TARİH GÜNÜMÜZDE GİZLİ VE BİZ TARİHİN BAŞLANGICINDA GİZLİYİZ-2.BÖLÜM
Bu türden bir verili durum temel alınarak elde edilecek bir toplumsal çözümleme yöntemi, sadece toplumsal yapıların iç içe girişim halinde olduklarını göstermez; aynı anda tarihsel dönemlerin, çağların da iç içe girişim halinde olduklarını kabul ederek, onları bu temelde ayrıştırmaya çalışır. Bunun anlamı şudur: Bu yöntem, tarihi; geçmiş, olup bitmiş bir olaylar dizisi değil, bugün hala yaşayan bir etkin gerçeklikler bütünü olarak kabul eder. Tarihte yaşanmış olan hiç bir şey, kaybolmuş veya bitmiş değildir; yaşanmış olan her şey, bugünkü yaşamın da bir içeriğidir ve etkili olmaya devam etmektedir. İnsan, sadece bizzat kendi yaşadıklarının bir toplamı olarak değil, aynı zamanda sonucu olduğu tarihin de bir toplamı olarak ele alınır; bu çerçeve içinde değerlendirilir ve devrimin bir konusu olarak yargılamaya tabi tutulur. İlk etapta burada bir adaletsizlik varmış gibi görünüyorsa, bu; günümüz toplumunu hücrelerine dek parçalamış olan güncel emperyalist kültürün dayattığı bir izlenimdir.
Çünkü doğruya daha yakın olan, insanın çevresinden ve zamanından soyut bir olgu olarak ele alınması değil, aksine onun çevresi ve zamanıyla bütünlük içinde bir süreç olarak ele alınmasıdır. "Felsefemde öncelik ve sonralık, ilk ve son yoktur. Herkes, içinde gömülü insanı bende bulur. 'Bende bir parçayı sen temsil ediyorsun' der. Onun fiziğe vuran, görünüşte yaşayan kişiliği başkadır. Yüreğinin bir köşesinde kalmış, yaşayamadığı bir insan var, o da benim. Bu, çok yakındır, ama gömülüdür. Yüreklerinin küçük bir yerindedir. Onların bir toplamı olarak beni düşünebilirsiniz. İlginç bir şey, ama ben bunu kendim için esas alıyorum." A. Öcalan'ın 'temsil' ettiği insan, aynı zamanda ideolojik olarak savunduğu insandır. Fakat dikkat edilirse bu sıradan bir politik veya askeri temsil olmaktan çok uzaktır. Kendisi dışında herhangi bir nedenle ve herhangi bir dereceye kadar ilişkide bulunduklarını içerdiğini kabul etmektedir. Bir tarihsel temsil olarak ele alınabilir. Öte yandan, yargılayan bir temsildir ve savaşı temsilin bu biçimdeki yapılanması üzerine kurmaktadır.
Önderlik kişiliğinin, toplumsal kişilikle içiçe girişim yaptığı bu konum; aynı zamanda savaşımın temel olarak yürütüldüğü düzeyi ifade etmektedir. Savaşın yürütülme mantığı da, bu konumlanmaya göre gelişmektedir. Nasıl? Toplumla bu derecede 'tayf' (tayf: Arapça'da kelime anlamı 'hayalet'tir, İng.: phantom) bağları kuran ve bu çerçevede bir yaşam ve savaş mantığı üzerinde yükselen bir politik ve askeri önderliğin; geleneksel gerçekçi bir bakış açısıyla anlaşılması da olanaksızdır. Zaten kendisi de, kendi halkının imhası üzerinde kurulmuş geleneksel gerçeğin ve dolayısıyla geleneksel gerçekçiliğin reddi üzerine gelişmiştir. Ancak bu red, gerçekten bir kaçış değil, ona daha fazla, daha derinlikli yaklaşmanın bir sonucudur. Geleneksel gerçekçiliğin reddi konusunu, yine fizikten bir örnekle açmak yerinde olacaktır. Araçsız insanın geleneksel mantığı çerçevesinde, beyaz ışık genel bir görünümdür. Işığın bir prizmayla ayrıştırılmış tüm renkleri içeren biçimi ise, bize onun çeşitli dalga boylarındaki görünümlerini verir. Yani tek bir düzeyi oluşturan çeşitli düzeyleri gösterir ki; bu düzeylerin birbirlerinden en uzak iki noktası, örneğin kızıl ile mor düzeyler arasındaki farklılığın niteliği ile, kırmızı düzeyde yan yana bulunan iki noktanın farklılığının nitelikleri aynıdır. Genel düzlemin hiç bir noktası diğeri ile eş değildir, her nokta giderek yükselen veya düşen bir dalga boyunu, dolayısıyla değeri temsil eder. Bunun anlamı ise, hareketten ve hareket ile oluşan dengeden başka bir şey değildir. Toplum da, bir sınıflar bileşimi olarak ele alındığında, çözümleme yönteminin prizmasından geçirilerek ayrıştırılabilir.
Ancak hiç bir zaman, herhangi bir sınıf statik bir özellik göstermez. Statik olmayışı, onun bilinci dışında gelişir. Hareketli denge, PKK'nin sosyal-politik ve hatta savaş pratiğinde görülen en önemli bir tarz olarak kabul edilebilir. Burada, tek denge unsuru olarak hareket alınmakta, veya mevcut bir dengesizliği süreğen bir denge haline getirmek için hareket özelliği kullanılmaktadır. PKK'de hareket, neredeyse her şeyin, bütün gelişmelerin esasıdır. Bu kavramın en basit biçimde kavranması için bir bisiklet örneği yeterlidir. Bu basit aygıt, hareketsiz kaldığında dengesini kaybedecek biçimde düzenlenmiştir. Ona etki eden kuvvetleri dengelemek için, onu belli bir doğrultuda hareket halinde tutmak yeterlidir. Hareket durduğu anda, denge bozulur ve bunun dışında sadece yapının yıkılmasıyla denge sağlanabilir. Toplumları düşmekten alıkoyan da, onların siyasal-sosyal hareketleridir. Biten bir halkı yeniden dirilten, onu var kılan; onun ölümüne dayalı bir dengeyi, savaşla yaklaşık aynı anlamda olmak üzere hareket sayesinde onun dirimine dayalı bir denge haline getirmeyi başaran PKK; sosyalpolitik bir hareket olarak çağımızın incelenmesi gereken en önemli olayları arasında yer almaktadır. Hareketli denge, sadece toplumsal-siyasal anlamda bir davranış biçimi değil, aynı zamanda evrensel davranışın özüdür. Evrenin kendisi, son çözümlemede bir hareket bütünü, hareketin bir denge hali veya mutlağa daha yakın bir denge arayışıdır.
Toplumlar, nitelikleri ve bilinç düzeyleri ne olursa olsun, siyasal ve sosyal davranış esaslarını gaipten icat etmezler; onları evrenin, doğanın kendisinden öğrenirler ve gerçekleştirirler. "Araziyi derinliğine ve genişliğine kullanmak, birliklerin çapını çok elverişli bir düzeyde, gizli, hareketli ve cephe çatışmalarına girmeyen bir eylem anlayışıyla düzenlemek. Nerede ve ne zaman vuracağı belli olmayan, hemen her yerde olan ve hiç bir yerde olmayan bir gerillayı uygulamak..." Beyaz ışık aynı zamanda bir körlük biçimi olarak değerlendirilebilir mi? Onu ayrıştırma yönteminden yoksun olanlar için, -elbette. Aynı zamanda, herhangi bir renkten ışığı, beyaz ışığın daha alt bir düzeyi olarak görmeyenler için de kördürler denebilir mi? Elbette denebilir. Çünkü görmeyi derinleştirecek araçlardan yoksun olan her göz, bu yoksunluğu derecesinde kördür. İdeoloji, dünya görüşü, yaşama yaklaşım yöntem veya disiplini vb. araçlardan yoksun insanlardan da kör olarak bahsetmek yanlış olmasa gerektir. Problemi fazla karmaşıklaştırmadan, bir yargıya varabiliriz. Toplumu sınıflar biçiminde çözümleyen geleneksel yöntem ile onu düzeyler biçiminde çözümleyen PKK yöntemi arasındaki ilişki; Newton fiziğinin açıkladığı evren ile Einstein fiziğinin açıkladığı evren arasındaki ilişkinin aynıdır. İkinci yöntem birincisini ancak belli bir çerçeve içinde kabul edebilir, onun dışında daha geniş bir çerçevede reddeder. Toplumun PKK'de siyasal düzeyler biçiminde çözümlenmesi, sadece Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin ulusal nitelikli olmasından dolayı değil, aynı zamanda genel bilimsel gelişmelerin etkisiyledir.
PKK Önderliğinin bir parti olarak PKK ve onun geliştirdiği bir eylem olarak son 20 yıl içindeki gelişmeler, sadece Kürdistan ülkesi ve Kürt halkının kurtuluşu için değil, aynı zamanda bütün insanlık için, toplumsal yaşama yeni bir yaklaşım tarzını ifade etmektedir. Bu devrimci bir yaklaşımdır; gerçekleşme alanı ne kadar sınırlı olursa olsun, özgün hedefleri ne kadar bir ülke ve onun halkıyla ilgili olursa olsun; evrensel nitelikte bir yargılamayı içerir ve bu yargılama sonucunda yıktığı yapı üzerine, yeni bir yapı modeli sunar. Genel geçer olan yaşam tarzlarını yargılamanın yanı sıra, yeni bir yaşam tarzını ifade eder. Tarihinin genel bir toplamı olan insanı yargılayarak, yeni bir insan yaratmayı hedefler.
PKK yaklaşımı, Kürdistan'ı yeryüzü gerçekleşmesinin odağı ve Kürt insanını da çağımız insanının kristalize olmuş, onun en genel ve doğru tanımını taşıyan bir insan tipi olarak ele almaktadır. Tarihsel veriler tarafından da sağlam biçimde desteklenen bu PKK tezi, bir yandan bu türden gerçeklerin en sağlam bir zeminine otururken, öte yandan kendisini bu gerçekliğin köktenci bir reddi temelinde geliştirir. Bu red, uygarlığın günümüzdeki düzeyinin köklü bir eleştirisini de içerir. Elinizdeki kitap, PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'ın çeşitli zamanlardaki konuşma, diyalog ve çözümlenmelerinden alınmıştır ve onun insana, onun tarihine ve güncel yaşamına ilişkin felsefi yaklaşımları konusunda bazı ipuçları vermektedir.
Yayınlanmış olan onlarcası gibi bu kitabın da, tek başına Öcalan'ın felsefi yaklaşımını bir bütün olarak vermekten uzaksa da; onun asıl felsefesini gizlediği eylemini anlamak, ona biraz olsun yaklaşmak için şu an için elimizdeki en elverişli eserlerden biri olacağını umuyoruz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER