SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (159.BÖLÜM)
8- Yurtseverlik ve enternasyonalizm: Tarih boyunca sürekli değişen ve gelişen bir kavram ikilisi de yurtseverlikle enternasyonalizm arasındaki bağdır. Toplum olarak üzerinde kalıcı yerleşilen, üretimin alt yapısıyla üst yapısının bir bağ oluşturduğu coğrafya parçasına yurt denilmektedir. Enternasyonalizm ise, benzer diğer bir yurttaki toplulukla geliştirilen ilişki düzeyidir. İlk yerleşik toplum olan neolitik kültürden beri bu kavramlar anlam kazanmış bulunmaktadır. Yurt ne kadar gerekliyse, iki yurt arasındaki ilişki de o kadar gerekli olmaktadır. Aksi halde tarihsel gelişme olmazdı. Bazen siyasi hakimiyet sınırlarıyla yurt birbirine karıştırılmaktadır. Yine bir yurt içinde tek dil ve ulusun yaşaması şartmış gibi yaklaşılmaktadır. Böyle yurtlar olsa bile genelleştirilemez. Tek yurt üzerinde birkaç dil ve halk yaşayacağı gibi, birkaç yurt üzerinde tek bir dil ve ulus da yaşayabilir.
Örneğin bir Rusya yurdunda çok ulus ve dil yaşamaktadır. Tek ulus olarak Türkler, birçok yurt üzerinde yaşamaktadırlar. Kürtler açısından sorunun iki yönü vardır. Tarihi açıdan parçalanmış da olsalar ve dilleri sınırlansa da, bir yurtları olmakla birlikte, Kürtler çatısı altında bulundukları devletin sınırları dahilindeki ülkeyi de resmi yurt olarak yaşayabilmektedirler. Bir nevi ortak yurt anlayışı gelişim göstermektedir. Dünya çapında da gelişim bu yönlüdür. Eskinin dar aşiretçiliği gibi aşırı sınır saplantısı da, gelişen teknoloji karşısında anlamını yitirmektedir. Dünyayı ortak yurt olarak paylaşmak, giderek gelişen bir eğilim olmaktadır. Yurtların kültürel varlığına saygılı olmak, ama diğer insanlarla paylaşmak, çağımızın gelişen en önemli özelliğidir.
Dolayısıyla her dönemden daha fazla yurtseverlik ve enternasyonalizm iç içe geçmiş bulunmaktadır. Daha çok 19. yüzyılda katı milliyetçi bir ilke haline getirilen bir karış vatan toprağı edebiyatı, çağımız koşullarında vatana hizmetten çok zarar vermektedir. Feodal beyliklerin çitlerle çevirdikleri toprak mülkiyeti ulusallaşma karşısında nasıl gerilik anlamına gelmişse, dar milliyetçi vatan anlayışı da enternasyonalizm karşısında gericilik düzeyine düşmeyi ifade etmektedir. Çağdaş yurtseverlik, yurtta ne kadar kalkınma ve zenginleşme sağlandığına bağlı olarak anlam kazanmaktadır. Gerçek yurtseverlik yurdunu zenginleştirmek, maddi ve manevi yönden yaşanmaya değer kılmak ve bunu insanlıkla paylaşmak demektir. Dünyanın en gelişmiş bölgeleri, ABD ve AB gibi yurtlar bu anlayışla tüm insanlığı çekmektedir. Zuluların egemenliğindeki yurtlara ise kimse ilgi duymadığı gibi, en çok yoksul yöreleri temsil etmekten kurtulamamaları da gerici yurtseverlikleriyle bağlantılıdır.
Daha çağdaş yurtseverlik mücadelesi, içinde yaşanılan devlet ve bölgeyi hem maddi, hem de manevi yönüyle daha zengin ve kalkınmış bir ortak vatan haline getirmek birlikte çaba harcamaktan geçer. Egemenlerin sahte milliyetçilikleri uğruna değil, halkların ortak vatanı uğruna özgürlüğü ve hak eşitliğini esas alan, her düzeyde ortak birliktelik ve eylemlilik yöntemiyle mücadele etmek, gerçek yurtseverlik anlamına gelmektedir. Kürtlerin bulundukları devletler içinde tutarlı yurtseverlik mücadeleleri, tüm ülke sınırları dahilinde çıkarları benzer olan, özgürlüğü ve eşitliği esas alan en geniş birlikler içinde, tüm kültürler ve halk gruplarıyla birlikte mücadele etmekten geçer.
Milliyetçi önyargılarla halkların birbirlerine karşı kullanılmaları, tarih boyunca tüm egemenlerin, işbirlikçi ve sömürücü güçlerin ortak politikası olmuştur. Çağımız bilim ve tekniğin alabildiğine geliştiği bir dönemden geçerken, yurtseverlikle enternasyonalizmi de geliştirmiştir. Egemenlerin küreselciliği kadar, emekçilerin ve ezilenlerin daha kardeşçe ve gerçek anlamına kavuşan küreselciliği de bir o kadar gerekli ve gerçektir. Kürt toplumsal olgusunda daha çok hakim olan geleneksel modeldir. Kürtler bin yıllardan beri dar aşiret birimleri halinde içe kapanık bir gelenekselliği yaşamaktadır. Hakim resmi toplumla işbirliği halinde olan çok dar bir üst kesim dışında, Kürt toplumu adeta tüm çağların dışına itilmiş, bir zamansızlığa mahkum olmuş gibidir. Çaresiz ve her şeyi kader belleyen bir zihniyete takılmıştır. Sorgulayan, çare arayan bir zihniyet ve ruh yapısından son derece yoksundur.
Yüzyılların sert baskı ve din propagandası, eldeki her şeye, hatta anlamsız ve haksız ölümlere bile kaderden ötürü şükretmeye ve boyun eğmeye alıştırmıştır. Bu durum bazen tersinden bağrında sert patlamaları ve isyanları üretmekte, taşımaktadır. Yaşadığı iç ve dış koşullar nedeniyle ne kendi resmi toplumunu yaratabilmekte, ne de hakim resmi topluma genişçe katılabilmektedir. Geçmişte ve günümüzde yaratılan Hamidiye Alayları ve köy korucu birlikleri ancak hakim resmi toplumdan sayılmaktadır. Çağdaş koşullarda geleneksel toplumun bilimsel-teknik nedenlerden ötürü hızla dağılması da ağır bir toplumsal bunalıma yol açmaktadır.
Geleneksel bunalımlı toplum günümüzde en ağır bir çöküşü, çözülmeyi ve dağılışı yaşamaktadır. Bu durumda devreye giren devrimci ve isyancı örgütlenmeler, aşırı güç dengesizliği ve stratejik dostlardan yoksunluk nedeniyle başarılı olamamakta, çözümsüzlüğe çare olmayı başaramamaktadır. Dolayısıyla sivil toplum Kürtler açısından denenmesi gereken en önemli çözümleyici toplum gücü haline gelmektedir. Bunalımı derinleştiren resmi geleneksel isyan toplulukları yerine, kapsamlı, koordineli bir sivil toplum projesi ve programına bağlı, önündeki kapsamlı görevlere göre çok sayıdaki sivil toplum örgütlenmesi ve eylemselliği, yüksek bir çözümleyici toplum biçimi olmaktadır.
Ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, çevresel, hu kuki, sportif, sanatsal ve tarihsel alanlarda geliştirilecek çok sayıda sivil toplum organları, büyük çıkmaz içindeki Kürt toplumunu çağdaş demokratik bir toplum haline getirebilir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER