FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-37.BÖLÜM
13. Şehir Savaşının İki Boyutu: Silah ve Ateş YPS ve DGH
Doğru temelde devrimci şiddet şehirde nasıl geliştirilir? Kim uygular, nasıl uygular denilirse, onun için de iki temel alan belirlemiştik. Kuşkusuz kitle serhildanları, demokratik siyaset, hepsi önemlidir. Ama 2018 yılı faşizmi yıkma hamlesinde bu iki alanın güçlü ve etkili bir biçimde işletilmesi lazım. Neydi bunlar? Bir; özsavunma. İki; kitle şiddeti. Birisi YPS, diğeri DGH’dir. Örgütlenme olarak bunlar tanımlandı, örgütlenmeler ortaya çıkarıldı. Geçen dönemde olumlu-olumsuz deneyimler yaşandı, derslerini çıkarıyoruz. Koşullara uygun olmayan yanlarını gözden geçirerek gerekli düzeltmeler yapılarak, yeniden örgütlendirildiler ve hazırlandılar.
Artık 2018 yılında aktif olma, harekete geçme, rollerini oynama konumuna geldiler. Şehirdeki devrimci şiddet gücünü de böyle göreceğiz. Bu iki gücü birbirine alternatif görmek olmaz. Biri diğerinden ayrıymış gibi değerlendirmek olmaz, aynılaştırmak da olmaz. Ciddi bir dayanışma içerisinde birbirini tamamlayan, birlik ve beraberlik içerisinde iki alanı da örgütleyip en üst düzeyde eyleme geçirmeliyiz. Kesinlikle bu gereklidir. Kitle ve demokratik siyasi çalışmalarımız şehirde esas olarak bu iki alandaki eylem gücünü beslemekle yükümlüdür. Özsavunmayı besleyecek, DGH’yi besleyecek. Özellikle demokratik siyaset, kitle çalışması alanında yürütülen gençlik çalışmalarının temel hedefi, kendi alanındaki kitleleri mücadeleye çekmek, o mücadele içinde yer almak, dağdaki gerillayı beslemek için çalışmak, ama en önemlisi ve en titiz olanı şehirlerde özsavunmayı beslemek, özsavunma savaşına katılacak savaşçıları ortaya çıkartmaktır. DGH’yi beslemek, DGH’yi büyütecek kitle şiddetini etkili bir biçimde uygulayacak eylemciler ortaya çıkartmak ve desteklemek, her ikisini birlikte beslemek. Legal meşru alandaki gençlik çalışmaları esas olarak şehir direnişleri için bu iki alanı beslemeyi hedeflemelidir. Birinden, birine ayrım yapmamalıdır, ikisinin de gücünü de, önemini de görmelidir. Çünkü şehirdeki faşizmi yıkacak devrimci şiddeti bu iki alanın bütünlüğü olarak görmek lazım. Bu bütünlükle ele alınmazsa, yalnız başına özsavunma savaşçılığıyla sonuç alınamaz. Faşizm, kitleleri örgütlüyor, sivil faşist çeteler örgütlüyor, sokağa dayanıyor. Tayyip Erdoğan sokağı örgütlemeyi hedefliyor. O halde sen bunu sadece sınırlı belirli bir özsavunma militanlığının örgütlü eylemiyle kılamazsın. Senin de kitleleri harekete geçirmen lazım. Harekete geçirebilmek için onlara öncülük edecek kitle şiddetini geliştirmen gerekiyor. Faşizmi onunla da vurman lazım. Yalnızca gençliğin ateşli olmayan silahlarıyla, kitle şiddetini ortaya çıkaran mücadelesiyle de faşizmi durduramaz ve kıramazsın. Çünkü silahlı çete örgütlüyor, kontr-gerillayı, polisi her türlü silahla donatmış harekete geçiriyor. O silahlı saldırıyı, sen de silahla kıracak ve durduracaksın. O tür hedefleri, silahla vuracaksın.
O halde özsavunma dağdaki gerillanın gücünü, desteğini alarak bu tür hedefleri vurmazsa, o zaman kitle şiddeti dayanamaz. Kitle şiddeti yalnız başına bütün bunları karşılayamaz. Saldırı karşısında ezilir, kendini koruyamaz, savunamaz. Özsavunma her şeyden önce şehirdeki kitle şiddetinin savunmasıdır. En başta onu savunan oluyor. Ona dayandığı ölçüde daha etkili gelişir. Şimdi bu bilinci, bu anlayışı, bu bütünlüğü mutlaka geliştirmeliyiz. Bu iki alanı ya da şehirdeki devrimci şiddetin bu iki boyutunu bütünlük içinde ele almalıyız. Mutlaka birlikte gerekli görmeliyiz, ama birbirine de karıştırmamalıyız, aynılaştırmamalıyız, birbirine benzeştirmemeliyiz. Geçmişte benzeştirme oldu. YDG-H benzeşti. Ne ateşli olmayan kitle şiddetini geliştiren bir örgütlenme olarak kaldı ne de özsavunma oldu.
Dolayısıyla 24 Temmuz faşist-topyekûn saldırıların şehirlere yönelik saldırılarında yeterli savunma yapamayışımız, doğru bir eylemlilik geliştiremeyişimiz buradan kaynaklandı. Özsavunmamız olsaydı, YDG-H kendi yerinde olsaydı, buna göre hazırlıklı olsaydık mevzilere, hendeklerin, barikatların arkasına girip üzerimize gelen düşmanla savaşalım demezdik. Özsavunma birimleri gerilla düzeninde düşman nerdeyse gizli eylemlerini planlar vurur, kendilerini savunmaya çekerlerdi. Gençlik Hareketi, kitle şiddetini ortaya çıkarır faşist hedefleri, ekonomik, sosyal, siyasi hedefleri, devrimci demokratik güçler üzerinde linç uygulamaya çalışan faşist oluşumları dağıtacak eylemlilik içinde olurdu. Savunmaya geçmezdik, saldırı konumunda olurduk. Cizre’de, Sur’da yaşanan gibi bir savaş yürütmezdik. Gerilla tarzında bir savaş yürütürdük, mücadele ederdik, bütün mücadelemize, gerilla tarzı hakim olurdu. Şimdi, böyle örgütlülüğümüz, hazırlıklarımız olmadığı için diğerini yaptık. Bunu bilmemiz lazım. Ona mecbur kaldık, son anda karar verdik. Karar vermemek için başka durumları değerlendirmek için günlerce “Bu bize hangi sonuçları getirir?” diye oturduk tartıştık, düşündük, araştırdık. Çünkü doğru ve yeterli olmayacağı baştan belliydi. Bu bakımdan bir zorunluluk olarak başvuruldu. Başkasını yapacak pozisyonda değildik. Hazırlıksızlık burada olumsuz rol oynadı. Her türlü devrimci görevi yürütmeye hazırlıklı olmak, onun örgütlerini yaratmış olmak, bu bakımdan önem taşıyor. O nedenle birbirine karıştırma olmamalıdır. Bunlar birbirinin alternatifi, rakibi değildirler. Her iki boyut her iki alan tam tersine birbirinin tamamlayıcısıdırlar, besleyicisidirler, birbirine paralel gelişenlerdir. Aslında birbirinin ortak savaş arkadaşlığı oluyor. Herkes kendi kulvarında kendi örgütlülüğünde mücadele etmeli, ama her mücadele diğerinin mücadelesi gibi, onu güçlendirecek pozisyonda olduğunu da bilmek lazım.
Bu bakımdan en çok bunlar dayanışma içinde olmalıdır. Bu iki boyut birbirine güç, destek vermeliler, birbirini beslemeliler. Mesela DGH eylemler içerisinde biraz pişen, tecrübe edinen, biraz korunamayacak durumda aşırı deşifre üyeleri oldu mu, özsavunmaya devretmelidir. Özsavunma o düzeyde deşifre olan, şehirde koruyamayacağı üyesi çıkarsa dağa göndermelidir. Bunlar hem güçlerini, eğitimlerini yettiği kadar dağdan alacaklar, dağdan yönetilecekler hem de kendilerini şehirde koruyamaz duruma geldiler mi, dağa çekilecekler. Güvenliklerini, korumalarını dağdan sağlayacaklar. İşte, dağa dayanmak buna deniliyor. Kitle şiddeti ile özsavunmanın birbirine dayanması, beslenmesi, pratikte böyle ortaya çıkar. Böyle anlamama var. Özsavunma çalışmalarımızda da, YPS’de de, gençlik çalışmalarımızda da, DGH’de, genel gençlik çalışmalarımızda, böyle anlamama var. Bu anlamda iş bölümüne girmeme var. Bütünlüğe katılmama, iş bölümüne girmeme temelinde çok fazla darlık yaşanıyor. Bireycilik, kendini esas alma, olacaksa da ben yapayım deme var. Mesela Gençlik Hareketi, özsavunma olacaksa “ben kadro vereceksem, ben yapayım” diyor. Senin yapmaman lazım, o ayrı bir alan, ayrı bir ölçüsü, ilkesi var. Eğitimi, yönetimi gerekiyor. Özsavunmanın, gençlikle çok yakın ilişkisinin olması lazım, daha güçlü bir dayanışma içinde olması gereklidir. “Hayır, sadece beni beslesin yeter, ben onunla başka türlü ilişki geliştiremem” diyor. Bunlar doğru yaklaşımlar değildir. Böyle olunca bütünlük sağlayamıyoruz, işbölümü geliştiremiyoruz, birbirini besleyen hale getiremiyoruz. Ya aynılaşma oluyor ya da karşıtlaşma oluyor. Aynılaştırma da yanlıştır, karşıtlaştırma da yanlıştır. Bir bütün içerisinde işbölümüne dayalı olarak her iki alanı da geliştirme, işletme en doğrusudur. O, bizi başarıya götürür. Faşizmi yenilgiye götürecek olan mücadele kesinlikle öyle çıkar.
Bu bakımdan da daha iyi tanımlanmalarına ihtiyaç var. Özsavunma nedir, ne değildir? Nasıl oluşturulur, örgütlenir? Nasıl yürür, çalışır? Örgütlenme tarzı, eylem biçimleri neler olmalıdır? DGH, ateşli silahlarla donanmış olmayan güçlerin eylemliliği nasıl olmalıdır? Onların araçları nelerdir? Örgütlenmeleri nasıldır, hedefleri nelerdir? Gizliliklerini nasıl korurlar? Eylem, çalışma tarzları nasıl oluşur? Bunları da iyi tanımlamak ve birbirine karıştırmamak lazım. Faşizme karşı mücadele ediyoruz, o halde hepsi aynıdır dememek lazım. Şehirdeyiz, birbirimize benziyoruz, aynı şeyler oluruz dememek lazım. Biraz karıştıran, ayrıntı üzerinde durmayan, derinleşmeyen bir yaklaşım var. Üstünkörü yaklaşım da denebilir. Bu işleri biraz üstünkörü, genellemeci, düz, dar ele alan bir yaklaşım var. Bir tarafı darlık, bir tarafı genellilik oluyor. Bir tarafı sözde ayrıntı oluyor, bir tarafı üstünkörülük. Bunlar doğru değildir. Hepsi içiçe yaşanıyor. Bunlardan kurtulmak lazım. Bunu herkes bilmelidir. YPS’nin de, DGH’nin de bu temelde kendi gücünü, savaşçısını eğitmesi, örgütlemesi, eyleme sevk etmesi, yönetmesi lazım. Herkes bunu bilmeli, herkes bu anlayışta olmalıdır. Çünkü geçmişte düşmanın gücü bizi zorlamadı, birbirimizle uğraşmamız, uyumsuzluğumuz, ortak hareket edemeyişimiz, dayanışamayışımız, işbölümü temelinde bütünlüklü çalışamayışımız bizi zorladı, zayıf bıraktı, gücümüzün, imkanlarımız heder olmasına yol açtı. Onları birleştirip düşmana etkili vuramadık. Öyle yapsaydık hiç kimse dayanamazdı. Biz, büyük bir güçtük. Hiçbir güç, hiçbir faşist tutum bunun üzerine yönelemezdi. Fakat ufak hususlarmış gibi görünen hata ve eksiklikler pratikte büyük zararlara yol açtı. O halde ufaktır, önemsizdir, basittir demeyelim. Zararlar, basit, ufak denen şeylerden geliyor, başka yerden gelmiyor. Bize en çok zararı bunlar veriyor. Ayrıntıdır önemi yok dememek lazım. Hepsi ayrıntıda gizlidir. Biraz düzende, sistemde gizlidir. Biraz da iyiyi bütünlüklü tanımlamada, iş bölümüne dayalı hareket etmede gizlidir. Burada bir imkan paylaşımı yoktur, yetki paylaşımı yoktur, iktidar kavgası yoktur, öyle görülmemelidir. Burada savaş arkadaşlığı var, ortak amacı başarma var, bunun için iş bölümü yapma, iş bölümü dahilinde birbirini besleyecek şekilde, ortak hedefi vurmak üzere yoldaşça mücadele etme var. Böyle anlamalıyız, böyle yaklaşmalıyız, böyle ele almalıyız. Eğer böyle yaparsak her iki alan da çok güçlü gelişir, birbirlerini besler, güçlendirir. Bu temelde örgütlenip, mücadele eden bir şehir devrimciliği karşısında hiçbir faşizm ayakta kalamaz, Kürdistan’da hiç kalamaz.
Hiçbir ihanet, hain gücün lafı bile olmazdı. Biz, böyle bir devrimciliği; özsavunma olarak, DGH olarak Amed’e, Van’a ve diğer yerlere koysaydık, hangi hainin sesi çıkabilirdi? Kürdistan’da bir hain bile kalamazdı. Geriye, çıplak, faşist devlet diktatörlüğü olarak; polisi, askeri, özel timi kalırdı. Onlar da toplumdan tecrit olmuş, her zaman toplumla karşı karşıya kalacak olan güçlerdir. O yüzden toplumun içinde durup onlara vurmak zor olmaz. Önemli olan; onların, toplumla bağını koparmak. Böyle bir devrimcilik olsaydı bu koparılabilirdi. Yoksa mümkün müydü bir gerici, işbirlikçi, hain kalabilsin? Hem de Sur’u pazarlasın, satsın, oradan zengin olmaya çalışsın, keyfine göre arz-ı endam etsin Amed’de. Bir de direnişi kötülesin, onun şehidine dil uzatsın, direnişe değer vermiş insanlara yanlış yaklaşımlarda bulunsun. Bunların olması, bizim örgütlenme ve mücadele eksikliğimizden, kendi kendimizi zayıf bırakmamızdan kaynaklıdır.
Kendimizi düzelttiğimiz oranda, çok büyük gelişmelere hızla yol açılacağını arkadaşlar iyi anlamalı. Böyle bir düzeltme hareketinin sonuçları öyle zayıf olmaz, zamana yayılmaz. Çok büyük gelişmeleri anında ortaya çıkarıp faşizmi gerçek yıkıma götürür. O bakımdan da; bu konular üzerinde daha ciddi durmak, geçmişteki dersleri de çıkartmak, daha derinden ayrıntılı irdelemek, bir anlayış düzeltmesi, zihniyet düzeltmesi, tarz düzeltmesi geliştirmek, gerçekleştirmek lazım.
Örgütlenme ve çalışma tarzımızda, iş bölümünde faşizmi gerçekten de hedefleyecek, kendi gücümüzü, imkanlarımızı, yeterli düzeyde eğitip, örgütleyerek mücadeleye seferber edecek bir anlayış ve tarza ulaşmamız lazım. Bunu gerçekleştirdiğimiz oranda başaramayacağımız hiçbir şey, yıkamayacağımız hiçbir faşist güruh olamaz. Ne bir işbirlikçi hain Kürdistan’da bir gün yaşayabilir ne de bir faşist çete gelip rol oynayabilir, gizli ya da açık halka zulmedebilir. Bunları, kulağından tutup açığa çıkarırız, Kürdistan’ı, tümden onlara kapatırız. Sadece Kürdistan’a bağlı bir durum da değil, Türkiye’de de aynı şeyi geliştirebiliriz; o metropoller bu tür güçlere mezar olur. En çok eylem geliştirilebilecek alanlar oralardır. Bu tür bir mücadeleyi geliştirmede Türkiye’nin imkanları, potansiyeli Kürdistan’dan az değil.
2017 sonu itibariyle miladi 2018 yılına girerken genel durum bu çerçevededir. Faşizmin, dağdaki gerillayı ezme planları boşa çıkartılmıştır. Gerilla, yeni koşullara göre daha etkili savaş yürütmek üzere tarz, örgütlenme, sistem bakımından kendini yenilemiş, yeniden yapılandırmıştır. Demokratik siyaset alanını tasfiye saldırıları kırılmıştır, boşa çıkarılmıştır. Demokratik siyaset alanı da toplantılar, konferanslar, kongreler yaparak yeni yıla kendisini yeniden örgütlemiş olarak girmeye çalışıyor. Esas olarak da şehirdeki direnişi geliştirmekten yükümlü iki güç olarak YPS ve DGH, kendilerini yeni koşullara göre tanımlama, buna göre eylem çizgisini, hareket çizgisini oluşturma, gücünü eğitme, toparlama ve eyleme geçirme anlamında hareket edebilecek bir düzeye getirmiştir. Böylece 2017 yılında faşizmin, devrimci hareketi tümden ezme planları kırılmıştır. Genlik Hareketi olarak, devrimci mücadeleyi özsavunma temelinde şehirde geliştirmenin daha güçlü hazırlıkları yapılmıştır. Devrimci demokratik cephe, direnerek hem faşist saldırganlığı kırdı hem de kendisini bütün cephelerde daha aktif direniş yürütecek konuma ulaştırdı. Kendini yeniden tanımlayarak, planlayarak, eğiterek, örgütleyerek böyle bir konum kazandı. Yeni yıla bu çerçevede girildi. Böyle bir yeniden yapılanma çok hızlı olamadı. Birkaç kaç ay içerisinde gerçekleştirilip faşizme karşı etkili direniş içine girme hedefleniyordu, ama dikkat edilirse ancak 2 yıllık yoğun çabayla hareket kendisini bu konuma getirebildi.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER