FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-11.BÖLÜM
4. Halk Savaşında Kır-Şehir Diyalekiği ve 1971 Direnişi
Devrimci Halk Savaşı’nda kır-şehir diyalektiği, 1971 deneyimi üzerinde durabiliriz. Dünya halklarının 20. yüzyılda geliştirdikleri savaşlardan söz edebiliriz, örnekler oluşturabiliriz. Çünkü belirttiğimiz stratejik hususlar, sadece şimdi gündeme gelen bir konu değildir. Sadece bizimle ilgili bir husus da değildir. Aslında eskiden beri tartışılan, bütün ülke deneyimlerinde gündemleştirilen, tartışılan hususları oluşturuyor. Halk savaşları stratejileri içerisinde her zaman böyle tartışmalar yapılıyor. Genel bir anlayış olmakla birlikte, farklı yer ve zamanlarda bu tartışmalardan biraz farklı boyutlar da öne çıkıyor. Aslında her zaman her yerde geçerli bir ortak görüş de yoktur, ama savaşın kırda ve şehirde gelişim sorunu baştan beri hep tartışılan bir sorundur. Her iki alan da baştan beri hep önde olan alanlardır. Hiçbir stratejist bu iki alanı reddedemiyor. Tartışmalarda birini esas alıp diğerini yok sayma durumu yaşanmıyor. Aslında ‘hangisi daha öncelikli, hangisi ikincil planda geliyor?’ biçiminde önem boyutu tartışılıyor. Hangi alan daha çok stratejik öneme sahiptir, biçiminde bir tartışma yürütülüyor. Öncelik ve önem boyutu düzeyinde bu tartışma vardır. Yoksa tek boyutlu yaklaşım yoktur. Devrimci Halk Savaşı ile uğraşan hemen hemen hiçbir stratejist tek boyutlu ele almıyor. Sadece kıra dayalı bir halk savaşı tanımlaması yoktur. Sadece şehre dayalı da yoktur. Önem ve öncelik verme var, ama sadece oraya dayalı olarak da yoktur.
Böylesi tartışmalar nereden gündeme geliyor? Tabi ki, bir stratejik tartışma olarak gündeme geliyor. Nereden başlanmalı, nereden doğulmalıdır? Hangi adım nerede atılabilir? Sorun biraz ayakta kalıp kalmama sorunu oluyor, oradan ileri geliyor. Her yerde aynı düzeyde gelişme ya da her yerde ayakta kalma da olmuyor. Eğer ülkesine göre, düşmanına göre, zeminine göre, zamanına göre iyi tespit edilmezse kaybetme tehlikesi oluyor. Çünkü ters ele almalarda böyle bir durum da yaşanabiliyor. Aslında uzun süreli savaşlar açısından en çok öncelik verilen kırsal alanlar oluyor. Özellikle dağlık kırsal alanlar daha fazla stratejik değerde görülüyor. Kırsal alanı önemli görme, öncelik verme durumları vardır. Bunda daha çok dağda yaşamanın ve hareket etmenin zorlukları rol oynuyor. Düzen orduları bu zorluklara dayanamıyorlar. Eğer devrimci kuvvetler söz konusu zorluklara dayanabilen, o zorluklarda hareket edebilen bir pozisyon kazanırlarsa dağa dayanmak, devrimci güçlere avantaj sağlıyor. Eğitimle, direngenlikle dağa dayanma gücünü devrimci kuvvetler gösteriyorlar. Böylece düşmanın teknik ve sayı üstünlüğünü kıra dayanmanın gücüyle ve başka etkenlerle de dengelemeye çalışıyorlar. Mesela eğitimin gücüne, gizli hareketin gücüne, düşman denetimi dışında olmanın yarattığı güce dayanarak dengelemeye çalışıyorlar. Fakat toplumsal yoğunlaşmaların şehirlerde olması, devlet iktidarının merkezinin hep şehirlerde bulunması sonuç ve zafer kazanma açısından, şehirlerin stratejik önemini öne çıkartıyor. Şehre inmeden, şehirde bir mücadeleye dönüşüp sonuç almadan, sadece dağdaki savaş ve çatışmalı durumla zafer kazanma çok gerçekçi ve geçerli gözükmüyor. Bu konuda tartışmalar muhteliftir. Bazı stratejistler sadece dağı inceliyorlar. Bazı stratejistler, başlangıcı şehirden yapıp, şehirden dağa taşınmayı öngörüyorlar. Bazıları dağdan adım adım kurtarılmış alanlar yaratarak şehirleri kuşatmayı stratejik yaklaşım olarak öngörüyorlar.
Tarihsel süreci bir yana bırakırsak bu konuda 20. yüzyıl deneyimlerinin içerdiği önemli dersler var. Örneğin, Yunanistan’da faşizme karşı savaşın tecrübesi incelenebilir. Büyük bir ordulaşama vardı, büyük savaş verdiler. O savaşlar, bildiğimiz kadarıyla dağ-ova-şehir bütünlüğü içerisinde yürütülüyor. Anti-faşist direnişler açısından bakıldığında Franko faşizmine karşı direniş, bütünlüklü ele alındı ve yürütüldü. Daha çok da sömürgecilikle, anti-sömürgeci mücadele ile anti-faşist mücadele içiçe geçti. Faşist, sömürgeci diktatörlüklere karşı, Ulusal Kurtuluş Savaşları verildi. Anti-faşist savaşlardı. Bu savaşlar kırda, şehirde birlikte yürüdü. Birçok yerde anti-faşist demokrasi cephelerine de kavuştu. Çin’de kırsal savaşı daha çok önemsediler, ama Çin’in kırsalı zaten çok daha büyüktü. Aslında bir çok şehri de içine alıyordu ve buna kırsal hareket diyorlardı. Onlar daha çok faşist-sömürgeci sistemin odaklandığı merkezlerin uzağında kalan zeminlere ‘kır zemini’ diyorlardı. İçinde şehirler de köyler de vardı. Latin Amerika, şehir savaşını biraz daha çok öne çıkardı. “Şehir gerillacılığı” kavramını onlar geliştirdiler. Afrika’da böyle bir belirginlik yoktu. Afrika’da şehir ve köyün iç içe olmasından dolayı öyle belirgin bir yanı olmadı. Uzak Asya’da bütünlüklü bir mücadele verildi.
Şimdi ise böyle bir tartışma en çok Türkiye’de ortaya çıktı. Türkiye deneyimi gerçekten de ciddi bir biçimde değerlendirmeyi gerektiriyor. Şimdi yaptığımız tanımlamalara, değerlendirmelere ışık tutucu boyutları var. Mesela bir yanı Dev-Genç’ti. Dev-Genç yaygın kitle hareketiydi, üniversiteler düzeyinde gençliğin kitlesel direnişiydi. Fikir Kulüpleri Federasyonu ile başladı, sonra kendisini Devrimci Gençlik Federasyonu’na dönüştürdü. Temel eylem biçimleri yürüyüş, gösteri, mitinglerdi. Bu eylemleri gençliğe ve halka yaptırdılar, fakat askeri darbe olup, faşist diktatörlük işbaşına gelince de içinden faşizme karşı devrimci silahlı direnişi geliştiren gruplaşmalar, örgütler ortaya çıktı. THKP-C, THKO, TİKKO gibi örgütler var oldular. Bir tarafta gençliğin kitlesel örgütü olarak Dev-Genç, diğer tarafta ise faşizme karşı silahlı direniş hareketi olarak THKP-C, THKO, TİKKO gerçeklikleri var oldu. Bunlar birbirinin çok uzağında, dışında olan gelişmeler değildi, çok iç içe olan gelişmelerdi. Birlikte var oldular, ortaya çıktılar. Daha doğrusu peşpeşe rol oynadılar. Önce Dev-Genç rol oynadı.
Aslında o dönem diğer ifade ettiğimiz örgütlerin oluşum ve hazırlık dönemiydi. Ne zaman 12 Mart 1971 faşist askeri darbesi oldu, kitle eylemlerini durdurdu, Dev-Genç’i suçladı ve kapattı. O zaman kitle eylemliliği baskı karşısında geri çekilince, bu sefer Devrimci Gençlik Hareketi içinden doğan, gerillayı esas alan, devrimci şiddet yöntemini kullanan örgütler öne çıktılar. Kitle direnişini devraldılar ve Devrimci Halk Savaşı çizgisinde devam ettirmeye çalıştılar. Bu mücadeleyi önderlikleri katledilinceye, ezilinceye, örgütlenmeleri dağıtılıncaya kadar sürdürdüler. 1973 yazına kadar aynı düzeyde mücadeleyi devam ettirenler oldu. Bir anlık bir patlama değildi. Bir parlama hareketi olarak yalnız başına öne çıkıp rol oynamadılar, sürdürdükleri mücadele belli bir süreye yayıldı.
Türkiye’de “kır-şehir” tartışması çok canlı ve sert biçimde yaşandı. Teorik kavramlar çok ciddi tartışılmıştı. Özellikle Marksist Klasikler, Türkçeye yeni çevriliyordu, bu temelde yoğun bir bilinçlenme vardı. Diğer yandan Vietnam’da, Küba’da, Afrika’nın Agola, Mozambik, Gine gibi ülkelerde insan yerine bile konmayan, “yamyam” diye ifadelendirilen siyah derili insanlar bilinçlendiler, örgütlendiler. Avrupa’nın en büyük gücüne sahip sömürgeci devletlerine karşı savaş ilan ettiler, zaferler kazandılar. Diğer yandan ise Muzaffer Ulusal Kurtuluş Hareketlerinin etkisi vardı.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER