TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (150.BÖLÜM)
Yeniden bizdeki tiplere dönebiliriz. Bunlar karşılayabilecekleri ölçüde ihtiyaçlarını karşılamak gibi bir tutumla, önderliğe karşı ikiyüzlü bir bağlılık gösterisinde bulunuyorlar. Bunu çok somut olarak gördük. Bazıları ileri düzeyde bizimle çalışıyorlardı. Bunlardan herkese karşı komploya yönelmekten başka bir sonucun çıkmayacağı görüldü. Bunlar fırsat bulsalardı, hem doğrudan, hem de dolaylı komplolara girişeceklerdi. Çoğu bunu dolaylı yapıyordu. Tamamen yalan ve sahtekarlık üzerinde yükselen bir komploculuğu geliştirmek istiyordu.
PKK önderlik gerçeği yetkin bir temelde incelenirse, PKK’nin önderliksel gelişmesinin önemli dönemeçlerinde bu tür durumların yaygınca yaşandığını görmek zor olmayacaktır. En çapulcu, en iktidarsız ve köle kesimler birdenbire özgürlük delisi oluyorlar. Bunların bu temelde önderliğimize bağlılıkları sahte esaslara dayanıyor. Biz her gün kendilerine önderlik olayına ilişkin yaklaşımlarını, en azından bizim kadar hassas ele almaları gerektiğini söylüyoruz. Deneyimimizi göz önüne getirerek ve fazla sapmayarak bunu yapın diyoruz.
Çünkü bizdeki sınıf zemini yoğun bir biçimde hata yapmaya ve sahteliğe götürmektedir. Tabii bütün bunları hala sizin için söylüyoruz. Zaten savaşı basit bir olay sanıyorsunuz. Savaşçılıkta, adeta kılı kırk yararak bu işe mükemmelce sarılma gibi bir derdiniz pek yoktur. Çoğunlukla bunun tersi yapılmaktadır. Hızla bu tür klikler ve çetelere kul köle oluyor ya da onların karşısında bir pasif savunma durumunda kalıyorsunuz. Bu savaşçılık değildir, aslında bu PKK değerlerinden vazgeçmektir. Devrimcilikte iddialı yaşamak bu olabilir mi? Militanlık böyle olur mu? Dikkat edilirse, bizim bunlara karşı tutumumuz sınırsız açıklamalarda bulunmak, netleştirmek ve yol göstericilik olmaktadır. Bu anlayış ve tutum, olumlu yönde bir düzeltmeye olanak sunmaktadır. Yine de bunlar tutumlarına devam ediyorlar. Bu kadar insanın düşürülmesi ve bitirilmesi karşısında kendilerine yapılan uyarıları, sözümona bir tehdit olarak görüyorlar. Bize nasıl böyle söylersin diyorlar. Biz çoğuna olanak sunduk; onlarca defa özeleştiri yaparak kendilerini düzeltme olanağı tanıdık. Onlar kendileri için bunu bir hakaret ve iktidarlarını frenleme tutumu olarak değerlendiriyorlar. Kendileri iktidardadır ya, başlarındaki sevda çok büyüktür. Çok önceden de böyleleri vardı. Günlük olarak karınlarını doyurmamış olsaydık, aç kalacaklardı. Nerede kaldı sizin otoriteniz ve iktidarınız?
Avrupa’da ortaya çıkan gelişmelerde çok belirgindir: Aynen, “darbe yaparak partiyi ele geçirdik” diyorlar. Ama darbe yaptıklarını kim gördü? Halk yığınları bunları görürlerse lime lime edeceklerini söylüyorlar. Bunlar birkaç kişidir ve nerede oldukları da bilinmiyor. Darbe yaparak iktidarı ele geçiren böyle davranabilir mi? Ama bunlar hep aynı kişiliğin temsilcileridir. Bunlar iktidarı ele geçirmeseler de, onun hayalini kafalarında mükemmel kuruyorlar. Kendileri iktidar sevdalısıdır. Darbe dedikleri şey de çapulculuktur; varsa örgütün parasını alıp kaçmaktır; örgütün kadrolarını zor duruma düşürme, ihbar etme ve hapse attırmadır. Onlar böyle darbe yaptılar. Kitlesi ve çalışmalarıyla parti, eskisinden daha çok önderliğe bağlıdır. Örneğin, buradaki her türlü düşürme yöntemlerine rağmen, bu alanı ele geçirebildiler mi? Onlara göre ele geçirilmiştir. Kendilerini buna inandırmamış olsalar, partinin talimatlarına ve bunca tecrübeye rağmen, böyle davranabilirler mi? Bir kadromuz partiyi tanımadı diyelim; o zaman bunlar bir kenarda oturur ve kendilerine göre keyiflerine bakarlardı. Ama yapılan şeylerin bununla ilgisi yoktur. Bunlar hiçbir değer yaratmadan ve partinin yarattığı değerler üzerinde sırtını emperyalist ağababalarına dayayarak, iktidarı ele geçirdik diye en alçakça bir durumu yaşıyorlar. İnsanlarımıza bir çöp kadar değer vermiyorlar.
Silahlarını partililere doğrultuyorlar. Ben şimdiye kadar silahı elime bile almadım. İnsanların bulunduğu bir ortamda silahı tek bir arkadaşa bile çeviremem. Namludan çıkan merminin havayı dövmesi için ne gerekiyorsa onu yaparım. En az on kez sağıma soluma bakarım. İnsan bir yana, silahın zarar verebileceği bir şeyin olup olmadığını araştırırım. Sorumlu bir kadro da daha başından bunu en detaylı bir biçimde göz önünde bulundurmak zorundadır. Kişi, karşıdakini bilinçli ya da kasten hedeflememiş olabilir. Ama yoldaşlarına bağlılık konusunda hassas olmalı ve onlara zarar vermemelidir. Bunu bir tutum olarak kendisinde somutlaştırmalıdır. Bu bir militan tarzıdır ve mutlaka ulaşmamız gerekir. Ama karşımızda duran mantık ve kişilikte bu yoktur. Bu olay semboliktir diyoruz. Bu tiplerin bütün yaşamları boyunca Kürdistan insanına hiçbir faydası olmamıştır. Bunlar çalıp çırpmış, hırsızlaşmıştır. PKK ile birlikte yol aldığı süre içinde, daha fazla çalıp çırpmayı bir mantık ve kişilik yasası haline getirmiştir. Bunun için muazzam tahribatlar yaratmıştır. Fiziksel imha sadece bunun yüzde biridir.
Özellikle emrederek, karar çıkartarak, olumlu parti zemininin meşruiyetini yerle bir ederek, parti taktiğini her gün çiğneyerek böylesi cinayetlerin yüzlercesini işlemektedir. Bu onun küçük bir parçasıdır. Hep öyle yaptığı ve öyle alıştığı için, “Bir karış yakınına atarım, hiçbir şey olmaz” demiştir. Onun bütün yaşamı bundan ibarettir. Neden içinizden bir kişi bu tür bir tutuma girmemektedir? Neden herkes havaya ateş ederken, bu adam grubun içine ateş açmaktadır? Tesadüfi olsa ve bilinçli olmasa da, şimdiye kadar böyle alışmıştır. Değerlere hep bu biçimde saldırmış ve yıpratmıştır. “Burada yüz kişiyi kuşkulu ilan eder, ardından da asarım” demeyi bir alışkanlık haline getirmiştir. Bu durum son olayda çok somuttur. Bu tutum her açıdan sinsi ve komplocu bir tutumdur. Bu tutumlar ülke zemininde de sergilendi. Biraz mantıklı davranan insan, işlerin böyle olamayacağını ve insanları böyle kullanmanın, onları harcamak anlamına geldiğini bilir.
Nitekim buraya gelen bazı arkadaşlar ortamın boğucu hale getirildiğini söylediler. Ben ortalığı epeyce düzelttim. Siz daha da tehlikelisini görmeliydiniz; öyle ki, kendisinden kuşkulanmayan adam kalmamıştı. Sadece ajanlık ithamı altında tutulmak anlamında değil, daha başka nedenler yüzünden sağlam bir adam bırakılmamıştı. Evet, ajanlar da olabilir. İnsan bir çırpıda ajanları açığa çıkarabilir mi? Oysa insanlara anında ajanlık damgası vurulmuş ve adeta bir tanrı buyruğu gibi bunu kabul etmeleri istenmiştir. Kişiliği ve tutumu böyle olan bir kişinin silahı da rahatlıkla buraya savrulur. Gerçekte burada bir dehşet durumuyla karşı karşıyayız. Adam bütün yaşamı boyunca hep vurup kırmış, döküp dağıtmış, küfretmiş ve bununla da yetinmeyerek en sonunda değerli bir yoldaşımızı şehit etmiştir.
Dolayısıyla bu sorunu daha köklü bir biçimde ele almaya çalışacağız. Bütün iyi niyetimize ve harcadığımız çabalara rağmen, bunlar yola gelmemektedir. Bunlara hizmetin en iyisi sunuldu. Kendilerine kusursuz bir biçimde hizmet edildi. Bunun karşısında küçük de olsa bir geri adım attılar mı? Hayır. Tersine mülayimce ve sinsice en hassas yerimizden vurdular. Bir düşman öğesine bu hizmeti yapmış olsaydık, eminim ki sonuna kadar bizimle yol alırdı. Bazı ajanların bu tür istemleri vardı; biz bunları fazla dikkate almadık. Düşman cephesinin bir sorumlusunu tutalım, buraya getirelim ve kendisine böyle hizmet edelim; o zaman bu adam savaşta sonuna kadar bizimle beraber yol alabilir. Bunun örnekleri de vardır. Düşmanın konumunu göz önüne getirdiğimizde, bunların konumunu biraz daha iyi kestirebiliyoruz. Kürdistan’ın bir harabeye dönmesinin ve namussuzların cirit attığı bir zemine dönüşmesinin nedeni budur.
Çünkü her yerde sömürgecilik vardır. Ama hiçbir sömürge ülkede, bizde olduğu kadar namussuzluk cirit atmamıştır. Hiçbir yerde bizde görüldüğü kadar sapık mantık ve kişilik yoktur. Çok acı bir gerçek olsa da, Kürdistan devriminin gelişmesinde bu kişiliklerin varlığı ve uygulamaları ortaya çıkabilmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER