TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (164.BÖLÜM)
Bu birkaç tarihsel örneği neden veriyoruz? Biz benzer bir gelişmeyi kendi parti tarihimizde de gördük. Dıştan da saldırılar vardı, ama en büyük saldırı içtendi. Çeşitli çözümlemelerimizde de gösterdiğimiz gibi, düşmanın doğrudan saldırılarıyla bize verdiği zarar yüzde beş ise, içeriden yükselişimize dolaylı olarak dayattığı ve yarattığı kişilikle sergilediği tahribatlar yüzde doksanbeştir. Bunu hemen hemen bütün çözümlemelerimizde belirtmiştik. Biz tarih karşısında gafil avlanmak istemiyoruz. Bir kez daha, düşmanın bu tür oyunlarıyla kaybetmek istemiyoruz. Siz ne denli kötürüm olursanız olun, benim buna niyetim yoktur. Dolayısıyla, bu konuda edindiğimiz tarih bilinciyle birlikte, güncel planda toplumumuzun düşürülüşünü de gözönüne getirerek, sağlıklı bir devrimciliği yürütmeye çalışıyoruz. Sorun bizimle çözümlenemeyeceğine göre, sizleri yenilmeyen bir konuma ulaştırmak ve bu konumda savaştırmak PKK’nin önderlik görevidir. Tekrar da olsa bazı konuları bunun için açıyoruz.
Çünkü bir çoğunuzun durumu sonuna kadar yenilgiye açıktır. Ne tarihten o kadar güçlü yararlanabiliyorsunuz, ne de günceli tespit edebiliyorsunuz. Size, PKK tarihinden birkaç örnek vereyim, bize kendilerini dayatanları anlatayım. Hemen söylemek gerekir ki, bana kadar uzanan ajanlar bilinçli temelde bir yönelim gösterdiler. Ama bunlar daha çok kişilik veya bir sınıf eğilimi olarak, düşmanın ortaya çıkarıp, beslediği bir eğilimin ve ortamın sahipleri olarak kendilerini nasıl dayatıyorlardı? Bunlar henüz birkaç yıllık gelişimimiz içinde de bize yöneldiler. Genelde bunlar birkaç doğruya sahip çıkabiliyorlardı. Ama işleri biraz sıkıya aldığımız zaman sıvışıp, gittiler. Yani işlerin biraz gelişme eğilimi gösterdiğini farkettiklerinde hemen ayrıldılar. İşler biraz daha geliştiği ve ehli olanlar bu işlere kendilerini daha iyi verdikleri zaman, bunlar da açığa çıkıyorlardı.
Ama sınıf, ulus ve enternasyonalizm temeli güçlü olmayanlar daha değişik hareket ediyor; özellikle PKK gruplaşması güç kazanınca ve gelişme şansı olan bir grup haline gelince sinsiliğe yöneliyorlardı. Daha sonra gelişme sağlanacağı kesinleştiğinde, bu kez yakamızı tutarak, bırakmama tutumunu sergilemeye başladılar. Çoğunda görünen şey buydu. Bu durum farklı tiplerde de ortaya çıkıyordu. Bazıları hemen ayrılmayı tercih ediyor, bazıları da yakamızı bırakmama konumuna düşüyorlardı.
1970’lerde PKK’nin etkin bir grup olarak, artık Kürdistan’da kökleşeceği anlaşılınca, kendini dayatmalar daha da tahammül edilemez bir hal almaya başladı. Bu dönemin belirgin bir eğilimi olarak, belki başlangıçta hareket üzerinde fazla iddialı olmayan, hareketin fazla gelişme göstereceğini tahmin etmeyen, bir olasılıkla Türk solunu Kürdistan’da temsil ettiklerine inanan ve bu alan da kalmanın kendi solculukları ya da misyonları için daha uygun olacağı inancını taşıyanlar, bize o denli yüklenmiyorlardı. Kendilerini fazla dayatmıyorlardı.
Ama gelişmemiz kesinleşince, özellikle Dersim alanında bu durum daha belirgin olarak kendisini ortaya koydu. Bu tipler hareketin en ileri düzeyine tırmanmaya, partinin bütün yükünü omuzlarına almaya ve işleri gerçekten iyi yapmaya çalışıyorlardı. Şahin-Yıldırım pratiğinde bu oldukça açıktı. Bu Fatma’nın pratiğinde de vardı. Bunlara göre ben gidici olabilirdim. Ama daha o zaman, hareket önemli bir potansiyel güç durumuna gelmişti; giderek güçlü bir potansiyel açığa çıkıyordu. Biz sembolik, onlar da fiili lider olabilecekler; hareketin kontrolü kendilerine kalacaktı. Bunlar o zaman bu sevdayla yanıp, tutuşuyorlardı. O dönemde böylesi tipler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Bunlar hal ve hareketleri ile fazla umut vermiyorlardı. Ama sınıf konumları, özellikle ruh ve yaşam tarzları bizimkiyle oldukça çelişki arzediyordu. Bunların çoğunu siz de biliyorsunuz. Bunlarla yirmidört saat yaşamak bile zordu.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Peki, o zaman neden bunlarla yaşamayı kabul ettiniz, diye sorabilirsiniz. Bunlar o 463 dönemde benim en yakın yardımcılarımdı. Gerçekten de bunlarla iş yürütebiliyorduk. Bugün için bu belki önemsiz olabilir, ama ben bu hareketi ortaya çıkarırken, biraz da bu tipleri kullandım. Tabii onlar da bizi kullanmak istediler. Buna karşılık biz de onları kullanmak ve değerlendirmek istedik. Madem ki çalışmak istiyorlar, belirlenen hedefler temelinde bizim sorumluluğumuz altında çalışabilirler dedik. Bu hem hakkımızdı, hem de kendilerine karşı görevimizdi. Eğer dürüstlerse, elbette bunlar da sorumluluğumuz altında belirlenen hedefler temelinde çalışacaklardır. Burada anlaşılmayan ve dürüst sayılamayacak bir durum söz konusu değildi. Yaklaşımımız dürüsttü ve tamamen yapılması gerekeni yaptık. Burada hemen üzerine basa basa belirtmek gerekir. Bunların niyetleri ve bu niyetlerin dayandığı ortam ve sınıf zemini vardı. Ama bu bizimkinden çok daha değişiktir. Sanırım Lenin, Rus pratiğinde temel çok farklıdır, demiştir. Bizde de böyledir. Onlarla aynı sözcükleri kullanıyoruz. Ama niyetler ve zemin onları farklı yönlere götürüyor. Bunlar faaliyetlerini tırmandırdılar.
1980’lere geldiğimizde zindan pratiği bu tipleri net bir biçimde ortaya çıkardı. Bunlar çok kısa bir süre içinde kendilerini ortaya koydular. Zindanlara binlerce kişilik bir potansiyel taşınmıştı. Düşman bu potansiyel üzerinde oyun oynamak ve onu etkisiz kılmak istiyordu. Bu potansiyelden bir “Hain PKK” çıkarmaya çalışıyordu. “Hain PKK” olur mu diyeceksiniz. PKK devrimci özünden boşaltılır, ruhu ve yaşam tarzlarıyla daha çok düşman olanların yönetimine sokulursa, “Hain PKK” olur. Aslında bir “Polis PKK’si” oluşturulmak isteniyordu. Başlangıçta yavaş yavaş geliştirilmek istenen ve sonraları açıkça ortaya çıkarılan “Ilımlı PKK” denilen olgu buydu. Adam resmen düşmana teslim olmuş ve düşmanla fiili bağları gelişmişti. Ama bunu gizliyordu. Bir kesimi de direnme yanlısı değildi. Bu durumda “Savunmalarımızı PKK’yi gözden düşürecek tarzda yapalım” diyordu.
Kısacası “Bizim PKK ile ilgimiz ve ilişkimiz yoktur, Kürt halkı, Kürdistan ve sosyalizm yoktur” diyor ve savunmasında bunları söylüyordu. Bunlar “Genç Kemalistler Birliği”ne karar kıldıklarına göre, en iyisi kemalizmdir diyerek işin içinden sıyrılacaklardı.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER