SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -352.BÖLÜM
Urfa yöresinde başlayan bu ideolojik hareketin sanıldığından daha da derinlikli olduğu anlaşılmaktadır. Bunda konumu önemli rol oynamaktadır. Asur, Hitit ve Mısır’dan eşit uzaklıkta olan yöre bir denge konumunda bulunmakta, nispi bir özgür ortamı yaşamaktadır. İmparatorluk merkezlerinin temsilcileri yerli halk karşısında fazla güçlü değildir. Urfa bu anlamda M.Ö 2000’den sonra önemli bir ideolojik merkez rolü oynar. Halk yapısı da buna güçlü bir temel sunar.
Hem Aryen hem de Amorit kökenli kabileler karışık yaşamaktadır. Bugün bile bu demografik yapı sürmektedir. Güneyinde Araplar, kuzeyinde Kürtler olarak beş bin yıldan beri bir nüfus hareketinin sürdüğü tespit edilmektedir. Daha sonra bu demografik yapıya Ermeniler ve Türkler katılacaklardır. Hem coğrafi, hem demografik, hem de ekonomik ve ticari açıdan çok ciddi bir merkez olmaktadır.
Üç büyük köleci merkeze karşı, yani Anadolu, Mısır ve Sümer köleci merkezlerine karşı tam ortalarında ve güçlü ekonomik, ticari ve demografik yapısıyla, yeni ideoloji ve siyasi hareketin zemini durumundadır. Bu özgünlüğünü de ‘Peygamberler Diyarı Kutsal Urfa’ adı altında sergiliyor. Tüm yöre halklarının köleciliğe tepkileri, bu ideolojik çıkışta güçlü bir yankıya yol açıyor. Hızla kitleselleşerek bir siyasal hareket haline geliyor. İkinci dereceden devletlerin doğuşunda önemli rol oynuyor. Kendisi zaman zaman devletlerin merkezi oluyor. Bu konumunu 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar sürdürüyor. Hıristiyanlıktan sonra, M.S 640’larda İslamiyet ile tanışıyor. İslamiyet, feodal dönemde büyüyen ve ticaretle birlikte güç kazanan tüccar ve zanaatkarlığın şehir kültürüne çok daha katkıda bulunuyor. Yörede kuzey-güney, doğu-batı ticaret yolları çok etkindir. Tarım ve hayvancılığın da bin yıllardan beri etkinliği, güçlü bir merkez konumunu sürdürmesini mümkün kılıyor. İslamiyet ile bu merkez rolü artarak devam ediyor.
M.S 1000 yıllarına kadar Arapların egemenliğinde kalırken, 990-1080 yılları arasında Mervani Kürtlerinin, daha sonra Türk kökenli Artukoğullarının, 1200’lerde Kürt Eyyubi hanedanının, 1500’lerden sonra da Osmanlıların egemenliğine giriyor. Halk olarak Kürtler ön planda iken, eski Asur kalıntısı Süryaniler ile Ermeniler, Araplar ve Türkler de yerleşik halk haline geliyorlar. Tüm dini kültürlerin ve etnik yapıların bir merkezi halinde, bir kozmopolit yapı sergiliyor. Bir kültürün tek başına hakim olmamasının, kültürel çoğulculuğun bu durumunun, tarihin en eski dönemine dayandığı gözlenmektedir. Genelde kutsallık her döneminde geçerlidir. Açıklandığı gibi, tarım devrimi ve peygamberlik ideolojisinin merkezi konumundan ileri gelmektedir.
Bu kısa anlatım bile, Urfa ve civarının karmaşık bir tarih yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Etnik ve dini kültürün iç içe geçtiği, özünde ekonomi ve ticarete dayalı bir kültür egemendir. Geniş kırsal alanında tarımcı ve göçebe, kısmen ticaretle uğraşan kabile ve aşiret düzeni egemen iken, şehir merkezinde dini kültür ve ticaretle uğraşan çok etnik yapılı bir nüfus egemendir. Sümer şehir özelliklerine benzeyen bu durum günümüze kadar etkili olmaktadır. Köleci dönemin egemenleri olarak Nemrutları, feodal dönemin egemenleri olarak mir, bey ve efendileri çok tanımış bir bölgedir.
Nemrut’tan kalma mancınıkla ateşe atma olayı, bu şiddetli ideolojik ve ekonomik kökenli savaşımın bir simgesi olarak anlaşılmalıdır. Kendi kutsallıkları ve lanetleriyle 20. yüzyıla böyle gelen Urfa için yeni anlatım kavramları gerekmemektedir. Fakat en çarpıcı dönüşüm, kutsallıkla lanet arasında gelişmiş görünmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER