SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (201.BÖLÜM)
1- İlkel Feodal Milliyetçilik Dönemi Kapitalist sömürgeci etkilerin Kürdistan’da uyandırdığı hareketlilik yeni arayışlara yol açar. Bir Kürt burjuvazisi oluşmamakla birlikte, Ermeni ve Süryani kesimlerin burjuvalaşması ve burjuva milliyetçiliğine karşı bir tepki gelişmektedir. Burjuva sınıf temelinin çok cılız olması, feodal beylik ve aşiret yapısının güçlü olması nedeniyle, bu tepkileri genel olarak ilkel milliyetçi kategoriye yerleştirebiliriz. Belli başlı özelliklerini, burjuva anlamında bile ideolojik bir temelden yoksun bulunması, duygusal bir Kürtlük ve geleneksel toplum yapısına dayanması olarak gösterebiliriz. Bu özellikler çağdaş bir program ve örgütlenmeye fırsat tanımamaktadır. Kürtlük adına hareket edilmek istenildiğinde, geleneksel aşiret ve dini bağlar esas alınmaktadır. Modern bir örgütlenme olmadığı gibi, inançla bağlı oldukları siyasi hedeflerini de gerçekçi çizememektedirler. Dolayısıyla her an kullanılmaya, ihanet edilmeye müsait bir yapı ortaya çıkmaktadır.
19. ve 20. yüzyıl boyunca çok sayıda isyan hareketinin karakteri bu temelde olmuştur. Kürt halkına tarihinde en büyük darbeyi bu hareketler vurmuşlardır. Objektif bir durum değerlendirmesinden yoksun, gerçekçi siyasi hedefleri çizemeyen, dost-düşman ayrımını doğru yapamayan, hareketlerinin zamanlamasını ve biçimlenmesini somut koşullara göre değiştirip geliştiremeyen bu tür ilkel milliyetçi ve feodal önderlikler büyük kayıplara yol açtıkları gibi, hiçbir kazanımın sahibi olamamışlardır. Daha da kötüsü, hakim güçlerin, ailelerini de yanlarına alarak bunları halkı kontrol etmede bir araç olarak kullanmış olmalarıdır.
Çağdaş anlamda Süleymaniye yöresinde 1806’larda ilk isyanları başlatan Babanzade aşiret mensupları, daha sonraki tarihlerinde en çok inkarcı işbirlikçilerin çıktığı bir aile konumuna gelmişler; komşu ulusların tüm hakim güçlerine hizmet etmede sınır tanımamışlardır. Aynı benzerliği daha geniş bir 19. yüzyıl Botan isyancısı olarak, Bedirhan Bey önderliğinde görmekteyiz. İlkel milliyetçilikle feodal bağların daha yoğun işlendiği bu isyanda da aynı nedenlerle başarısızlık kaçınılmaz olunca, aile olarak günümüze kadar kullanılmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Emperyalizmin ve yerel işbirlikçilerin en çok dayandıkları ve Kürtleri kontrol etmek için kullandıkları ailelerin başında gelmektedir. Yaptıkları Kürtçülük ilkel milliyetçi sınırları aşamamış, tutarlı bir ulusal ve siyasal akım yaratamamıştır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, elverişli koşullara rağmen, tutarlı bir antiemperyalist demokratik program ve örgüt oluşturmaktan çok uzak bulunan, İran’da Simko İsmail, Irak’ta Mahmut Berzenci ve Türkiye’de Şeyh Sait önderlikleri, Kürt hareketlerinde en başarısız rolün sahipleri olmaktan kurtulamamışlardır. Çoğunlukla emperyalist ajanların basit oyunlarını ilişki sanıp oyunlarına alet olmuşlardır. Onca çabaları ne kendileri ne de halk için bir kazanca dönüştürebilmişlerdir. Miras olarak sadece ailelerini bırakmışlardır. Bu aileler üzerine kurulan kontrol ise, yine halk üzerinde denetim aracı olmaktan öteye bir anlama sahip olamamıştır. Egemenler arası bu tarz yaklaşımlar aslında tüm tarih boyunca bolca uygulanmıştır. Zayıf ve yenilmiş kişilerin bir denetim aracı olarak kullanılmaları yaygın bir politikadır. Kürtlerde bu politika, bilinçli olmanın da ötesinde, son derece içselleştirilmiş ve alıştırılmış oldukları için, gönüllü olarak kendileri tarafından kendilerine karşı uygulanmaktadır.
İlkel milliyetçiliğin kendini partileştirdiği KDP dönemleri, bu yaklaşımın son ve en tahripkar örneği olmuştur. KDP türü oluşumlar dış güçlerin bölgesel politikaları için en ideal kullanım araçları olmuşlardır. Gelişmemiş burjuva temel ve daralan feodal-aşiretçi yapılar nedeniyle, sürekli halkın öz güçlerine karşı en tehlikeli rolleri üstlenmekten çekinmemişlerdir. Yaşamları ve zenginlikleri için ellerindeki tek koz, çağdaş bir Kürt ulusal hareketine karşı en iyi piyon konumunda bulunmaktır.
Bölgeyle ilgili çıkarları için ve basit aile çıkarları doğrultusunda, hangi devlet isterse onunla en tehlikeli ilişkiye girmekten çekinmezler. Bu konuda herhangi bir etik değer veya ideolojik ve siyasi ilkeleri yoktur. Olsa bile pazarlamaktan hiç çekinmezler.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER