NASIL YAŞAMALI? CİLT–II (66.BÖLÜM)
1993 baharında PKK savaşta iddialıdır. Savaş çizgisini netleştirmiş, biraz örgütlemiş, bunu muazzam bir iç aydınlanmayla sağlamıştır. İlişkilere büyük açıklık getirilmiştir. Denilebilir ki, insan çözümlemesi en çok bu parti içinde yapılmıştır. Onun bir parçası olan kadın çözümlenmesi burada yapılmıştır. Dolayısıyla en özgür ilişki, en özgür yaşam yolu ardına kadar açılmıştır. Bu savaşın imkânını arttırıyor. Bütün bir halkı ayağa kaldırıyor. Grubunu yorumluyor, yaşamını yorumluyor, tutkularını yorumluyor. Bunun savaşla bağlantısını ortaya koyuyor. Halkın da bütün savaşçıların da etle-tırnak gibi yaşamın savaşla bağlantısını, barışın savaşla bağlantısını, onurun, sevginin savaşla bağlantısını kavramışlardır. Birini güçlendirmek için diğerine yaslanıyorlar, diğerini güçlendirmek için bir başkalarını esas alıyorlar. Böylesine bir diyalektik birliğe ulaşılmıştır. Ve bu büyük saptırılmış yaşam yerine, sınırsız bir köleliğe sadece baskı ve sömürü değil, düşürülmüşlüğe giden yaşam yerine sınırsız bir özgürlüğe giden yaşamın yolu açılıyor. Buna uygun adımlarla çıkış yapılıyor.
Açık, net ilişkiler, özgür ilişkiler doğru bir siyasi savaşımla olduğu kadar askeri savaşımla bağlantılı ele alınıyor. Kültürel yetkinleşmekle sanatsal yetkinleşmekle bağlantısı kadar, ideolojik yetkinleşme bağlı kılınarak oluşturuluyor. Bütün bir ulus düzeyinde sağlandığı gibi, birey düzeyinde de dengelenerek ilerletilmek isteniliyor. En özgür kişiler ortaya çıkarılarak ikili ilişkiler, çok yönlü partili ilişkiler, ulusal ilişkiler, enternasyonal ilişkiler kuruluyor. İyiliğin, doğruluğun, güzelliğin kıstaslarına bağlı ilişkilere açıklık getiriliyor, ona öncülük şansı veriliyor. Onunla çelişen her şey eleştiriliyor, onunla uyum gösteren her şey kapasite haline getiriliyor. Kürdistan gibi ilişkilerde darboğazın, tıkanmanın, nefessizliğin, yanlışlığın kol gezdiği bir ülke ve toplum zemininde en çok insanı kendine getirebilecek, doğayla, toplumla yeniden bütünleştirebilecek, tarih kadar gelecekle, bütünleştirecek. Bireyle olduğu kadar, bütün insanlıkla anlaştırabilecek bir çıkış şansına ulaşılıyor. Ve devrimci hareket bu temelde kapasite kadar biçimini de zenginleştirerek iddialı olma konumunu sürdürüyor. Mevcut durumun şimdiki hali de böyledir. Her devrimci hareket öncelikle bir siyasal harekettir. Ağır basan yönü böyledir. Ama zaman zaman askeri sınırı zorlar askerî harekât olur. Zaman zaman ideolojik kültürel yönü zorlar ideolojik ve kültürel hareket olur.
Eğer devrimci hareketin mayalandığı ülke Kürdistan ise, orada politika özgür temelde yapılmak şöyle kalsın, ülke gerçeğine, halk gerçeğine dayalı tek bir sözcüğün bile imhayla karşılanması söz konusuysa ve bütün yaşam prangaya bağlanmışsa, devrimci hareketin burada bütün yaşama bir politik hareket gibi kendini dayatacağı açıktır. Bu yaşam bir anlamda politik bir yaşam olacaktır. Olan da budur. Dolayısıyla bütün halk şimdi politika yapıyor. Kültürel çalışma da politikadadır. En kızgın savaş içindeki gerilla da politika içindedir. Yurt dışı da içindedir, yurt içi de. Büyük bir politik yoğunlaşma, gelişme söz konusu. Her türlü yaşam bununla bağlantısını anlayarak şekilleniyor. En sıradan birey ilişkisi bile böyle bir politik gelişmenin gereğini duyuyor, bağlantısını kuruyor. Dolayısıyla zengin bir devrim oluyor. Tabii kapsamı çok zengin. Dolayısıyla politik savaşım biçimleri de öyle. Her mücadelenin, sıradan bir duygunun bile artık politik izahı istediği bir dönem söz konusudur. Dolaysıyla devrimci edebiyat yapılırken ülkede politikanın bu yönüne, bu temel niteliğine dikkat etmemezlik edilemez. Devrimci edebiyat; psikolojiyi, birey ve bireysel ilişkileri işler. Bu ilişkilerin mevcut gerek düşmanın düşürücü, bitirici politika, gerekse yaşam için tek anlama gelen devrimci politikayı göz önüne getirmeden edebiyat yapamayacağını, kişiyi tahlil edemeyeceğini, çözüme kavuşturmayacağını çok iyi bilmek zorunda.
Devrimci edebiyat mevcut politik derinliği yakalamadan edebi derinliği yakalayamaz. Sıradan bir duygu ilişkisini bile tahlil etmeye çalışırken, mükemmel bir politik ortam panaroması çizmek zorunda. Ortamın politikliğini, onun tarihçesini, amaçlarını, örgüt bağlantısını kuramayan bir edebiyatçı hiç edebiyat yapamaz. Bir duyguyu bile izah edemez. Duygu adı altında yaşanılanın ne olduğunu kavrayamaz, kavratamaz. Ve nitekim birçok kadın ve erkek saflara doluştu. İlişkiliydiler, duyguluydular, aşklıydılar. Ama politikaya da inanmışlardı, PKK adını da kendilerine takmışlardı. Daha sonraki çözümlemeler şunu gösterdi; büyük bir kısmı düzen içi ilişkiler. Duygu gibi görülen ilişkilerin kölelik ilişkileri olduğu, savaşa hiç hizmet etmediği ve her duygu ilişkisinin bir tıkanma ilişkisi, kişiliği düşürme ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Ve neredeyse zecri tedbirlere kadar gidildi. Bir duygu ilişkisinin ordulaşma önünde ne kadar engel teşkil ettiği dondurmak gerektiği biçimindeki yaklaşımlardan tutalım alabildiğine özgürleştirelim ilişkiyi, özgür ilişkinin yurtseverlikle bağını koyalım, parti ve partinin stratejik taktik önderliğiyle bağlantısını kuralım denildi. “Bu temelde özgür ilişkiye güvenen varsa ilişki geliştirilebilir” denildi. Böyle kendine güvenen bir partinin, bir partilinin özgür ilişkilerine büyük güç yetirebileceği tezine de biraz ağırlık verildi ve bilindiği gibi saflara muazzam bir kadın akışı ve hiçbir dönemle kıyaslanmayacak bir cesaretli ilişkiler dönemine girildi.
Ortadoğu gerçeğine binlerce yıldır belki de yansımayan özgür kadın çıkışları var. Eskinin yerle bir edilmesi, ama yeni ilişkilere yol açılmasının heyecanı var. Bir altüst oluş olduğu kesin. Arayışlar, sorgulamalar gittikçe artan bir yoğunlukla etkili oluyor. İnsanlar büyüyor, eskinin ilişkilerinin, incir çekirdeği kabilinden ilişkiler olduğu anlaşılıyor. Herkes eski ilişkilerini gülünç buluyor. Eski evlilikler, eski duygular, eski aşkların gerçekten ancak gülünecek bir çocukça saflık olduğu kesinleşmiştir. Daha gerçekçi olduğu, erkeğin eski erkek tanımlamasından çok uzaklaştırılması gereken bir konuma ulaşmak zorunda olduğu, kadının da eski kadın gerçeğinden çok uzaklaşmak durumunda kalınması gerektiği iyi tartışılıyor. İlişkilerin kaba cinsel boyutlarıyla tatmin olunamayacağı, ucuz duygularla da öyle anlamlı kapsamlı ilişkilerin geliştirilemeyeceği ve en önemlisi de ülkedeki sömürgeciliğin en yoğun biçimleri yaşanılıyorken, insanın anlamlı duygular geliştiremeyeceği açığa çıkıyor. Onun köklü yurtseverlik için savaşım, öncü örgüt, örgütlü ilişkilerin vazgeçilemez olduğu, kişinin bununla kişilik bulduğu, bu kişiliklerle ilişkinin bir anlam ifade edebileceği tartışmasız bir biçimde kendini hissettiriyor.
Bu temelde daha dengeli, daha ölçülü, objektif bir anlatım, ilişki biçimi ortaya çıkıyor. İpe sapa gelmez duygular. Politik gerçeklikten uzak niyetler anlamsız bulunuyor. Kaba tatminlerin fazla anlam ifade etmediği, yıllarca insanımızın adeta kendisini mahkûm ettiği yaklaşımların, düşürücü olduğu net görülüyor. Geriye kalan özgürlük savaşımıdır. Özgürlük savaşımıyla birlikte, insanın kendini yeniden yaratmasıdır. Bu daha fazla zevk ve coşku veriyor. İnsan burada daha fazla yaşamı anlamlı buluyor. Ve bu, PKK'de yaşamın adı oluyor. Daha şimdiden büyük kahramanlar ortaya çıktığı, anlamlı kişiliklerin boy verdiği ve dalga dalga bunun ülkeye yansıdığı da kesinleşiyor. Hiç şüphesiz bu bir yaşama başlangıcıdır. Yeni yaşamın nasıl olması gerektiğine dair ipuçlarıdır. Bunun uğruna daha çok savaşım verilecek. Bu, daha çok sanatla beslenecek ve bu temelde atılan adımlar “Nasıl Yaşamalı?” sorusuna en etkili cevabı da verecektir. Bu anlamda PKK tarihi “Nasıl Yaşamalı?” sorusuna da verilen en kapsamlı bir cevap oluyor. Bu “Nasıl Yaşamalı?” sorusuna sorular sormak kadar, cevapların da peşi sıra geliştiği görülüyor. Edebiyat bu aşamaya da hakkını vermelidir diyoruz. Bizim, burada yaptığımız, kuru bir iskeletini kurmaktır. Kendine güvenen, bu temelde iyi edebi eserler ortaya çıkarabilir. Biz herkese bu temelde çıkış yaptırdığımıza inanıyoruz ve en değme romana, hikâyelere taş çıkartabilecek kısa bir mücadele gerçeğimizin anlatımını yaptık. Edebiyata malzeme teşkil edebilecek iskelet verildi.
Öyle sanıyorum ki, devrimci bir edebiyatın çıkmasına epey malzeme sunacak bir çerçeve. Kürdistan'da genelde edebiyat, özelde devrimci edebiyat; devrimci hareketin işleyiş mantığının ruhunu, duygularını yaşamadan gerçekleşme imkânı bulamaz. Edebiyat ucuz bir kurgu, spekülasyon yapmak demek değildir. Mevcut edebi yaklaşımların, ortaya çıkan ürünlerin büyük bir kısmı gerçeklerden habersiz. Son tahlilde ezen ulus ve oldukça çarpıtılmış sömürgeci koşulların gerçek dışı, sahtekârlığı, yalanı, hayal bile diyemeyeceğimiz yansımaları üzerine uluslararası örneklemeleri kaynaştırılarak yapılmaya çalışıyor ki, kafa karıştırmaktan ve şekilsizliği daha da geliştirmekten öteye bir rol oynamıyor, işlev görmüyor. Halkın edebiyatı söz konusu değil. Burjuva anlamında bir edebiyat yok.
Hatta eski dönemin feodal edebiyatı bile bu yaklaşımlar karşısında anlam ifade eder. Ülke gerçekliğini, halk gerçekliğini devrimci tarzda çok vurgu yapılarak yani savaşın deneyimine kavuşturarak dile getirişimiz her türlü çalışmanın da yolunu açmıştır.
HALKLAR ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER