TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (48.BÖLÜM)
Ben defalarca hal ve hareketlerinize uygun bir ideoloji ve politikayı dile getirirseniz ve hatta hizip kurmaya kadar giderseniz, bu sizin hakkınızdır dedim. Buna saygılı olacağımızı söyledim. Ama bunu yatalakça yapmak, bazı sistemleri işlemez duruma getirerek ve bir parti içinde yaşama kuralını görünmez bir biçimde kırk yerden işlemez kılarak, partinin resmi hattını dumura uğratmak çirkindir. Bu uyanıklık değildir. Şimdi her ne kadar denetim organlarımız güçlü çalışmasa ve bazı zayıflıkları olsa da, bu konuda en azından müdahale edecek gücümüz vardır. Biz defalarca uyarılarda bulunduk. Hal ve hareketlerinizle kurmak istediğiniz tasarrufçuluğun gerektirdiği siyasal anlamlar vardır. Parti içerisinde güç olmaya çalışıyorsunuz. Parti Önderliği’nin doğru çalışma tarzına omuz silkiyorsunuz. O zaman kendinizi ortaya koymalısınız. Kimin adına güç olunmakta, bastırma ve bireysel dayatma kimin adına yapılmaktadır? Bunun sınıfsal anlamının ortaya konulmasını istedik. Hizip kurabilirsiniz. Ama bunu gölgemize sığınarak ve olanaklarımızı kullanarak yapamazsınız. Yüzlerce kadroyu emrinize vereceğiz, orada özde değil, biçimde bazı yöntemler kullanarak bireysel etkinliğinizi geliştirmeye çalışacaksınız. Bu olamaz. Böylesi köy kurnazlığına başvuranların arkasına bir teneke bağlar ve ortalığa salıp, oynatırlar. Böyle politikacılık yapılır mı? Kürdistan halkı şimdi tarihin en ciddi otoritelerinden birini oluşturmaya çalışmaktadır. Ben bunu defalarca işledim.
Daha 1984 yılında ülkede bulunan arkadaşlara, merkez olmak demek Kürdistan halkının özgür otoritesinin bir adım gelişmesi ve ilerlemesi demektir dedim. Merkez olmak demek; güç ve önder olmak demektir; bu aynı zamanda güçlü bir kurumlaşmaya gitmek demektir. Bunun için herkes kendisine çok dikkat etmelidir. Bunun için herkes; çocukluk, ahbap çavuşluk, yarenlik, reislik, aşiret ağalığı, ağabeylik, ablacılık türünden şeyleri halkın yüce otoritesini zedelememesi için didinmelidir. Hiç kimse kendisinin cezalandırılmayacağı, parti içinde bir yerinin ve ününün olduğu, bunun için kendisini dayatabileceği düşüncesine kapılmamalıdır. Böylesi bir takım öğeler ortaya çıktı. Böylesi tipler hala vardır. Bunlar bizden hep özel bir yer isterler. Bu feodalizmdir, küçük-burjuvalıktır. Bunların istedikleri şey, bu sınıflara biraz daha rahat yaşama, oto ritelerini ve etkinliklerini biraz daha geliştirme olanağı tanınmasıdır. Hayır, biz bunu kabul etmiyoruz. Halkımız bir otoriteye muhtaçtır. Her şeyle oynanabilir, ama bu otoritenin gelişmesiyle oynanamaz. Adı üzerinde, bu otorite siyasal niteliklidir ve iktidarı amaçlamaktadır. Askeri niteliklidir; dolayısıyla şiddeti, yoğunluğu, kurumlaşması ve disiplini çok yüksektir. Her türlü hal ve hareketin bir anlamı vardır. Bunun için her hal ve hareketi, halkın ve örgütün çıkarlarına uygun hale getirmek gerekir. Yazacağımız her satır yazı, ağzımızdan çıkacak her sözcük, her oturuşumuz ve kalkışımız, halkın yüce otoritesi içinde bir anlamı olan ve öyle ele alınması gereken şeylerdir.
Hiç kimse geri ve eski olduğunu, yeniye ulaşmaya çalıştığını söylemesin. Hayır, bu yapılamaz. Bir mümin bile camiye giderken, rabbinin huzurunda özenle secdeye kapanır, el açıp dua eder ve camiden çıkınca eski durumuna döner. Bizim de örgüt içinde benzer bir durumumuz vardır. Bütün hareketlerimize dikkat edeceğiz. Huzuruna çıktığımız halk, onun örgütü ve iradesi kutsallık derecesindedir. Bu konuda herkes elinden gelen özeni göstermek zorundadır. Tersi durumda kişi dar, boş boğaz, ne idüğü belirsiz bir köylü veya basit bir küçük-burjuvadan öteye gitmediğini, otorite ve halkın iradesi gibi sözcüklerin kendisi, bir anlam ifade etmediğini ortaya koymuş olacaktır. Tabii bunlar da geriliğin ve ilkelliğin ta kendisidir. Biz bunları da çok uyardık. Maalesef bazı arkadaşlar bireysel üsluplarını dayatmayı marifet saydılar. Böyle davranmak hoşlarına gidiyordu. Bazı bireysel kararlara, emirlere ve güç gösterisine dayanarak, egosunu tatmin ediyorlardı. Ülke içinde de bu böyle oldu. Biz defalarca hem alınan tavrın hatalı olduğunu ve parti çizgisiyle uyuşmadığını, hem de üslubun bozuk ve dağıtıcı nitelik taşıdığını söyledik. Ama onlar kendilerine sevdalandılar ve bunu yaptıkça yaptılar. Sonra da kocakarı gibi hüngür hüngür ağladılar. Böyle hafiflik olmaz. Her zaman söylerim, benim bir üslubum vardır. Defalarca anlattım, hala anlatıyorum. Disipline çok önem veriyorum.
Oysa ben de onları hiçe sayabilirim. Ama sınıfsal özüm ve mücadeledeki sorumluluğum bunu kabul etmez. Bütün yaşamım boyunca bunu böyle sürdürdüm. İdare etmede güçlük çektiğim için değil, özüme ters düşmemek için, parti içinde sıradan sempatizandan, en çok ilerlemiş öğemize kadar herkese karşı büyük bir hassasiyet gösterir, durumlarına uygun bir yaklaşım sergiler ve sonuna kadar konuşurum. Nitekim bunun sonucu olarak önlerine çığır açıcı bir yığın gelişme koydum. Parti içinde doğru bir saygı ilişkisinin gelişmesi için çaba harcıyorum. Birçokları doğru dürüst ağzını konuşturamıyor, doğru dürüst yürümesini bile bilmiyor. Bu insanları, halkımızın kendilerini dinleyeceği ve sinesine basacağı kişiler haline getirmek için, ellerine çokça silah veriyoruz. Bunlar; sağlıklı bir biçimin ve üslubun geliştirilmesi için yıllardan beri harcanan çabalardır. Bunlar; boş adım atmamak, boş bir söz söylememek, yeterince aydınlatıcı olmak, görevleri iyi belirlemek ve bizi ilgilendiren her türlü gelişmeyi iyi izah etmek için mutlaka yapılması gereken ve yapılan işlerdir. Hala parti içinde bunu böyle kavrayarak partimizin bu biçimde geliştiğini görmeyen, politik değeri gerçekten zayıf olan, biçimlendirmeye hizmet etmeyen, özellikle yüzeysel, kendisini dayatmayı ve kabul ettirmeyi hedef alan üslup ve faaliyet tarzı terk edilmelidir.
Tabii bunun özle de ilişkisi vardır. Biri bunda ısrar ediyorsa, onun özü de tamamen açığa çıkarılmalıdır. Şimdi biraz daha somut olarak kamp yönetiminin durumuna değinelim. Kamp yönetiminin içeriğine ve sayısına değinmeden önce, şunu söylemeliyim ki, ister yazılı ister sözlü olsun, yönetimin nasıl verimli ve yaratıcı bir çalışma yürüteceğine ilişkin birçok değerlendirme yaptım. Bu konuda yüzlerce sayfa tutan, biri diğerini aşar nitelikte, yapının önünü açıcı ve işlerini kolaylaştırıcı, arkadaşları sıkıntıya düşürmeden çok hızlı bir gelişme seyri içine sokacak ve küçümsenmemesi gereken değerlendirmeler sunduk. Okul faaliyetinin sağlıklı gelişmesi için, yılların ürünü olan tecrübemizi arkadaşların emrine tahsis ettik. Daha sonra arkadaşların nasıl gelişmeleri gerektiğini ve kendilerinden beklenen şeyin ne olduğunu ortaya koyduk. Basit gibi görünse de, yine talimat niteliğindeki en son yazılarda, rapor sisteminin nasıl geliştirileceğini açıkladık. İçeriği, zamanlaması ve biçimi hakkında bilgi verdik. Bütün bunları içtenlikle yaptık. Şimdi arkadaşların yolladıkları raporlara bakınca, bunların adeta dalga geçercesine bir sayfayı aşmadıklarını görüyorum. Raporlar birkaç paragrafla geçiştiriliyor ve içeriğinde havadan sudan şeylerden söz ediliyor. İşlerin gelişmesi konusunda kendileri sanki bize karşı birinci derecede sorumlu değillermiş gibi, “Ne de olsa kendileri biliyor, düzenliyor. Her şeyin en iyisini yapacaklarından kuşku mu duyduk? İkide bir rapor yazmanın ne gereği var?” diye düşünmek, biçimle oynamak demektir. Bu PKK’nin disiplinli ve otoriter gelişmesinin reddidir ve çok tehlikelidir. Madem ki ben size bu kadar hizmet ediyor ve doğru biçim uğruna bu kadar çaba harcıyorum, o halde siz de yapacaksınız.
O kadar olumsuzluğa rağmen, ben neden bütün arkadaş çevresine hala hep saygı ve sevgiyle yaklaşıyorum? Neden hep esenlik duyuyorum? Arkadaş çevremizin daha iyi yaşaması, görevlerine daha iyi sarılması ve daha iyi destek görmesi için böyle hareket ediyorum. Peki, o zaman bizimkilerin hala “Basit sorunlarımız şöyle gelişti” demelerinin anlamı nedir? Bunlar içerik olarak uygunsuz şeylerdir. Öte yandan biçim ne demektir? Muazzam bir faaliyetin bir iki paragrafla geçiştirilmesi ne demektir? Hem de Genel Sekreterliğe karşı böyle yapmanın anlamı nedir? PKK Genel Sekreterliği ve otoritesi öyle basit ele alınacak bir olay değildir. Bu baylara şunu hatırlatmalıyım ki, biz kendilerini yerle bir edecek ve adam ettirecek güçteyiz. Bunu zorla da, ikna yöntemiyle de yaparız. Hemen belirteyim ki, ben saygısız bir adam değilim. İnsanlara değer vermeme gibi bir durumum yoktur. Yoldaşlarım için her şeyi yaparım. Bunda sınırsız bir gelişme durumum söz konusudur. Benim yaşamım budur. Ama biri kalkıp da benim etkinlik alanımda ve sorumlu olduğum örgütte böyle hafiflikler yaparsa, onun arkasını bırakmam. Böylesi tipler nereye giderlerse gitsinler, kendileriyle uğraşırım. Kendileri de benimle uğraşıyorlar. Bunu biliyorum.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER