TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (163.BÖLÜM)
Kürt beylerinin bu politikayla kazanılması, tamamen Türk egemenlerinin çıkarına olmuştur. Onların beylikler olarak varlıklarını sürdürmelerine rıza göstermiş ve kendilerini daha da teşvik etmiştir. Türk egemenliği, Kürt beyliklerinin anlayacakları dili iyi tespit etmiş; bu durumu kabul edeceklerini bilerek, ona göre davranmıştır. Kürdistan tarihindeki o büyük baş aşağıya gidişi bu biçimde başlatmıştır. Böylece Kürt beylikleri, Türk egemenliğinin tarihsel temellerinin atılmasında, bu egemenliğin oturmasında ve yükselişinde ciddi katkılarda bulunmuşlardır. Mustafa Kemal’in pratiğine bakıldığında, aynı durumun tekrarlandığı görülecektir. Buna geçmeden önce, bugün silahlı savaşımı yürüttüğümüz Cizre-Botan alanında, beş-on yıl süren ve güçlü bir beylik kuran Bedirhan Bey’in durumuna bakarsak, gerçekleri biraz daha iyi kavrarız. Bedirhan Bey de kendi beyliğini geliştirmeye çalışmıştır. Bu dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama dönemidir. Aynı şekilde ilkel kapitalizm ticarete ve sermaye birikimine yol açmıştır.
Dolayısıyla bu dönem, ilkel milliyetçi düşüncelerle buluşma dönemidir. Bedirhan Bey, çok cılız da olsa, daha sonra bugünkü ilkel 460 milliyetçiliğin geliştireceği yaklaşımı 1830’larda geliştirmiş; on onbeş bin kişilik ordu kurabilecek bir duruma gelmiştir. Van’dan Mardin’e ve Diyarbakır’dan Musul’a kadar uzanan alanda otoritesini pekiştirmiştir. Bildiğimiz gibi, daha sonra Osmanlı devleti bu büyümeyi ve otorite haline gelmeyi kabul etmez. Batı’nın da desteğini alarak, Bedirhan Bey’in üzerine yürür. Bununla birlikte yine geleneksel kazanma politikasıyla hareket eder. Bu sefer de dönemin önemli bir ismini Erzurum’dan yola çıkarır. Bu da tıpkı İdris-i Bitlisi gibidir.
Osmanlı devleti, Bedirhan Bey’in amcasının oğlu olan yezdan Şêr’i tutar. Yezdan Şêr ayaklanmanın en kritik anında teslim olur. Bedirhan Bey Eruh kalesine sığınır. Burada üç gün kadar direnir ve ardından teslim olur. Birkaç gün içinde bütün güçleri dağıtılır. Yükseliş parça parça bozguna uğratılır. Mustafa Kemal gibi zorba yaklaşımlara sahip olan Sultan Mahmut’un çabalarıyla, tamamen aleyhte olan bir durum yaratılır. Ardından Kürdistan’da daha sert bir askeri uygulama ve vergi uygulaması gündeme gelir. Burada hareketin en kritik anında bir bölünmenin yaratılması başarılmış, öteki beyler de bu biçimde bölünerek elde edilmiştir. Sonuçta, bu denli büyük bir direnme, doğru dürüst bir kazanım bile sağlamadan kısa bir süre içinde yenilgiye uğratılmış, mensuplarının önemli bir bölümü teslim alınmış ve Türk egemenliğine kul köle yapılmıştır. Yani bunlar hemen öldürülmemiştir. Ailelerinin bir kesimi İstanbul’da tutulmuştur.
Günümüzde Girit, Şam vb. alanlarda hala bunların kalıntılarına rastlanmaktadır. Mustafa Kemal’in uygulamaları da buna benzemektedir. O zaman Koçgiri’de ve Dersim’de Kürt hareketi henüz diri özelliklere sahiptir ve başkaldırılar vardır. Mustafa Kemal başta Dersim alanı olmak üzere Adıyaman, Diyarbakır, Van ve Bitlis gibi alanlara elçiler yollar. Tarihin en kritik anında Türklük, bir yandan kendi gücünü iyi toparlayıp, merkezileştirir ve kendi ulusçuluğunu geliştirirken, öbür yandan Kürt işbirlikçilerini de iyi kollar. Onların bazı çıkarlarını göz önünde bulundurur. Ermeni ve Rum tehlikesini önce çıkararak, bu temelde kendilerini etrafında toplamaya çalışır. Böylece ağalar ve şeyhlerin önemli bir bölümünü çevresinde toplamayı başarır. Cılız olan Kürt direnişçiliği, fazla örgütlü bir düzeye ulaşmadan, birkaç provokasyonla ve daha çok da uzlaşma ve satın almayla dağıtılır. Aşiret reisleri ve aşiretçi kişilik satın alınır. Bunlar iş işten geçtikten sonra karşı koymaya çalışırlar.
Ama uğranılan korkunç yenilginin ardından, işbirlikçilere dayanan Türk egemenleri Kürdistan’ı tamamen ele geçirir. Kürdistan adım adım kırım ve katliamlara sahne olur. Daha sonra ana kucağından alınan bebeler asimilasyondan geçirilir. Günümüze doğru gelindiğinde en çarpık kişiliklerin ortaya çıktığı tamamen düşmüş bir toplum yapısına ulaşılır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER