TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (65.BÖLÜM)
Partinin savaş çizgisine dayatılan yıkıcı ve tutucu yaklaşımlara karşı duralım savaş çizgimize yetkince sahip çıkalım “Bin akıllı bir iş yapmış, bir deli bir taşla hepsini bozmuş” derler. Gerçi bizde böylesi bin akıllı yoktur, ama deliler çoktur. Eskiyi yıkmak üzere köklü devrimci yöntemlerle yürütülen mücadelelerde, mücadele süreci geliştikçe ve eskinin yıkış işlemi ilerledikçe, hareketin başlangıçtaki saflığı ve gerçek gelişmeyi ortaya çıkaran özünü bulandırma çabaları da yoğunlaşır. Üstelik bunu yeninin biçimine bürünerek yapmak isteyenler çoğalır.
Hareket ideolojik aşamadan maddi bir güç haline geldikçe, onu karmakarışık hale getirmeye çalışan oldukça bulandırıcı ve özden yoksun öğeler de artar. Bu öğeler, fırsat buldukça, eski ile yeniyi değişik bir tarzda karıştırarak ve hem eskinin hem de yeninin bazı özelliklerini kendi kişiliklerinde somutlaştırarak, bir akım haline gelmek isterler. Somut koşullara göre zaman zaman eskiden medet ummaya ve yeninin canına okumaya koyulurlar. Eğer bu hareket amansız koşulları yaşıyor ve çok zor gelişiyorsa, bunun yanısıra başta kişilik olmak üzere eskiyle bağlarını koparmamış, kendisini ciddi bir dönüşüme uğratmamış ve gerçekliğini maskelemiş öğeler, ciddi ve devrimci olmayan bazı nedenlerle saflara yönelmişlerse, bu tür öğelerin yeniyi bozma ve yeninin canına okumadaki rolleri daha da belirginleşir.
Aynı zamanda bunların eskiyi çeşitli biçimlerde ve özellikle kişilik düzeyinde sürdürmeleri giderek güç kazanır. Bütün devrimler tarihinde bunu görmek olanaklıdır. Kendilerini zamanında yeninin ihtiyaçlarına ve emredici özelliklerine göre dönüştüremeyenler, ideolojik düzeyden, yaşam alışkanlıklarına kadar eskiyi yaşamaya koyulurlar. Bu konuda özellikle kalpazanlığa soyunurlar. Bunlar demagogdur; çabalarının, yeninin zaferi için çalışmakla ilgisi yoktur. Bu tipler yeninin eski karşısında katettiği mesafeyi, kendileri için bir hareket alanı haline getirmektedir. Bunlar kısmen eskiye ve daha çok da yeniye karşı konumlarını güçlendirerek, yeninin başarısına bütün gücünü vermiş şehitlerin ve güçlü direnişçilerin emekleri üzerine ucuz bir biçimde oturarak yaşamaya çalışırlar.
Birçok devrim tarihinde gördüğümüz gibi, başarıyı daha çok kendi hanelerine kaydederek, haklarının bulunmadığı bir konumu tuttururlar. Böyle bir konumu yaşamaya özellikle yatkın olan bu tipler, devrimci ideoloji, politika ve savaşım tarzının kavranıp uygulanmasına güçleri yetmeyen, gücü yetse bile bunu çıkarlarına uygun bulmayan veya çıkarlarına elverdiği oranda bunlardan birinci planda yararlanmaya çalışan, bu konuda adeta bir orta yol tutturan, öznel niyetlerine göre bir hareket hattı geliştiren ve gelişmeler hızlandıkça bunda daha da derinleşen kişilerdir.
Bunların yaptığı hesaplar yeni bir mesafe almış ve bir mevziye ulaşmışsa, mevziyi ucuzca ele geçirmek siyasal planda güçlenmelerine yol açmışsa, hiç de hakları olmadığı halde devrimci hareket içinde üstün bir konuma gelebilmişlerse veya yeni olanın yenilgiye uğrama ve zor duruma düşme olasılığı fazla ise, o zaman bunlar eski ile uzlaşmaya, ilkin dolaylı ve ardından bilinçli olarak eskiyle yeniden ilişkiler kurmaya başlarlar. Yeniye verebildikleri zararlar ölçüsünde, tekrar eski yapı içinde yer alır; devrime ihanet ederek ve onu satarak verdikleri zarar ölçüsünde eski tarafından ödüllendirilirler. Kendilerine göre zor bir duruma düşmüşlerse, o zaman bu durumdan kendilerini kurtarmış olurlar. Salt aşağılık bireysel çıkarları için, haksız bir zararın sahibi olarak tarihin dönekler kervanına katılırlar. Hele hele içinde devrimin geliştirildiği somut koşullar çok geri ve devrimci gelişme yaratmak çok zorsa, bunun yanısıra toplumdaki suçlular topluluğu nicelik ve nitelik olarak yoğunsa, böylesi bir ortamda özlü devrimci gelişmelere çok kötü bir biçimde musallat olurlar.
Ortayolcu bir tutum sürdürür, gericiliğin şu veya bu yönünü hortlatırlar. Hepsi çoğunlukla müthiş bir kariyerist kesilir. Şu ya da bu düzeyde kendilerini popüler kılacak bir konumu elde etmeye çalışırlar. İşlerine gelmediği zaman, rahatlıkla en aşağılık ihanet biçimine yönelmekte sakınca görmezler. Ülkelerin geri kalmışlığı, halkların bu konudaki gerilik düzeyi ve devrimci hareketin yaşadığı zorluklar, bu tiplerin faaliyetleri için daha elverişli bir ortam sunmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER