SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (208.BÖLÜM)
Devlet daha sonra PKK’nin rahat kazanabileceği bir savaşı neden kaybettiğine bir türlü akıl erdiremedi. Bunun kendi tedbirleriyle olmadığını görecek, Kürt iç ve dış gericiliğinin gücünün katkısını takdir edecekti. Fakat çeteleşen devlet de değerinden çok şey yitirecekti. 28 Şubat uyarılarından ders çıkarmamız olumluydu. 1998’e gelindiğinde, varolan tıkanmayı onurlu bir barış ve demokratik çözüm yoluyla aşma, tüm taraflar için en uygun yol olarak görünüyordu. Daha Ortadoğu’dayken bu kararlılık oluşuyordu. Dolaylı mesajların yolu açılmıştı.
Fakat Ortadoğu’nun basit ve güncel politik çıkarcılığı ile emperyalizmin onurlu çözüme imkan vermeyen, uşaklaştırıcı ve çıkarlarına uygun hale getirmek için kendine uygun yöntemleri devreye sokması; buna tepki verilince, hiçbir demokratik hukuk geleneğine saygı duymadan, tüm Doğusu ve Batısı’yla insanlık dışı bir komployu kararlaştırıp uygulaması karşısında yapılacak işler çok sınırlı ve zordu. En kolayı hemen ölüme yatmaktı. Komplocuların planı, bu yönlü beklentiydi. Buna fırsat verilmeyen yol ise, çarmıha gerili bir tabutluk sisteminde yaşamayı denemekti. Her şey bir dönemin sonunu, yeni bir dönemin başlangıcını zorluyor ve gösteriyordu.
PKK’nin doğuş ve gelişme dönemlerinde, ideoloji ve eylem yapısında ortaya çıkan yetersizlik ve sapmaların temel kaynağı, esas olarak devlet anlayışı ve şiddet tarzıyla bağlantılıdır. Sosyalizmin proletarya diktatörlüğü ve zora dayalı devrim anlayışı arasındaki ilişki açıktır. Devrimci zor ve onun başarısı halinde, bunun kurumsal ifadesi olarak proletarya diktatörlüğü, reel sosyalizmde çelişkili karakterini ortaya koyup kapitalizmin zor aracına dönüşmekten kendini alıkoyamamıştır. Sovyetlerde sancılı yaşanan bu süreç, içinde milli kapitalizmin çıkarlarıyla uyumlu, geleneksel imparatorluk kültürünün bir biçimi halinde, aynı rolü, yani çoğulcu olmayan ve diktatörlük yönü hakim kapitalist devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Dönüşümü emekçi halk aleyhine adım adım sağlamaktadır.
Sonuç olarak, proletarya diktatörlüğünün sosyalist toplumun aracı olarak başarıyla kullanılamayacağı kanıtlanmıştır. Aslında 20. yüzyılın ideolojik ve politik anlamda en önemli bir sonucu bu gerçekliktir. Dolayısıyla sosyalist ideolojinin devrim ve devlet anlayışını yenilemesi tüm sorunlarının temelinde yatmaktadır. Bazı devletler ve sosyalist partiler, kapitalizmi esas alan eski sosyal demokrat modelde yenilenmelerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Doğu Avrupa ve Rusya bu süreci yoğun yaşamaktadır. Bazıları çevre-yeşil hareketi temelinde yeni hareket olarak şekillenmeye yöneliyorlar. Bir kısmı da sivil toplum kuruluşlarında kendini sürdürmeye çalışırken, eskide ısrarlı sınırlı kesimler birer tarikat gibi ayakta kalma çabası içinde bulunuyor. Bir geçiş sürecinin yaşandığı açıktır. Gerekli olan, halklar adına yetkin ideolojik şekillenme ve bunun tutarlı pratikleşmesidir. Başarılı sonuçlarını pratikle kanıtlayıncaya kadar bu yönlü tartışmaların süreceği tabiidir.
PKK için ivedilikle gerekli olan, bu dünya çapındaki dönüşüm sürecinde kendi ideolojik ve pratik rotasını yeniden belirlemedir; bunun için yaşadığı eleştiri-özeleştiri sürecini derinliğine ve sağlam yeniden yapılandırmaya kadar başarıyla sürdürmedir. Bu süreci yenilgiye veya üstün başarılara bağlamak doğru değildir. Bu yönlü yaklaşımlar yüzeyseldir. Tam başarı sağlansa da, bu gerekli bir süreçtir. Çok güçlü bir devlet kurumu haline gelinse, Sovyet modelinde olduğu gibi durum belki daha da zora girer. Diğer yanda tam yenilgi vardır. Dolayısıyla her şeyi değiştirelim demek de en az birinci yaklaşım kadar hatalıdır. Yenilginin de, başarının da nedenleri aynı oldukça ve bu nedenlere dokunulmadıkça, yapılacak dönüşümlere yenilik değil, ancak revizyon veya restorasyon denilebilir. Bu anlamda yeniden yapılanma da fazla bir yenilik ifade etmez. İhtiyaç duyulan, temel ideolojik biçimlenme ve tutarlı pratik düzeyidir.
Sosyalizm anlayışını veya onun günümüzdeki somut biçimi olan kapitalist devlet eleştirisine dayandırarak geliştirmemizin ciddi yanlışlıklar ve eksiklikler içereceği kaygısını taşıyorum. Marksizmin temel eksiğinin ve hatalarının bu tarz bir sosyalizm modelinden kaynaklandığı kanısındayım. Engels’in son dönemlerde Morgan’ın “Eski Toplum” kitabı üzerinde durmasını, Marks’ın bunu önemsemesini, eksikliklerini görme biçiminde yorumlamak gerekir. Kapitalizmin sahasından çıkamamaları, hiç istemedikleri halde kendilerini sistemin sol ucu haline getirmiştir. Bu bir nevi Fransız Devrimi’ndeki sağ-sol ayırımının daha geliştirilmiş bir biçimi olmaktadır. Kapitalizme alternatif veya onu aşan bir sistemin bu eleştiriyle yetkince kurulamayacağının görülmemesi, en temel eksiklik ve yanılgı noktaları olsa gerekir. Tabii bununla bağlantılı olarak ekonomik yaklaşım, ideolojinin rolünü tam değerlendirememe, devlet çözümlemesinde egemen sınıf bakışının proletarya adına tekrarlanması, dine çok geri yaklaşım, bir bütün olarak üstyapı kurumlarının rolünü gerçekte oldukları gibi belirleyememe, moral etkeni adeta es geçme öteki temel eksikliklerdendir.
Sonuç olarak, devleti yaratan Sümer rahiplerinin çok çok gerisinde bir moral ve inanç düzeyiyle emekçilerin dünyasının kurulamayacağını büyük bir derinlik ve duru bir teorik anlayışla görmeleri, daha da önemlisi kaya gibi özgün bir pratik yaşam ve çalışma tarzıyla ancak tarihsel toplum biçimlerinin doğurtulabileceğini daha güçlü vurgulamaları gerekirdi. Ayrıca demokrasiyi çözümlememeleri büyük bir eksikliktir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER