NASIL YAŞAMALI? II CİLT -142.BÖLÜM
En Az Bizim Kadar TC'nin De Yaşayıp Yaşamadığı Belli Değil
Eğer yaşam tutkuları gerçekçi olsa yaşamın, özellikle de onun savaşımının karşısında bu kadar hata yapılmaz, bu kadar yetersizlik yaşanmaz. Düşünün, sizi idare etmek olağanüstü yetenek istiyor. Benim PKK'de yürüttüğüm yönetim normal bir yönetim değil. Çok olağanüstü bir yönetim ve yaşatma şeklidir. Tek başınıza bırakıldığınızda kötülük tohumu olmayacak bir kişi yok.
Zavallı, yıkılası, ölesi, aşağılığın teki olmayacak biri bile yok. Denenmiştir ve açığa da çıkıyor. Yıkılmaz tek bir görev adamı, çizgi, yol yöntem diye bellediğimiz esaslar dahilinde “ben ayaktayım, başka türlü gidişata geçit vermem” diyecek tek bir kişi bile gelişemiyor. Bu durumla kendinizi ne yapacaksınız, yaşadığınızı nasıl iddia edebilirsiniz? Ben bu soruyu yıllardır kendime de soruyorum. Benim adım sanım duyulmuş; ama bilin ki, bu kişilik kendine şunu soruyor; sen nasıl yaşayabilirsin veya yaşıyor musun? Her gün kendime bu soruyu soruyorum. Ben böyle olduktan sonra, siz nasıl olacaksınız? Bu kadar yaşamın amansız takipçisi olan, onun hem araştırıcısı hem bir anlamda bulucusu-icatçısı olan biri olarak bu soruları kendime soruyorum. Hem de en endişeli, hatta nefes nefese soruyorsam, siz nasıl yaşadığınızı iddia edeceksiniz? Evet iddia ediyorsunuz, ama pek etkili olamıyorsunuz. Mutlaka bir yerinden hem de çok çarpıcı, bir çırpıda kaybediyorsunuz. Sizin yaşamınızda kudret, katılım ya da herhangi bir güzellik yok. Bunları ben mi icat ediyorum veya bu yakıştırmaları ben mi size yapıyorum? Hayır.
Düşmana karşı ulusal ölçüleri veya en azından bazı temel değerlere karşı ölçüleri tutturun. Halk gerçeğimiz, birey gerçeği, bireyin hak-hukuku varsa, o konuda kendinize bir yakıştırmada bulunuyorsanız ve ciddiye almazsanız, bunu da kabul etmezseniz o zaman “sizler sünepesiniz” diyeceğim. Bireyin asgari hukuku konusunda bile hiçbir değerlendirmeniz yok. O zaman sen serserisin, lümpenin tekisin. Sana nasıl yaşıyor diyebilirim, nasıl ciddiye alabilirim? Yaşam dersi bu kadar etkili, yaşam sorusu bu kadar çarpıcıdır. Kendinize bu soruyu sormadan gözümün içine giriyorsunuz.
Hele PKK'nin önderlik olayında neredeyse beni bile “biz yaşamak istiyoruz” diye lime lime edecekler. Nedir bu? Aslında birtakım güç değerleri oluşmuş (ki nasıl oluştuğunu ben biraz göstermeye çalışıyorum), bana en yardımcı olması gereken bile, bizi ezerek bunların üzerinde yaşamaya çalışıyor, her türlü provokasyona bulaşarak, “ben yaşamak istiyorum” diyor. Yaşamın kuralı var diyorum. Bu değerler sistemi çok farklı oluşup yönlendiriliyor, şöyle savaşa, böyle örgütseldir, şöyle sıkı koruyacaksın, ben şöyle lime lime oluyorum, şöyle kıymet biliyorum; ama umurunda bile değil. Gözü kara bir hırsızdan daha tehlikeli, “ele geçirir yer, bitiririm” diyor. İnsanlık, kural-kaide bunun neresinde? Bunu başaramadı mı bir düşkündür, bir zavallı bile diyemeyeceğim kadar ayakaltıdır, bir paspastır. Böyle bir kişiliği ne yapacağız? Çocuktan daha çocuktur bu kişilikler. Bütün bunları abartmadan söylüyorum, pratiklerinizde hepsini görmek mümkün. Ama diğer yandan kendinize biçtiğiniz militan sıfatına bakalım; ürkütmek istemiyorum ama yürekler acısı bir durumdasınız.
Çünkü gücünüz fazla bir şeye yetmiyor. Benim bütün desteklemelerime rağmen, düşman karşısında soylu bir eylem planınız yok, adeta ölüsünüz. Düşünün, bana kimse yardım etmedi. Ben bu kadar yıldır kendimi ne pahasına olursa olsun ayakta tutmayı becerdim. Düşmanıma karşı veya halkım için bir noktaya kadar kendimi tutabildim. Ama siz, çok hazır, çok iyi savaş verir, yaşatır imkânlara rağmen, bela kesiliyorsunuz. “Ben yaşayamam, ben dövüşemem, ben ancak ölüyüm, ölürüm” diyorsunuz, en iyi militanın yansıttığı gerçeklik bu. Temel yaşam dersini vermeye çalışıyorum, ben hâlâ yaşamaya yol arayan bir arayışcıyım.
Gençsiniz, belki akıllılık edenleriniz çıkabilir, kendine hâkim olan tipler gelişebilir. Hepsi serseri olacak değil ya, saygılı olmayı beceren çıkabilir. Biz yine doğruları söyleyelim. Kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik hiç olmazsa gerçeğinizi bilince çıkarmaktır. Sahte yaşamaya tenezzül etmemeliyiz, ölüme yaşam dememeliyiz, ayaktaki ölüye “yaşıyor”, çirkine, düşküne, serseriye “iyidir, güzeldir, yaşıyordur, şereflidir” adını takmamalıyız. Ne mutlu ki, ben bu konularda fazla yanılmadım veya hiç olmazsa gidişata doğru teşhis koyma gücünü gösterdim. Bu söylediklerimin birkaç cümlesi bile çok önemli.
Yaşamımız, hatta varlığımız diyelim kaldırılır gibi değil. Şu anda dünyada yaşayıp yaşamadığımız belli değil ama en az bizim kadar TC'nin de bu duruma geldiği görülüyor. O da yaşıyor mu, yaşamıyor mu belli değil. Türkiye toplumu bu konuda ne haldedir açığa çıkartıldı. Bizi yaşatmak istemeyen gücün de fazla yaşama şansının olmadığını göstermeye başlıyoruz. Düşünün, siz düzenin kapılarında ikbali, yaşamı bulsaydınız, ezemeyeceğiniz hiçbir değer yoktu. Ona rağmen, biz bir de o cepheden vurduk, o duruma biraz getirdik ve sizin bir umudunuzu kırdık. Bütün bunlar yaşam sorusuna bir cevap teşkil etmektir. Ben kendimden hâlâ utanıyorum, nereye bakarsam bakayım bu ne rezalet, bu ne toplumu, bu ne tarihidir, bu ne ülkesidir, bu ne aklıdır, bu ne bireyleridir, bu ne kişilikleridir, bu ne karısıdır, kocasıdır, çocuğudur, arkadaşıdır, ne ahbabıdır, hemşerisidir, deyip utanıp gidiyorum. Elde tutulacak çok az şey var. Ama şimdi size bakalım o kadar beğeniyorsunuz ki kendinizi, burnunuzdan kıl almak mümkün değil. Büyük ayıba tutku derecesinde bağlısınız.
Düşünün yalvarmayan, tenezzül etmeyen, insan onuruna sonuna kadar bir bağlı tip var mı içinizde? Kendini yere atmayan, temel değerler konusunda taviz vermeyen ve bu anlamda kendini tanıyabilen, teşhis edebilen, ağlamayan bir tip var mı? Ya da aptal aptal sallanıp durmayan bir tip var mı? Ondan sonra da kendinize militan sıfatı yakıştırmanız büyük yanılgıdır. Biz bunları aşmak zorundayız.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER