TARİH GÜNÜMÜZDE GİZLİ VE BİZ TARİHİN BAŞLANGICINDA GİZLİYİZ-ÖNSÖZ-1.BÖLÜM
"Biz, kişiliğimizi öyle uygarlık esaslarına göre ele almadık, doğal esaslara göre ele aldık. Yani sınıflı toplum gelişmesinin kurallarına göre değil, çok doğal esaslar. Nedir bu doğal esaslar? Bazen çocukluk esasları, bazen ilk insanın yaşam esasları. Biz bunu göz ardı etmedik. Benim hareket tarzımda bu vardır."
Devrim zamanları, hep olağanüstü zamanlar olmuşlardır. Bütün belli başlı devrimlerin bu anlamda kendilerine has özellikleri yanında, yine ortak özellikleri vardır. Kürdistan devrimi de olağanüstü, kendisine has özelliklere sahip ve yine aynı zamanda diğer tüm devrimlerle ortak özelliklere sahiptir. Bizi burada ilgilendiren Kürdistan devriminin kendine has özellikleridir. Bu da, gerek ideolojik anlamda, gerekse de politik uygulamada, en etkili biçimde kendini duyuran bir önderlik tarzıyla karakterize edilmiştir.
PKK önderliğinin, partinin ya da onun yönlendirdiği son yirmi küsur yıllık sürecin gerçekleşme tarzı üzerindeki etkisi tartışılmaz. Bu tarzın ne olduğu ve etkilediği sürecin hangi yasalara göre işlediği, elbette derinlikli bir gözlemin konusu olacaktır.
PKK'de 'önderlik tarzı' olarak sınırlandırılan kavram, her şeyden önce bir toplumsal çözümleme yöntemini açıklar; ardından bununla bağlantılı olarak uygulama yöntem ve teknikleri, yani eylemi gelir. Ancak söz konusu tarzın veya yöntemin, geleneksel yaklaşımlardan çok farklı ve dikkat çekici ifadeleri bulunmaktadır.
Devrimde yöntem, bir silahın kullanılma biçimini çağrıştırır. Bir silahın çalışma mantığı nedir?
İki nesne arasındaki şiddetli çelişkiyi tespit edersiniz. Sonra onları bir araya getirirsiniz. Çelişkiyi ortaya çıkarmadan önce, onun çözülmesinden açığa çıkacak enerjiyi, amaçlarınıza
uygun bir hedefe yönlendirirsiniz. Bunun için gerekli kanalları oluşturursunuz, gerekli mekanizmaları hazırlarsınız. Çelişkinin çözülmesinden ortaya çıkacak enerjiyi en verimli bir
biçimde ve amaçlarınız doğrultusunda kullanacak bir düzenlemeyi yaptıktan sonra, patlamayı gerçekleştirirsiniz. Böylece ateş ile barut arasındaki çelişki bir patlamayla çözüldüğünde, bu anlaşmazlıktan ortaya çıkan enerji, sizin daha önceki hazırlıklarınız sayesinde, amaçlarınıza hizmet etmiş olur. Hedefi vurur veya hedefe varırsınız. Klasik bir silahın çalışma mantığı kısaca bundan ibarettir.
PKK, Kürdistan'daki ve giderek Ortadoğu'daki toplumsal enerjinin, PKK Manifestosunda kısaca belirlenmiş amaçlar doğrultusunda değerlendirilmesi için düzenlenmiş bir silahtır. Yine PKK, en basit bir bakış açısıyla; insanın, kendisine ait ve yine kendisine karşı yabancılaştıran çelişkilerin, Kürdistan ülkesi ve Kürt halkının yeniden yaratılması doğrultusunda en verimli bir tarzda değerlendirilmesi için hazırlanmış bir ideolojik-politik düzenlemeler dizisidir.
Ancak, çelişkilerin bu tarzda değerlendirilmesi, insanoğlunun siyasal-toplumsal bir varlık olmasından başlayarak kullanageldiği bir yöntemdir. Gerçekten de, bir ok ile bir roket arasında büyük fark olmasına rağmen, en basitinden en karmaşığına kadar bütün silahlar aynı temel yasalara göre çalışırlar. Fakat silahları kullananların yetenekleri ve bu silahlar aracılığıyla varmak istedikleri amaç, aynı silahların değişik ellerde çok farklı, hatta birbirine zıt sonuçlara varmasına yol açar.İdeoloji ve politika, özellikle devrim dönemlerinde, toplumların en temel silahıdır.
İdeolojinin değerlendirilme tarzı, yani politika, onun bir uygulama biçimi olarak ayırt edicidir. Bu, şu anlama gelir: Aynı ideoloji, çok farklı politikalar biçiminde uygulamaya geçirilebilir. Aynı ideoloji, çok farklı hedeflere götürebilir, onun hayata geçirilmesindeki özellikler, değişik durumlarda birbirine ters sonuçlara götürebilir. Öyleyse herhangi bir ideoloji, gerekli olsa da, tek başına belirleyici olamaz; belirleyici olan onun eylemsel ifadesidir. Bu durumda, ortaya ideolojinin göreli -izafi- bir niteliği olduğu ortaya çıkıyor. Sadece ideolojinin değil, eylemin de göreli bir niteliği vardır. Eylemin göreceliği de, onu gerçekleştiren güce bağlıdır. Sonuçta insana ilişkin olan her şey görecelidir.
Buna, devrimin konusu olan halk toplulukları, uluslar, sınıflar; giderek ordular, partiler ve cepheler de girmek zorundadır. Bu sadece bu olguların kendileri dışındaki farklı bakış açılarından farklı biçimlerde değerlendirilmelerine ilişkin bir kapsam değildir; ama aynı zamanda onların özyapılarına ilişkindir ve esas olan da budur. Nasıl? Yakın tarihimizde sıkça görüldüğü gibi, herhangi bir siyasal oluşum çok korkunç bir kolaylıkla kendi zıddına dönüşebilir, kendisine düşman bir işlev görmeye başlayabilir ve kendisini gerçekleştirmek adına, kendisini imha edebilir. Reel sosyalist devlet ve partiler ile, yine yakın dönemde oluşturulan çeşitli siyasal örgütlenmelerin günümüzde geldikleri nokta, bunu dehşetle kanıtlamıştır. Peki, herhangi bir siyasal oluşumu, koşulları elverişli olmasına rağmen, gerçekleşmekten ve özgün hedefine varmaktan alıkoyan nedir? Elbette onu hedefinden alıkoyan engeller, kendi dışından kaynaklansa da, temelde onun bu göreli niteliğine ilişkindir. Yani bir siyasal topluluk içinde, hem onu öz amaçlarına ulaştıracak güç, hem de bunun tersi bir sonuca düşürecek güç mevcuttur.
Bu zaten diyalektiğin temel bir yasasıydı: Bir şey, kendisi dışındaki düşmanının yanı sıra, aynı anda hem kendisidir, hem değildir. Hem kendi dostudur, hem düşmanıdır. Anımsattığımızın yeni bir şey olmadığı ne kadar doğruysa, bunun PKK'ye kadarki veya onun çağdaşı olan diğer devrimci güçlerce tam anlamıyla anlaşıldığı da o kadar yanlıştır. Şimdiye kadarki çerçevesi içinde tartışıldığında sorun yok gibidir. Ama toplumsal çözümleme yöntemine ilişkin bir çerçevede, bu bilginin uygulanması geleneksel yaklaşımları altüst etmektedir. Sadece bireylerin veya tekil olguların değil, aynı zamanda sınıfların da kendi kendilerine düşman olabilecekleri, ulusların kendilerini imha sürecine en büyük katkıyı sunabilecekleri, partilerin kendilerini korumak adı altında kendilerini tasfiye edebilecekleri, orduların zafer kazanma adı altında amansız yenilgiler alabilecekleri gerçeği ortaya çıkar ki, devrim gibi tarihsel sorumluluk isteyen bir olayı gerçekleştirenlerin bunları göz önüne almamaları düşünülemez. Sınıflar kuramına söylemde neredeyse hiç ilgi göstermeyen PKK önderliğinin, parti içindeki ve geneldeki- sınıf savaşımına eşi görülmemiş bir tarzda ağırlık vermesi ve onu en az düşmana karşı yürütüldüğü derecede şiddetle yürütmesinin bir nedeni olmalıdır.
Çünkü geleneksel toplumsal sınıflar kuramı, bugün devrim hedefine varmaya hizmet edecek bir yöntem sunmaktan uzaktır. Geleneksel çözümleme, sınıfları hem yapı ve hem de işlev bakımından birbirlerinden neredeyse kesin hatlarla ayırırken; PKK tarzı çözümleme neredeyse bütün toplumu sınıfların iç içe geçmiş bir bütünü olarak değerlendirmiştir. Bu Çözümleme yönteminde, sınıfları birbirlerinden ayıran temel bir çizgi, bir hat yoktur. En alt sınıflar içinde, birbirlerine en yakın herhangi iki unsur arasındaki çelişkinin yoğunluk değeri ile, yine en üst sınıflar içinde birbirlerine en yakın iki unsur arasındaki çelişkilerin yoğunluk değerleri birbirlerini çağrıştırır, hatta eşdeğerlidirler. Aynı biçimde, herhangi bir sınıf içindeki lokal çelişkiler ile, iki sınıf arasındaki nispeten evrensel çelişkiler arasında da bir bağıntı vardır. Bağıntıların bu biçimi, toplumsal sınıfların bir tayf iç içe girişim biçiminde örgütlenmiş olmalarından kaynaklanır. Tayf tipi toplumsal yapılanmalarda, sınıflar birbirlerinin içine girerler; herhangi bir toplumsal alandaki sınıfsal öğeler, aynı anda birden fazla sınıfın özelliklerini gösterirler. Üstelik tayf tipi toplumsal yapılanma, sadece sınıflar için geçerli değildir; aynı zamanda kavimler için de geçerlidir. Verili durumda Türk ve Kürt uluslarının arasında kesin bir hat koymanın güçlüğü de buradan gelmektedir.
Genelgeçer mantık kuralları çerçevesinde Türk ve yine Kürt olarak nitelendirilebilecek toplumsal yapıların neredeyse her bir yanı büyüklüğünde bir girişim bölgesi bulunmaktadır ki, bu alana girenler her iki ulusun özelliklerini birden göstermektedirler. Bunun da öte sinde, iç içe girişim sadece ara bölgenin bir niteliği değildir; en saf denilebilecek ulusal bölgelerde bile, iç içe girişim devam eder.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER