NASIL YAŞAMALI (2.BÖLÜM)
Sömürgecilik sanatın da düşmanıdır Sömürgecilik, aynı zamanda sanatsal katliamı da gerçekleştirmeye büyük özen gösterir. Kürdistan'da her düzeyde yapılan katliam, önemli oranda sanatın katliamını da gerçekleştirmiştir. Fakat sanat, biraz ruhla ilgili olduğu ve daha çok canlı, yaşayan bir kategoriye girdiği, yine manevi yanı ağır bastığı için, maddi koşullardaki kadar katliamı kabul etmez veya boşa çıkarır. Sanatın böyle bir özelliği de vardır. Dolayısıyla Kürt toplumunda, halk gerçeğinde kimliğin az çok sanatla devam ettirilmesi anlaşılırdır.
Özellikle folklor ve müziğin, ulusal kimliğin ayakta kalan belirgin biçimleri olması bu nedenledir. Ancak sanatın birçok etkinliği çarpıtılmış, asimileye uğratılmıştır. Böylelikle hâkim ulusun sanatı için kullanılan bir araç olmuştur. Sömürgeci egemenlik, aynı zamanda bir sanatsal egemenliktir. Bu da ifadesini, öncelikle halkın sanat gerçeğini yaşatmama, çarpıklaştırma, kendine mal etme, tanınmaz hale getirme, ardından kendi sanatını ezilen halkın sanatıymış gibi gösterme yaklaşımında bulur. Yine sömürgecilik tüm resmî kurumlarda ve özellikle devlet gücüne dayanarak, bunu ezilen halkın duygu dünyasına, ruh dünyasına şırınga etmek ve “sen aslında hâkim ulustansın, onun gibisin, farklı bir kimliğin yoktur” kanısını uyandırmak için muazzam bir egemenlik geliştirmiştir. Bu yönüyle de hâkim ulus kendini benimsettiği oranda, bir ulusun imhası tamamlanır. Böylece ulusal kimlik silinir, hâkim ulus kimliği egemen kılınır. Nitekim bu, Kürt gerçeğinde en çok ilerlemiş bir husus durumundadır. Bu nedenle hâkim ulus gerçeğine karşı çok az bir direnme vardır. Tabii bu da sömürgeciliğin ne kadar ilerlediğini gösterir. O halde, sanatsal alanda sömürgeciliğe karşı mücadele küçümsenemez. Yine sanat alanında çok sınırlı da olsa, ulusal kimliğin bazı yönleriyle varlığını sürdürmesi, ulusal kurtuluş mücadelelerinde önemli bir çıkışa temel de teşkil edebilir.
Başlangıç dönemlerinde, özellikle kültürel-sanatsal faaliyetler uluslaşmaya, ulusal mücadeleye katkıda bulunur. Belli bir döneme kadar da oldukça bir rol oynar. Fakat siyasal-askeri şiddet olmadan, kültürel-sanatsal mücadelenin fazla bir anlam ifade etmeyeceği, işlevini tamamlamayacağı da çok açık görülür. Kürt aydınlarının veya ilkel milliyetçilerin, sanatı bu anlamda doğru değerlendiremeyen yaklaşımlarından bahsedilebilir. Sıradan bir sanat, kültür, edebiyat faaliyetini ulusal kurtuluşçulukla, özellikle siyasal-askeri görevlerle karıştırdıklarını veya bu yönlü görevlerini görmek istemediklerini, sanata da hakkını veremediklerini, bir karışıklığa yol açtıklarını iyi biliyoruz. Devrimci mücadelemizin gelişmesiyle birlikte sanatın hem devrimdeki işlevi açımlanmış, hem de yanlış anlayışların devrimdeki olumsuzlukları teşhir edilmiştir. Sanatın rolüne gereken ağırlık verildiği gibi, bunun oportünistçe kullanılmasına karşı da gereken eleştiriler yapılmıştır. Bunun ne kadar doğru olduğu, yükselen devrim mücadelemiz içinde sanatsal gelişmenin bir çığ gibi büyüdüğü, bunun yanında sanatsal alanın siyasi-askeri alana etkisi kadar, bu alanların da sanatsal alanı etkilediği ortaya çıkmıştır. Bu anlamda sanat etkinliği, devrimci işlevine doğru temellerde kavuşturulmuştur.
Yüzyılın başından beri, hatta daha öncesinden sanatsal düzeyde sağlanmak istenen ulusal kimlik dev gibi bir sıçramayı, ancak siyasi-askeri bir mücadele ile ortaya çıkarmıştır. Ama bunun yanında sanatın da işlevi azalmamış, tam tersine daha da artmıştır. Öyle ki, bugün Kürdistan devrimi en önemli bir altüst oluşu yaşarken, savaş bütün kitleye mal olup derinleşmeyi, her sınıf ve tabakayı kapsamına almayı sürdürürken, sanatın işlevinin azalması şurada kalsın, daha da arttığını ve somut bir ihtiyaç haline geldiğini görmekteyiz. Halk yığınları, devrimci müzikle, folklorle, resimle daha canlanır bir duruma gelmekte ve daha iyi bir yaşam biçimine kendilerini adapte etmeye çalışmaktadırlar. Yani bu anlamda fiilen bir sanatsal devrim de yaşanıyor.
Fakat buna rağmen bunun kendiliğindenciliğe terk edilemeyeceği, tam tersine çok köklü bir sanat çizgisine ve onun pratik çalışmasına ihtiyaç olduğu açıktır. Dolayısıyla mevcut eksikliklerin giderilmesi için adeta bir sanat cephesini yaratmak gibi bir çalışmaya yönelmek hem ihtiyaçtır hem de bu oldukça devrimci gelişmeye katkı teşkil edecek bir sahadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER