NASIL YAŞAMALI (57.BÖLÜM)
Şahadet Yaşamın Ödenmesi Gereken Karşılığıdır;
Biz çok kaybetmiş bir halkız. Sadece erkeğin ve kadının silueti kalmıştır, kendileri yoktur. Moralinizi bozmak için bunu söylemiyorum, kazanma tutkunuzun gelişmesi için vurguluyorum. İskeleti kalmış, cesedi kalmış, görüntüsü kalmış erkek ve kadınlarsınız ne ilişkisi ne saygısı ne sevgisi! Her şey ayıp, her şey bunalım ve utanç içinde. Hiçbir erkeğin bir kıza sağlıklı bakacağını, hiçbir kızın kolay kolay bir erkeği kabul edebileceğini sanmıyorum. Bana göre büyük suç vardır ortada.
Çünkü insanlıkla oynanmış, çünkü ilkel klan topluluklarının koşullarında bile kabul edilemez her şey dayatılmıştır. Nitekim insanlığın gelişim sürecine damgasını vuran ne kadar kanun ve kural varsa hepsinin dışına çıkarılmışız. Tabii ki bitiş, büyük yok oluş yaratılmıştır. Devrim tam da bunu gidermenin ilacıdır. Devrimci üslubun, devrimci tarzın, işte bu büyük şahadetlerin anlamı budur. Biz bile buna dayanarak ne kadar görev yapıyoruz. Şahadetlerin başka tür hiçbir anlamı olamaz, ancak böyle bir anlamı olur. Tabii o da yetmez, şehit olmak için şehit olunmaz. Mutlak yaşamın ödenmesi gereken bir karşılığı olduğu için ölünür, mutlak gerekli olduğu için ölünür. Biraz daha olsun, biraz daha kan dökülsün diye kan dökülmez, eğer çok gerekli değilse tek bir damla kan bile dökülmez. Ben gerçekten tasavvur edemiyorum. Ben kendimi ne için böyle yaşatıyorum? Dikkat edin, inanılmaz boyutlarda yaşatıyorum. Bana göre kendini kolay feda etmek, kendini kolay öldürtmek kesinlikle kabul edilemez. Veya ölümcül bir yaklaşımı kendime yedirmem düşünülemez. Neden? Yaşama saygı_dan ötürü. Hele özellikle genelin yaşamını bu kadar ilgilendiriyorsak kolay ölmeyeceğiz. Kolay ölenlerin gerçekten bizim örgüt gerçeklerimizin, onun amaçlarının çok gerisinde olduklarını söylemeliyim. Böyle ucuz düşmelere çok öfkeleniyorum. Ben burada şehitleri kastetmiyorum. Kimi kastediyorum? En çok kendimi.
Örneğin ölümü önlemek için, bir yerde kendimi affettirmek için bu kadar yaklaşıyorum. Ama yüzde yüz sorumlu oldukları ve bir tedbirle çok şeyi düzeltebilecekleri halde, bunu yapmayıp da kendilerini karşımızda yaşatanlar acaba ne kadar öfkelendiğimi biliyorlar mı? Bunlar ne kadar alçak ve aşağılık olduklarını biliyorlar mı? Bazıları “örgüt bizi anlamaz” veya “yaşam kanunları bizim nasıl bir ölümün peşinde olduğumuzu görmez” demesinler. Hayır, görür. Dediğim gibi şahadetlere bu kadar büyük anlam veriyorum. Ama zamansız, ye_rinde olmayan bir damla kanın dökülmesinin de kabul edilemeyeceğini bu kadar açık söylüyorum. Kendimi istediğim gibi yaşamıyorum, ama büyük yaşam tutkusu kadar büyük ölüm uzaklığını da her an yanımda tutuyorum. Bu tip davaların temsil düzeyi böyle olur. Kendimizi kandırmayalım. Bu kadar kayıp, şu eksiklikten ötürü yaşamdan vazgeçiş kabul edilemez. Kendinizi bu kadar tanınmaz hale getirmişseniz, hızla düzeltmelisiniz. Yaşam böyle kolay ele alınacak bir husus değildir. Cinslerin karşılıklı ilişkileri, ortak yaşamları olmadan da yaşam olamaz.
Birinci adım yaşamaksa, ikinci adım örgütlü veya sosyal gerçeklik olarak yaşamaktır. Bu da kadın-erkek birlikteliğinden geçer. Eğer bizde ikisi de bu kadar tehlikedeyse, herkes kendi eyleminin ne anlama geldiğini, kendi yaşamının ne anlama geldiğini anlamalıdır. Bana göre şimdiye kadar yaşadığınızın olmaması gerekir. Nasıl düştünüz, niye kolay ölüyorsunuz, öldürüyorsunuz? Bunun olmaması gerekir. Olmuşsa bile görmezlikten geliyorum. Benim felsefem ve yaklaşımımda bunu onaylamak yoktur. Ben ilk günden bugüne kadar, kendimi tanıdığımdan beri, yaman yaşatıyorum. Bir anlamda hiç yaşamıyorum. Ama bir anlamda da en üstün yaşayanım. En büyük otorite ana-baba mıydı, bir kral kadar onlara karşı durdum ve halen de öyleyim. Dünyaya karşı duruyorum. İlkem var, yaşamıma saygım var. Böyle belledim, böyle götürüyorum. Tamam, sizi de çeken budur, belki bundan etkilendiniz, ama bizim için etkilenme yetmez. Siz militan arkadaşlarsınız, sıradan sempatizanlar filan değilsiniz, kendinize bir de bunu yakıştırmışsınız. Kendinize savaş arkadaşları diyorsunuz; ordu, kurmay ve önderlik sıfatı yakıştırıyorsunuz. O zaman bunun hakkını vereceksiniz.
Benimle kolay arkadaş olunamaz. Kolay arkadaş olunabileceğini sanırsanız yanılır ve yanıltırsınız. Bu da yoldaşlıkta en kötüsüdür. Her şey yapılmalı, ama yoldaşlığa bu yapılmamalı. Bütün bunlar yalnızca bir ulusun ölüm kalım savaşımında gerekli değil, insanlık için de çok gereklidir. Kendini buna vermeyecek bir insan tasavvur edemiyorum. Duygularımızı da güdülerimizi de bunun hizmetine sokmamayı düşünemiyoruz. Ama ille de karşı kutupta yer alınacaksa, buna karşı şiddetli savaşımımız olur. Kimse bizden saflarımızda köleliğe, onun dayanakları olan bilinçsizliğe, basit bir bağlılığa ve çirkinliğe onay istemesin. Buna onay vermeyiz, vermeyiz, vermeyiz. Buna karşılık biri özgürlüğün savaşımına açıksa, ben onun en büyük ve başta gelen hizmetkarıyım. Bu kişinin bu savaşımının emrindeyim ve zaten çalışıyorum. Görüyorsunuz ki, parti ve onun savaşım gerçekliğinde yaşamın bütünselliğine ilişkin daha belirgin ve net olmak mümkündür.
Bu temelde kendini yanılgılar ve yetmezliklerden arındırmak kadar, yetkinliğe ulaştırmak da çok önemli ve hatta vazgeçilmezdir. Bu sadece bir görev değil, hepiniz için bir haktır: İnsan olma hakkı. Ve bu büyük tutku yaratır. Büyük tutku büyük örgütü, bu da savaşı yaratır. Büyük savaşanlar da her zaman büyük ilişki sahibi olurlar; büyük ulus ilişkisi, büyük özgürlük ilişkisi, büyük birey ilişkisi, büyük sevgi ilişkisi, büyük sanat ilişkisi olurlar. Buna ihtiyacımız var. Biz bunun için yolu biraz araladık. Siz bunu biraz fırsat bilerek, gençliğinizin de verdiği enerjiyle daha fazlasını yapmalısınız. Yoksa bu düzeyi bile kavrayamama ve onun gerisinde seyretme ne kabul edilebilir ne de size kesinlikle bir şey kazandırır.
Çıkış için bu iyi bir başlangıçtır demelisiniz. Oldukça kavrayış zenginliği kadar çabanın gereğini de hissederek ve bu çabayı yerinde sergileyerek katılmalısınız. Bu, savaşta da olsa sizi sağlam bir yürüyüşün sahibi yapabilir ve mutlaka kazandırır.
13 Haziran 1994
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER