SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (220.BÖLÜM)
a- Feodal Beylik ve Sultanlık Dönemi
11. yüzyılda Büyük Selçuklu sultanları ve Oğuz boylarının akınlarıyla başlayan bu süreç, çatışmadan ziyade uzlaşmalarla yönetilmiştir. Bizans İmparatorluğu’na karşı geleneksel İslam ittifakı temel alınmıştır. Birbirlerinin hukukuna saygı gösterilmiş, Kürt ve Türk beylikleri birbirlerinin varlıklarını tanımışlardır.
Başta Malazgirt Savaşı olmak üzere birçok savaşta ittifak etmeleri, sonuç alınmasında belirleyici olmuştur. Türk beylikleri ve sultanlık askeri ve siyasi yönde güçlenirken, Kürtler ekonomik, kültürel ve sosyal yönden daha üstün durumdadır. Kürt kültürü daha çok asimile etmektedir. Mevcut sorunlar, ortaçağda her tarafta olan beylikler ve sultanlıklar arasında etkinlik kurma kavgalarından kaynaklanmaktadır. Çatışmaların bilinçli bir etnik, kavimsel yönü fazla yoktur. Hakim sınıfların mülkiyet, siyasi ve askeri çekişmeleri olarak, kendi aralarında geçmektedir.
Dolayısıyla Türk-Kürt ilişkilerinde etnik ve kavimsel sorunlar aramak, bu süreçte fazla anlamlı değildir. Osmanlı sultanlık rejiminde ilişkiler daha çok düzene girer ve statü kazanır. Esas olarak Kürt beyliklerini iç işlerinde serbest ve babadan oğula geçen hükümetler biçiminde tanımaya dayalı bu statü 19. yüzyıla kadar devam eder. Bu, imparatorluk bünyesinde egemen sınıflar içinde en gelişkin statü olarak görülebilir. Sultanların bu ilişkiyi stratejik düzeyde değerlendirdikleri, birçok fermanda açıkça görülmektedir.
Bizzat kendilerinin tesis ettikleri ve Kürdistan eyaleti, hükümetleri ve beylikleri biçimindeki kavramlarla resmiyet kazandırdıkları Kürt ilişkileri, bir nevi ayrıcalık taşımaktadır. Bunda Kürtlerin aşiret ve kavim olarak güçlü bir biçimde yerleştikleri coğrafyanın rolü ve Ortadoğu’daki hükümranlık için taşıdıkları stratejik önem baş neden sayılmaktadır. Kürt beylikleriyle uzlaşmadan, İran ve Arabistan feodalleri karşısında üstün duruma geçmeleri pek olanaklı olmamaktadır.
Türk sultanları bu gerçeğin derin bilincindedirler. Kürt beylikleri de bu stratejik ihtiyacı iyi değerlendirerek, imparatorluğun en güçlü otonomilerini kurmuşlardır. Kürt otonomiciliği feodal dönemin tipik statüsü, bir nevi çözüm yolu olmaktadır. 19. yüzyılın başından itibaren Avrupa sömürgeciliğinin Ortadoğu’da etkili olmaya başlaması, Kürt-Türk ilişkilerindeki bu statüyü sarsar.
Başta İngiltere olmak üzere, öne çıkan sömürgeci kapitalist devletlerin Ortadoğu’da Hıristiyan azınlıklara sahip çıkma ve sultanlığı Rus yayılmacılığına karşı koruma biçiminde gelişen politikalarında, Kürtleri tecrit etme ve koz olarak kullanma biçiminde tehlikeli bir eğilim gelişir. İngiltere’nin ahlaki hiçbir temeli olmayan böl-yönet politikasının bir uygulaması olarak, çok tehlikeli bir rol oynar. Etkili olmak için tüm güçlerle oynama, katliamların gerçek nedenidir. Yüzyıllarca az çok geçerli olan Osmanlı barışı bozulur.
Kavimlerin birbirlerini yeme dönemi başlar. Kapitalist sömürgeciliğe dayalı milliyetçilik, boğazlaşma ve parçalanma dönemi olarak tarihte yerini alır. Kürt-Türk ilişkilerinde sorunların doğduğu ve geliştiği dönem olarak, bu süreci esas alma gerekir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER