NASIL YAŞAMALI (49.BÖLÜM)
Özgür Sosyal Yaşam İstiyorsan Kürdistan Kanununu Uygulayacaksın;
Askerlik nedir? Askerlik, en örgütlü zor demektir. Zor nedir? Zor, yeni bir topluma gebe olan her eski toplumun ebesidir, onun doğurtucu aracıdır. Denilebilir ki, bu bizim için belki de en çok gerekli olan araçtır. Zor aracı da ordu aracıdır. Ordu, savaş örgütüdür. Bütün engelleri tepelemek kadar, yeni bir toplumu oluşturmanın öncü modelidir. Öncelikle ordulaşacaksın, ordulaşmayı bileceksin, siyasileşeceksin. Böyle oldun mu, büyük ihtimalle sosyal yaşamı ve ilişkiyi kavrayabilirsin. Bu bir yasadır; Kürdistan devrimi veya PKK devriminin yasası. Başkaları buna hiç gerek duymaz.
Örneğin bir yığın başka parti de vardı, bunlar hiç askerileşme kararı vermemişlerdir. Bunlar savaşmaya daha zaman bulamamışlardır. Biz bunlara reformist diyoruz. Reformist demeye de gerek yok. Bunlar aslında sömürgeciliğin çarkları altında varlıkları ile yoklukları bir olan, adı var olan kendisi olmayan şeylerdir. Kürdistan'da kabul edilebilir, biraz özgür, öz kimlikli ve öz iradeli bir yaşama gitmek istiyorsan, asker olmak zorundasın. Onun her türlü savaşım imkanlarını, öncü gücünü, partisini, eğitimini, her türlü hazırlığını ve giderek savaşımını gerçekleştirdin mi, o adı kendine takabilirsin; yani sosyal yaşama giriş yapabilirsin. Sosyal yaşamın bazı ilişkilerini geliştirebilirsin. Şimdi bu iş çok zor diyeceksiniz; fakat bu bir Kürdistan kanunudur, yani yaşam kanunu. Eğer özgürlük istiyorsan bu böyle. Yok, karıştırıcılık istiyorsan, oportünistlik istiyorsan o ayrı bir şey. Biliyorsunuz, tam da bu noktada saflarımızda bazı uçlar ortaya çıktı. Bizi sosyal yönden gerilikle itham edip de kendilerinin sosyal gelişmenin başını çektiklerini söyleyenler görüldü. Bunların bir diğer iddiası da kaskatı ve yaşamayı bilmeyenler olduğumuz şeklindeydi. Ki, başka örgütler bunu daha da somut bir biçimde bize yakıştırdılar. Şimdi ben yapımızda nasıl bir sosyal yaşam geriliği olduğunu biliyorum. Diğer örgütlerin kendilerinin nasıl yaşadığını onlara bırakalım. Fakat bizim içimizdekilerin, bize yaşamayı bilmediğimizi söylerken, kendilerinin nasıl yaşadıklarına biraz anlam verelim.
Biliyorsunuz, bazı provokatif, yani PKK'yi tasfiye edici tipler ortaya çıktı. Bunların en temel bir iddiası parti içinde bireyleri tatmin edebilecek bir yaşamın olmadığı, yaşamın çok soyut ve hatta robot gibi olduğu, sosyal yaşamı biraz geliştirmek gerektiği biçimindeydi. Burada bir de özellikle kadın-erkek ilişkileri söz konusu olduğunda, kendilerini iyi bir sosyal yaşam uzmanı gibi sundular. Aslında bu müthiş bir sivilleşmedir; biz buna sivilleşme dedik. Sizin ne kadar askerileştiğiniz de tartışmalı. Daha doğru dürüst bir gerillalaşmayı, ordulaşmayı sağlayamamışız, o daha askerileşmenin içine ilk adımı atmamış, bu konuda en ufak bir sorumluluk üstlenmemiş, bundan kaçmıştır. Bize nasıl bir sosyal yaşam diye dayatıyor. Büyük bir olasılıkla örtülü olarak çoğunuzun bazı eski sosyal yaşam anlayışlarınıza hitap ediyor. Aslında bazılarının değil, yaygınca yaşanan bir durumu hortlatmak istiyor. Doğrudur, çünkü çok yoğun bir siyasal ve askeri yaşam içine almışız, bu anlamda sosyal yaşamı oldukça tasfiye etmişiz. Demin söylediğim gibi, çok ilkel ve özümsenmiş sosyal yaşamı reddediyoruz. Ama özgür sosyal yaşamı da henüz oluşturamamışız. Yani bunun ortamı yok. Ne kazanılmış bir toprak sahibiyiz ne de kazanılmış özgür halk düzeyinde bir gelişmesi var. Ne olacak peki? Yoğun bir siyasal ve askeri düzeyde seyredecek. Bu işin kuralı gereği böyle olacak.
Örneğin birçok devrimde bu böyledir. Bakın tarihte birçok devlet kurulmuştur. Hatta Osmanlıların Yeniçeri ordusuna bakın. İmparatorluğun kuruluş ve büyütülüş yıllarında Yeniçerilerin sosyal ilişkisi, aile ilişkisi yoktur. Yoğun bir askeri güçtürler, hem de o dönemin en amansız gücüdürler. Aile ilişkileri yoktur. Hiç kimse anasını, babasını bilmez. Hepsi devşirme çocuklarıdır. Evlilikleri yoktur. Sanırım on beş yıla kadar böyle devam eder. Biz de bunu esas alalım demiyorum. Tarihte birçok orduda böyle bir durum söz konusudur. Neden? Çünkü o dönemin büyük askeri görevleri vardır, önce orduya ihtiyaç gösterir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Şimdi bizim için işler daha amansızdır. Ancak biraz askerileşirsek bir şeyler kurtarabiliriz. Askerileşmekten, onun siyaseti olmaktan çıktın mı kölesin. Elinde hiçbir şey kalmaz. Neyin bizi askerileşmeye ittiğini çok iyi biliyoruz. Askeri yaşamı kendi gönlümüzle seçmedik. İmhadan kurtulmak için seçtik. Gerçekten insan olmaktan çıkarılma durumundan kurtulmak için baktık ki kendimiz eylemci olmuşuz. Ben bir karıncayı bile ezemezdim, bundan çekinirdim. Şimdi “en çok kan döken örgüt”ün sorumlusuyum veya bu işleri sıfırdan başlatarak biraz geliştirdim. Neden?
Çünkü beni yaşam mecburiyetleri buraya çekti. Yoksa herkes silah patlatırdı da ben patlatamazdım. Belki herkes iyi bir kavgacı olurdu da ben olmazdım. Ruhsal bir eğilim olarak bu böyleydi. Ama şu anda Kürdistan'da Türk zoru söz konusu olduğunda, tarihte de ona karşı en büyük direnmeyi ben yürütüyorum. Nasıl oluyor bu? Mecburiyetten, başka yaşam yolu bulunmadığı için. Düşman böyle. Yaşam istiyorsan, zor da olsa böyle yükleneceksin. Biraz akıllı olduğum ve kendimi gerçeklerle alay ettirmek istemediğim için askeri ve siyasal sorunlara yüklendim. Akıllıysan ve yaşamak istiyorsan bu böyledir. Sahtekâr olursan, kaçak olursan aldatırsın, aldanırsın, kaçarsın. Kazanır mısın hiç? Tutarlıysan, o zaman müthiş bir asker olacaksın. Ben bu konuda hala size şaşıyorum. Benden daha fazla asker olmak zorundasınız diyorum. Çünkü ben biraz ideolojiyle, biraz sosyal ve siyasal yaşamla uğraşıyorum. Ama sizin gibiler tamamen askerlikle uğraşırlar. Askeri alanla uğraşıldığı için, benden daha fazla asker olunabilir; ordulaşma ve gerilla savaşının her türlü biçimi konusunda uzman olunur. Bu sizin asıl mesleğinizdir. Şimdi ben buradan bakıyorum; askeri sorunu, bir gerilla bölgesinin sorunlarını oradaki komutandan on kat daha iyi görüyorum. Demek ki bu komutan aslında askeri olmaktan çok uzaktır. İşte bunun için başaramıyor, bunun için ordu kuramıyor. Benim kadar bunun mecburiyetini hissetse, yaşamın ancak mutlaka bu temelde sağlanabileceğinden emin olsa, aslında orduyu kurar. Eline o kadar da olanak geçmiştir. Biz sıfırdan başlayarak bu savaşım olanaklarını ortaya çıkardık. Kendi elinde var olan hazır olanaklarla destan yaratır. Ama düşkün ve serseridir; aslında zorunluluğu da özgürlüğü de görmüyor.
Dolayısıyla bu işleri böyle saptırıp götürüyor. Askerileşemeyenler, daha da genelleme olarak siyasileşmeyenler, bu yönüyle de kendilerini geliştiremeyenler ne iyi bir örgüt yöneticisi ne de iyi bir komutan olurlar. Çoğunun yaşadığı düzey budur. Peki, ben neden biraz daha farklıyım? Benim farkım kavrayışımın gerçeklerle bağlantısından, sorumluluktan ileri geliyor. Hayvanlaşmaya hayır, yok olmaya hayır, “ne yaşar ne yaşamaz” konumuna hayır! Hiç olmazsa kendimi kolay yem ettirmeyeceğim. Bu duygularla ilişkinin kıymetini bil, her topluluğun kıymetini bil! İyi eğit, iyi asker ol, bir silahı iyi koru, iyi elde et, iyi kullan! Kısacası her türlü olanağı iyi değerlendir! Fırsatı çok iyi gör ve yüklen! Doğru olanı böyledir. Eğer sizde bunlar gelişmiyorsa niye? Biraz serserilik, biraz gaflet, aslında biraz da kölelik var.
Ağır sömürgecilik ve toplumsal özelliklerin etkilerine bakıyoruz. Toplum zaten lanetlidir, kişiyi amaçtan alıkoyuyor. Bununla da belki şunu kavrıyorum: Demek ki, asker olmak çok zorunluymuş. Kürdistan'da biraz namuslu ve onurlu bir sosyal ilişki için buna çok gereksinim var.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER