NASIL YAŞAMALI (38.BÖLÜM)
Özgürlük Savaşla Yaratılır;
Savaşa korkunç yaklaşımlar var. Burada da savaşı temellendirdik. Çünkü her şey onunla çözümlenebilir. Savaş bir tanrı gibi. Tanrıya ne kadar tapınırsan savaşa da o kadar tapınacaksın, hatta bir savaş tanrısı, savaş tanrıçası gibi olacaksın. Şu anda bizim en büyük tanrılarımız savaş tanrı ve tanrıçalarıdır. Kimdir bunlar? Savaşı zaferle kapatacak olan kişilikler, önderliklerdir.
Savaş tanrısı olmak ne demektir? Bütün bunları düşünmezseniz, siz yaşamı nasıl kurtaracaksınız? Başınıza her gün düşman uçakları gülle yağdırıyor. Büyük savaş kahramanlığınız olmazsa, aşkınızı nasıl kurtaracaksınız? Tarihe bakın, gafil kraliçeler, gafil krallar nasıl gitmiş! Sizin bırakalım kraliçe ve kral olmanızı sıradan bir asker olma gücünüz bile yok. Şimdi ben bunları söyledim diye kendinizi öldürecek misiniz, “vay gururuma dokundu” mu diyeceksiniz? Acı gerçek böyle. Tanrıça olmanız için çok büyük savaş vermeniz gerekiyor. Feodal entrikacı tanrıça olmamak için mücadele etmeniz gerekiyor. İşte benim karşımdaki kadın biraz da böyleydi. Sanki ben kralım veya kral olmaya gidiyorum bir kraliçe eksik. Kralları yaratan kişi! Kaldı ki iş böyle de ele alınmıyordu. Hatta (sanıyorum böyle bir değerlendirme de oldu) Fransa'da bir hikâye varmış; bir kral var, bir de kralları yaratan kişi... Bir baktım ki benim arkamda güya beni yaratan kişi rolünde! Bu kişinin bırakalım kral yaratmasını, sıcak sudan soğuk suya elini değdirmezdi. Beni bir köylü yerine koyalım.
Örneğin çok çalışan, muazzam emek sarf eden bir köylü. Güya o arkadan benim ipimi elinde tutan bir ağa, bundan daha da kötü bir kadın yanaşması. Bütün erkekliğimize bu temelde yanaşıyor. Mahareti nedir? Zekiymiş, kurnazmış, kadınmış! Tabii bu toplumda oldukça da etkili olmuş bir yaklaşım. Birçok kişiyi sömürgeciler böyle yönetmiş. Ağalar köylüleri böyle yönetmiş. Kadın entrikacılığı erkeği böyle yönetmiş. İşte bütün bu hünerleri birleştirerek beni de yenecek! Benim ne olduğumu sonra gösterdik. Beni nasıl yönetirler? T.C. beni nasıl yönetir? Devlet halen beni kontrol altına almaya çalışıyor. Bakalım kim kimi kontrol altına alıyor. Görüyorsunuz ki, hayli dallı-budaklı fakat çok önemli hayat hikayemi dile getiriyorum. Madem özgürlük, madem güzellik istiyorsunuz işin doğasında bu gerçekler yatıyor. Kimi endişeleniyor, kimi tıkanıyor. Kızlarımız-erkeklerimiz her gün kendilerini ortaya koyuyorlar. Bu yürekler acısı. İyi ki biraz yolu yordamı belirlemişiz. Sizi fazla ağlatmıyoruz. Yoksa haliniz ağlanacak kadar zavallıca. Savaş tanrıları böyle olur mu hiç? Büyük komutanlar böyle olur mu hiç? Militanlar böyle olur mu hiç? Ben bile bu halimle halen “acaba durumları kurtardım mı, kurtarmadım mı” diye kendime soruyorum. Kızlar var mesela, “onların arkadaşlığını layıkıyla yapıyor muyum, yapmıyor muyum” diye soru soruyorum. Kendimi sürekli ayarlıyorum: “Bir kadınla ilişkiden tutalım güzellikle, savaşla, geçmişle ve günlük olarak yaşamın her şeyiyle bağlantısı nasıl olabilir” diye düşünüyorum. Aksi halde kendimi yitiririm. Yitirirsem ufak bir açık versem, irade noksanlığı göstersem, bu, örgüte ve halka mal olur, zararı orada ortaya çıkar. Yani çekmesem bir türlü, atsam bir türlü; bir ağa gibi dayansam bir türlü, bir köle ruhlu gibi dayansam bir türlü. Bunlar büyük sorunlardır.
Düşünün ben de çok etkili bir kişi durumundayım. Oldukça da kendini özgür götüren, iddialı bir tutum sahibi olan biriyim. Her gün komutanlarımızdan haber geliyor; “kızları hizmetçi gibi kullanıyor, birisinin emrine girmiş, güdülerine teslim olmuş, yoz ilişki geliştiriyor” diye rapor üstüne rapor geliyor. Öyle midir değil midir, bu ayrı bir durum ama eskiye boyun eğdikleri açık. Şimdi siz düşünün biraz. Benim durumum biraz daha farklı. Bana göre, kadınla ilgili bir eğilim geliştirmek istiyorsan bu özgürlükle bağlantılı olmalıdır. Bu kişiliklerin özgürlük savaşımına ne verdin ne istiyorsun onlardan? Köle bir kadını mal gibi almışsın yanına, “utanmıyor musun” derler adama. Partinin bir kızını doğru-dürüst örgütlemeden, bilinçlendirmeden, onu kendine alet edersen utanmaz mısın bundan? Bizim yöneticilere soruyu böyle sormalıyım. Onu köle gibi yanında tutsan da utanmaz adamsın; çünkü onu bir özgürlük savaşçısı olarak biz çektik yanımıza, alanımıza. Şimdi kız için de kadın için de bu geçerlidir. Yanımıza özgürlük savaşçısı olmaya geldi.
Fakat dişiliğiyle bizi düşürmeye veya bizi böyle etkilemeye geldi mi, o da çok çirkin bir durumdur. Mutlak anlamda özgürlük için kendisine bir imkân yaratmak, partiden güç almak için geldi. O zaman bunun için kendini eğitecek, örgütleyecek, mutlaka iyi bir özgürlük savaşçısı olacak ki, sevilebilsin, yüzü tutacak bir hal alsın. Bunlar söz verdiğimiz hususlar değil mi? Doğru-dürüst her hangi bir marifeti yok, savaşa ve örgütlemeye nasıl yaklaştığı belli değil, bir bela. Her an cinselliğiyle veya kadınlığıyla etkilemek istiyorsa, bu bir suçtur. Kadınlığını veya cinselliğini böyle kullanırsa, bu çok tehlikeli ve ajanlık olur. Erkek daha tehlikelidir. O da her an bu etkiyi yaşayabiliyor ve “dayanamadım, kadını böyle kullandım” diyor. Kadını böyle kullanan bütün erkekler de düşmüştür. Bunun sonucu birlikler, bölük bölük, takım takım birimler imhaya terk edilmiştir. Yani bir kadının yaklaşımı uğruna bu kayıplar yaşanırsa, bu tarihimizin en gerici şekilde tekrar hortlatılması demektir. Eskiden bir kadın için bir adam öldürülürdü, sen bir takımı öldürmüşsün. 50-100 tane örnekleri var. Halen bazıları bunu gizli yaşıyor, açığa çıkmayan bir sürü durum var. Ben bir tek şartla kadınlı-erkekli kalınabileceğini kabul ederim; mutlak anlamda bilinçte ve ilişkide siyasal patlama. Yani örgütlenmede ve eylemde gelişme varsa ve bu da günlük olarak kendini kanıtlıyorsa, o zaman buna rıza gösterilebilir. Kadın gelip her türlü göreve talip olabilir ve farklı cinsler olduğu için ayrım yapmadan her türlü görevi de alabilir, eşitlik böyle gerçekleşir. Her türlü görevlendirmeye dahil olsun, ama bunun ölçüleri var. Ordu ölçülerine, parti ölçülerine uyacak. Bu ölçülere uyduktan sonra bunun mantığını, cesaretini, yönetim kabiliyetini sergileyecek. Bu durumda komutan da olsun, niye olmasın? Niye hep erkek yönetsin ve kadın da hep yönetilsin? Tersi eski sömürülme veya eski ezilme döneminden kalma bir tavırdır. Bizde yarı yarıya olmasın ama en azından gücüne, yeteneğine göre kadın da yönetici olabilsin. Eğer hiç yoktur dersek, o zaman bunlar köle veya cins olarak fazla özgürleşmeyecek doğal bir özellikle yaratılmışlardır! Öyle değilse, o zaman eşitliği göze alacağız.
Bütün bu hususlar aslında çok kapsamlı bir tartışmadan da öteye uygulamaya kavuşturmamanız sizin görevlere ne kadar yetersiz yaklaştığınızı gösteriyor. Kaldı ki, işin bir de onur kısmı var. Görevlerde başarısız olacaksın, eğitim, örgütlenme ve savaşı fazla geliştirmeyeceksin ama tenezzül edeceksin! Bu olmaz. Rahatsız olan oturabilir. “Vay duygularım var, vay aşkıma uzanmak istiyorum, vay anama-babama, hatta çocuğuma, karıma-eşime ulaşmak istiyorum” gibi sözler benim için gerçekten onursuz laflardır. Devrime kalkan kişilikler, bu lafların fazla geçerlilik ifade etmediğini bilirler. Bunların içeriği, anlamı yoktur. Her şey kılıçla biçiliyor. Diyelim adam seni imhaya çalışıyor, bu durumda nerede kaldı senin aşkın, duyguların! Öncelikle iş, bu büyük eylemi sonuca bağlamaktır. Siz bunları çok rahat düşünüp yerli yerine oturtabilirdiniz. Yani insan onuru bu tür tutumları kaldıramaz. Yanımdaki kadın veya yanımdaki erkek görevlerine bağlı değilse, görevlerini dört elle yerine getirmiyorsa, ben niye ilgi duyacağım! O zaman gerçekten sizin onurunuz, gururunuz kırılmıyor mu? Hatta gizli fırsat bulduğunda, “ilişkiyi derinleştirelim” dersen, o zaman sen bir alçaksın ve giderek hainleşirsin. Benim kendime uyguladığım bazı ilkeler var. Eğer işler bir gün sağlam gitmezse, kesinlikle bırak etrafımı yanıltmayı, öncelikle kendimle uğraşırım. Bir dostun veya bir yoldaşın yanına gidebilmek için önce kendimi çözmem lazım. Başarıyı önce biraz yaratacağım ki, yüzüm tutsun. Bu bir sınama ve kendinizi böyle sınayacaksınız. Kadın konusu da böyledir.
Görevlerde kendini sına, ne kadar yaman savaşçı olduğunu kanıtla, ondan sonra kadınla saygı temelinde konuşmaların olabilir. Kadın da biraz kendini kanıtlamasıyla ancak saygıdeğer bir tutumun sahibi olabilir. Bu onur konusudur; bizim kişilik, namus anlayışımızdır. Bunlar olmadan yüz yüze bakılamaz, bir yerde kalınamaz, hele güdülerin ayaklanmasıyla, bilmem zaafların hortlatılmasıyla, tutkuların, bilmem neyin kendini dayatmasıyla ilişki kurulamaz. Yine de sizin için doğrusu buradadır. Kesin kadın da yanımızda olmalı, kesin aşk da olmalı, kesin sevgi de olmalıdır. Ama kanunları, kuralları, zemini de böyledir. Bunu anla_malısınız ve uygulamalısınız. Hele devrimciler bundan kesin sorumludur. “Senin böyle dediğin Kürt zor çıkar ortaya veya böyle devrimci bizde zor bulunur” denilebilir, ama diğeri de belli ve kaç para ettiği de ortadadır. Ölmüş, bitmiş, elinden hiçbir iş gelmiyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER