SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (227.BÖLÜM)
Tarih, zamanında adım atıp sorunlarını çözemeyen kişilerin, partilerin ve devletlerin büyük acılar ve kayıplara yol açtığını gösteren örneklerle doludur. Türkiye, kendi tarihinde bu acı örnekleri en çok yaşayan ülkedir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında sınırlı ölçüde de olsa bir İngiltere’nin liberal tavrına yaklaşsaydı, tarihin seyri daha farklı olabilirdi. Cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk ’ünde çok üzerinde durduğu gibi demokrasi doğrultusunda gelişim yeteneği gösterseydi, herhalde bir Japonya kadar olabilecekti. Türkiye’nin sorunlar karşısında tutucu tavrı daha dün çözülen sosyalist blok ülkelerinin de gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Sorunlar karşısında pozitif yaklaşım geliştirmemesi, büyük acılar ve kayıplarla kaybetmenin adı olmaktadır.
Türkiye, tarihin 2000’ler darboğazında, hatalarına sevdalanıp korkularına kapılarak kaybetmenin hiçbir gerekçeyle hiç kimseye izah edilemeyeceği bir aşamanın sınavındadır. Başarının önünde ciddi bir engel olmadığı görülmeli, dönemin ruhuna ve temel prensiplerine bağlı olarak yürünmelidir. Geçmişin acıları ve kayıplarına duyulacak öfkeyi güce dönüştürüp geleceği kazanmak, yazılacak tarihin kendisi olacaktır, olmalıdır. Gerçek yurtseverliğin ve kardeşliğin böylesi dönemlerde kişilere ve halklara destanlar yazdırdığı da tarihte örneği çokça görülen bir husustur. Türkiye’nin gerçek sorumlu güçlerinin ve Kürt halkının gerçek özgürlükçülerinin bu ruh ve ilkelerle demokratik cumhuriyetin başarısını birlikte sağlayacaklarına ve tarihin hükmünün bu yönlü olacağına dair inancımızı ve kararlığımızı belirtmek durumundayım.
2- İran’da Ulusal Sorun ve Demokratik İslami Çözüm
İran’ın çok uluslu yapısı, tarihin başlangıcından beri eyalet tarzı biçiminde bir yönetime ağırlık kazandırmıştır. Ülke dört esaslı ve tarihi temeli olan etnik-kavimsel yurtlarla, azınlıklar düzeyinde yaşanan birçok bölgeden oluşmuştur. Fars eyaleti, en büyük kavim olan Farsların tarihsel olarak yoğunlaştıkları ve uygarlık merkezleri oluşturdukları Güney ve Güneybatı İran’dan meydana gelmektedir. Kuzeydoğusunda tarihi olarak Partya denilen, gününüzde birçok kültürel kimliği barındıran Horasan eyaleti bulunmaktadır. Güneydoğusunda daha değişik ve Aryen kökenli olan Belucilerin anayurdu olarak Belucistan bulunmaktadır. Kuzeybatının bir kısmına tarihsel olarak oluşmuş, daha değişik etnik özellikleri barındıran, günümüzde Türkçe’ye yakın bir şive konuşan halkın yurduna Azerbaycan denilmektedir. Kuzeybatının en önemli kısmına ise, tarihte ilk Med konfederasyonunu oluşturan, Zerdüşt geleneğine ve Mazda dinine beşiklik eden ve Farslara en yakın kavim olarak Kürtleri barındıran bölgeye eskiden Medya, günümüzde ise resmen Kürdistan adı verilmektedir. Bu bölge Büyük Selçuklulardan beri Kürdistan adıyla bir siyasi ve idari birim olarak da değerlendirilmektedir.
Bunun yanında Arap azınlığın bulunduğu Huzistan ve dini ve kültürel birçok bölgenin özgün kalmasına özen gösterildiği kültürel coğrafya parçaları da birer gerçeklik olarak yer almaktadır. İran’ın geleneksel tarihinde kültürlere ve oluştukları alanlara saygı gösterilmektedir. İnkar etme ve başka türlü gösterme, zoraki asimilasyon ve benzeri tutumlara fazla itibar edilmemektedir. Tarihsel ve kültürel gerçeklerle etnik ve kavimsel gruplara bu say gılı ve gerçekçi yaklaşım, İran’da tarih boyunca zengin bir yönetim geleneğinin oluşmasına yol açmıştır. Her kavim ve kültürden yöneticiler ve yönetim hanedanları ortaya çıkabilmiştir. Aşırı bir kavmiyetçiliğe ve ulusalcılığa itibar edilmemektedir. Yeteneklerine ve kültürel üstünlüklerine göre rol oynamak daha çok imkan dahilindedir. Pers İmparatorluğu’ndan günümüzdeki İran İslam Cumhuriyeti’ne kadar bu özgünlükler az çok korunmuştur.
Bazen yozlaşan şahlıkların devrilmesinde kanıtlandığı gibi, ehil olmayan konuma düştüklerinde, hangi hanedan aile ve kültürden olurlarsa olsunlar, bunlar en güçlü şah da olsalar, ağırlıklı olarak halkın rol oynadığı ayaklanmalarla devrilmekten kurtulamamaktadırlar. Mazda inancı ve Zerdüşt geleneğinin güçlü olduğu İran, tarih boyunca Doğu-Batı ikileminin doğuşuna merkezlik ettiği gibi, ister Doğu ister Batı kökenli olsun, temel kültürleri, inançları ve etik değerleri özümseyip dönüştürmede tarihsel roller oynamıştır. Sümer köleci mitolojisinden daha fazla insan iradesine ve özgür ahlakına imkan veren Mazda ve Zerdüşt geleneği, bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir. Birçok Hindistan merkezli inanç ve felsefeyi benzer dönüşümlere uğratabilmiştir. Yine İslam dininde ve tarihinde büyük rol oynayan Şia geleneği de İran kültürüne dayalı olarak İslamiyet’te gerçekleştirilen en büyük dönüşümdür.
Buna benzer birçok dini, felsefi ve kavimsel geleneği kendi koşullarında inkara sapmadan, yok etmeden, ama olduğu gibi de bırakmadan anlamlı bir dönüşüme uğratmak, İran’ın tarihi bir özelliği ve üstünlüğü olmaktadır. Günümüzde bu yönlü en büyük hamlesini demokratik İslam’ı oluşturmakla sürdürmek istemektedir
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER