ve özgür yaşamın kazanmamasını hep büyük eksiklik olarak gördüm ve tepki duydum.
Fakat bu yaşıma kadar bu konuda yenilmemeyi de sizlerin, özellikle özgürlük iddiası samimi ve güçlü olan kadınların büyük bir miras ve birikim olarak değerlendirmelerini büyük bir olanak saydım. Hıristiyanlığın büyük yayıcısı Aziz Paul’un bir önerisi (tercihim olarak belirtmiyorum) bazen aklıma geliyor: “Benim gibi ayrı, kadınsız yaşamanız zor; çalışmalara zarar değil, yarar getirebilecek eşler olarak bir arada yaşamanız uygun olabilir” sözünün bu içerikte olduğu kanısındayım. Bu sadece bir hatırlatmadır. Ama soylu bir kişilik olduğu bu sözünden de anlaşılmaktadır.
Fakat ilişkilerde yetkiye, güce ve olanaklara dayanarak zorlamada bulunmanın kölelik ahlakıyla bağlantısı unutulmamalıdır. Günümüzün moda deyimi olan ‘cinsel tercihler tartışılamaz’ ilkesi her ne kadar özgürlüğe yakın bir duruşu ifade ediyorsa da; konunun tarihsel, sosyal, siyasal, kültürel, dini ve ahlaki boyutunun çok kapsamlı olduğu ve köklü çözümü gerekli kıldığı açıktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER