SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (218.BÖLÜM)
E- KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜME DOĞRU
Eğer bir toplumsal olguda kökenleri yüzyıllarca öncesine dayanan bir sorun yaşanıyor ve çağına göre normal sayılabilecek bir çözüme bir türlü ulaşmıyorsa, bunda kusuru iç ve dış objektif koşullarda aramak gerçekçi olmaz. Her sorunun objektif koşulları vardır. Ama bu etkenler çözüm önünde sonsuz engeller olarak rol oynamamışlardır. Kaldı ki, objektif koşullar ne kadar olgun ve elverişli de olsa, kendi başına çözüm getiremezler. En olumsuz koşullarda bile, her zaman bir köşesinden çözüm olanağını yakalamak mümkündür.
Çözümsüzlüğü sübjektif koşulların dar anlamda yetersizliğine bağlamak da gerçekçi olmaz. Uğruna az kan döküldü veya örgüt bilinç düzeyi zayıftır demek de izah edici bir neden olamaz. Yine her şeyi askeri ve siyasi strateji ve taktiklerin hata ve yanlışlıklarına yüklemem de aldatıcı olabilir. Temel çözümsüzlük nedenini, çözüme yaklaşım tarzında, tarzın ne kadar gerçekçi ve uygulanabilir olduğunda aramak daha doğru bir değerlendirmedir. Sovyetler Birliği dev gibi bir güçtü. Askeri ve siyasi olarak hiç yenilmedi. Dış bir gücün saldırısı veya iç isyanlar da yoktu. Fakat çözüldü, amacına bağlılıkta yenildi. Nedeni basittir: Sosyalist bireyin özgürlük düzeyiyle toplumun demokratik düzeyi, sosyalist gerçekçiliğin dışındaydı.
Özgür insan gerçeğine yanıt verememe, çözümsüzlüğe götürmüştü. Faşizmin sorunlar karşısındaki yıkımları için de benzer nedenler ileri sürülebilir. Sorun çözmek bir sanattır. Bunun için bilimsel yaklaşmak şarttır, ama yeterli değildir. Sanatını da beraberinde bilmek gerekir. Bir kilit tüm kapıları açamaz. Ama tüm kilitler birbirine benzerdir. Benzemek, kendi başına açmak için yeterli değildir. Ancak en uygun deliği bulup o kilidi yerleştirirseniz, kilitli kapıyı açabilirsiniz; yoksa kapılar hiçbir kilitle açılmaz demek, gerçekçi bir yaklaşım olamaz. Kürt sorununda çözüm için ne az kan döküldü, ne de az örgüt kuruldu. ‘Az savaş ve diplomasi yapılmıştır’ da denilmez. Sorunun objektif olarak olgunlaşmaması bahanesi de ileri sürülemez. Parçalı olması sadece dezavantaj değil, avantaj da oluşturabilir; ama çözüm düzeyine baktığımızda, bir arpa boyu yol almadığı görülecektir.
Örneğin Güney Kürdistan’da son on yıl içinde olup bitenler ne objektif koşulların yetersizliği, ne dış desteğin azlığı, ne de örgüt ve bilinç düzeyinin zayıflığıyla izah edilebilir. Tersine, tüm koşullar olgun ve elverişlidir. Ama çözüme bir türlü gidilememektedir. Bunun temel nedeni, gerçeğe saygısızlık ve hatta en rahat çözüm yollarını bile bile engelleme tutumudur; çözüm olması gereken güçlerin, bizzat çözüm gerçekleri ve yolları önünde ısrarla engel teşkil etmeleridir. Olgunlaşan her sorunun makul bir çözüm yolu vardır. Ama bunun için en başta gerekli olan, gerçeklere derinden anlam vermek ve en sınırlı çözüm olanaklarını bile ciddiye alarak yaklaşım iradesini ve sabrını inadına göstermektir. Kürt sorununun çözümünde olmayan tek etken budur.
Tabii ki bu tutumların altında tarihsel, toplumsal ve siyasal nedenler vardır. Her tutumun altında yatan bu nedenler uzun uzun anlatılabilir. Sonuç gelip gerçek koşulların olanak verdiği en makul çözüm konusunda ciddiyet ve ısrara dayanmaktadır. Belki, bu iki basit kelime gibi görülebilir. Ama bunlar olmadı mı, çözüm altın tepside sunulsa da, ciddiyet ve ısrarı olmayanlar için bir anlam ifade etmez. Çözüm gerçekçiliği, ciddiyeti ve ısrarı; sonucu belirleyen anahtarı açan kilit rolünü oynar. İlla şöyle gönlümdeki bir otonomi veya ulusların kaderlerini tayin hakkı gereği şöyle dört dörtlük bir devlet istiyorum derseniz, önünüzdeki makulü göremezsiniz; dolayısıyla sayısız çözüm fırsatını kaçırmış olursunuz.
Kürt sorununda yaşanan biraz da bu mantık ve şaşılıktır. İlkelerle reel politika karıştırılmaktadır. Sanki ilkeli kalmak için reel politika yapılmayacak, tersine reel politika adına ilkeden vazgeçilecek! Şaşılık ve mantık hastalığı denilen eğilimler, bu ikilemi aşamayanlardır. Kürt sorununun yaşadığı çözümsüzlükte bu ikilemin payı büyüktür. İlke adına dogmatizm, reel politika adına gırtlağına kadar teslimiyet anlamını da doğuran bu tür yaklaşımlar, sorunu en hastalıklı hale getirmenin sorumluluğunu da taşımaktadır. Halbuki hayata çok renklilik hakimdir. İsteyen kendi rengini yaratabilir.
Toplumsal sorunda da çözümün rengini bulmak için, öncelikle siyah-beyazdan başka bir görme algısı olmayanların renk körlüğünden kurtulmak gerekir. Biz kendimizi bu gerçekten soyutlamıyoruz. Aynı hatalara biz de düştük. Önemli olan, hatadan kurtulmayı bilmektir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER