SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (253.BÖLÜM)
III) 1988-98 Çetecilik ve dünya çapında emperyalist müdahale : PKK öncülüğünde tüm iç ve dış dayatmalara rağmen Kürt halkının özgür iradesinin sürmesi, mücadeleyi daha da şiddetlendirmiştir. İçte gelişen ve silahlı mücadeleyi çizgi ve ahlak dışı keyfi tutumlarına ve siyasi hırslarına göre kullanmak isteyen eğilimler uç vermeye başladı.
Gelişen mücadelenin ihtiyacına göre kendini yetiştiremeyen kadroyu, gerici toplum özellikleri ve yeni uyanan egemen sınıf hırslarıyla ezen kişilikler; komplocu yaklaşımlarını örgütün ideolojik ve siyasi seviyesini yok etmekte temel yöntem haline getirdiler. Dağın hayvanlaştırıcı etkisini, denetimin zorluğunu ve silahın gücünü keyfi tutumlarını güçlendirmek için kullanmada sınır tanımadılar. Ordulaşma yerine çeteleşmeyi yarış haline getirdiler. Suçlu-suçsuz ayrımı yapmadan, savaş düzenine geçmeden, ayrım yapmakta güçlük çekilecek bir eylem tarzı temel biçim haline geldi. Hiçbir savaş biçimine benzemeyen yoz bir durum ortaya çıktı.
Aslında gerillaya karşı kontrgerilla olarak da adlandırılabilecek bu durumu aynı güç yapıyordu. Bu gelişmeyi sadece geleneksel işbirlikçiliğe ve onun temsilcisi KDP etkinliğine bağlamak yetersiz bir izah olur. İki etken önemli rol oynamaktadır: Birincisi, ağırlaşan görevler karşısında kendini yeterince eğitemeyen dürüst kadro ve savaşçı yapı; ikincisi, bunu fırsat bilen küçük-burjuva kurnazlığını farklı bir örgüt haline getirme çabaları, ya da –kendi deyişleriyle köylü sınıfın aydınlardan iktidarı ele geçirme fırsatını yakalamış olduğunu sanmak. Zor dönemlerin kat be kat ağırlaşan görevlerinin üstesinden gelinemediğinden, bu durumların her kurumda ortaya çıkması beklenmelidir. Hele provoke edilmiş ve sık tekrarlanan komploların varlığını sürdürdüğü ortamlarda, bu tür eşkıya asi çetelerin türemesi kaçınılmazdır.
Ancak muazzam askeri ve ideolojik eğitim bu süreci başarıyla aşabilir. Ama yine de bilinçli komplo çabalarının ve sürekli destek veren işbirlikçi güçlerin, KDP’lerin bundaki rolü küçümsenemez. Bu, özünde bir sınıf mücadelesi olarak da görülebilir. Çeteleşme ve KDP, gerilla ordulaşmasını engellemede diğer tüm güçlerden daha fazla rol oynamışlardır. Çatışma ortamında kayıpların anlamsız olan yüzde doksan payı bu yozlaşmanın ürünüdür. Kazanılabilecek, en azından ’93 yılında demokratik adımlara yol açabilecek bir özgürlük mücadelesi, her iki tarafta anlamsız ve çok büyük acı ve kayıplara yol açabilecek çeteleşmeye kurban edilmiştir. Devletin de, PKK’nin de rayından ve çizgisinden çıktığı bu yılların olumsuzluğunda, çeteci anlayış ve pratiğin rolü belirleyici olmuştur. Devlet de bundan cesaret bularak ve başardığına inanarak kanun dışı tutumlara sapmış ve en azından ilgili Çiller hükümeti döneminde tarihin hiçbir döneminde görülmeyen bir zihniyetle hukuk dışılığa yönelmiştir.
PKK’nin iç silahlı yapısında bu komplo ve yozlaşmalar yaşanırken, yurtsever halkın da başına Hizbullah maskeli cinayet çeteleri musallat edilmiştir. Binlerce vahşi cinayet bu çetelerle yönetilmiştir. 4 bine yakın köy ve mezra boşaltılmış, halk açlık ve cinayetlerle tehdit edilerek, Kürdistan’ın boşaltılmasına çalışılmıştır. Gizlice ve bir kısım özel görevlilerce devletten de kısmen gizli yürütülen bu cinayetler, komplonun en vahşi boyutunu sergilemektedir. Bunda at izi it izine karıştığından; devletin, dış güçlerin ve yerel gerici odakların payını hesaplamak güçtür. Ama dürüst ve yurtsever Kürt halkına karşı yürütülen en alçak komplo dönemlerinden birini teşkil ettiği kesindir. Halen Türkiye’de derinleşerek devam eden krizin temeli bu dönemin ürünüdür.
Tarihin bir özgürlük ve halkların gerçekten kardeşlik dönemi olabilecek bir süreci, özel savaş ekonomisiyle, rantçı zihniyetle, hiçbir toplumsal sorumluluk duymayan kamuoyuyla berhava edilmiştir. Bu sürece tepki olarak gelişen 28 Şubat süreci, aslında yarım kalan, tam uygulanamayan bir restorasyon adımıdır; raydan çıkan devleti tekrar meşru çizgisine çekme hareketidir. İdeolojik olarak da devlet tarikatlar cumhuriyetine dönüşüyordu. Cumhuriyet, eksik olan laiklik ilkesini tümüyle kaybetme durumuna geliyordu. Laiklik ve hukuk ilkesinden çok uzaklaşılmıştı. Ekonomi zaten giderek derinleşen ve süreklileşen bir kriz dönemindeydi.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER