NASIL YAŞAMALI? II CİLT -107.BÖLÜM
Tarihi Açıdan Ceza İnfaz Vakti Geldi
Siyasetçi değilseniz, örgüt gücüne ulaşmamışsanız, her türlü zorbalığa cevap veremeyecek durumdaysanız neden bizden yaşam hakkı istiyorsunuz? Kürdistan'da bunlar olmadan kim yaşam hakkı isteyebilir? Bu soru oldukça yakıcıdır. Hâlâ “anlayamadık, es geçiyoruz, örgütlenmeye gelemiyoruz” demek olamaz. Yaşamak istiyorsunuz. Bunları her gün bin defa yemin ederek istiyorsunuz. Ama bu istemlerde samimiyseniz bazı haklarınızı kullanmanız gerekiyor. Bunların en başında gelen savaş hakkıdır.
Dikkat edin görevi de mecburiyeti de değil, “hakkı” diyorum. Çünkü yaşamı en tehdit altında olan sensin. “Örgüt beni yaşatsın, ya da Allah beni yaşatsın” dediğin an orada din devreye girer. Ki din, bütün dualarınıza rağmen, zalimi durdurabiliyor mu? Kaldı ki, dinin kendisi de siyasettir. İslam dini veya herhangi bir din, savaşla hitap ettiği için topluma bir şeyler vermiştir. İslamiyet kadar savaşan bir din var mı? Yani “Allah beni kurtarmalı” derseniz, ben de size sorarım; Hz. Muhammed, Hz. Ali nasıl savaştılar? Eğer samimi bir dini inancınız varsa, bir Müslüman kadar savaşabilecek misiniz? Şimdi dinden de devrimci, sosyalist ideolojiden veya biliminden ilgini kes, ondan sonra da “ben yaşamak istiyorum” de. İşte dalga geçilen durum bu. “Ben örgütlenmeyi bilmiyorum, savaşmayı bilmiyorum” dediğinde sen ölmüşsün demektir. Neyi istediğini bilmiyorsun ve “tabuta koyup musalla taşına koyun beni, dua edin” diyorsunuz. Ölmüşsen git kendi mezarını kendin kaz. Neden bana kendini taşıtıyorsun? Görüyorsunuz ki uğraştığım durum; kokuşmuş birçok şeye mezar arama hareketidir. Hâlbuki ben ölümü durdurmayı temsil ediyorum. Çok zor da olsa bir yaşama imkânını araştırma, buluşturma ve kazandırtma eylemi içindeyim.
“Nasıl Yaşamalı?” derken bunları açıklıkla söyledim. İlgili değilmiş, yaşamın kabuledilebilir biçimlerini yakalayamıyormuş; kendilerini bu şekilde çok kocakarıca, çok düşkünce veya serserice dayatmak istiyorlar. Bizim büyük yaşam hareketimize kimse böyle kendisini dayatamaz. Bizim yaşama nasıl yükleneceğimiz ortadadır ve hiç anlaşılmayacak bir yönü de yoktur. Katılırsan yaşarsın, aksi halde bir ajan hareketisin, kişiliğisindir. Ölü kişilik, ortamı bilinçli karıştıran, yaşama gelmeyen, savaşa gelmeyen kesinlikle düzenin ajanıdır. Üslubu tutturamayan, adımını pekiştiremeyen yaşamın önünde engeldir. O da düşmandır. Bu açıdan “netleşemiyoruz, kestiremedik” demenin zamanı artık geçmiştir.
Biz hukuk düzeyine kadar çok yetkin bir netleştirmeyi sağladık. Yaşam hukuku da netleştirilmiştir. Sanatı, edebiyatı incelediğinde de bunları size sunuyoruz. Zaten sanat inceliği devrimin doğası gereğidir. Sorunlar kapsamlı ele alındı. Parti ölçüleri, ordu ölçüleri, hatta sosyal yaşam ölçüleri, onun her türlü bilinçle, örgütle bağlantıları, yine düşmanla olduğu kadar, halkla olan bağlantıları da çok iyi ortaya konuldu. Bütün bunlar bu kadar netliğe kavuşmasına rağmen, hâlâ tam gerçeklere göre mevzilenilmiyor. Neden şimdiye kadar bu geri kişiliklere tahammül ettik? Dikkat edilirse, bu kadar sabırlı olmak tarihi açıdan yerinde olabilir. Toplumun içinde bulunduğu karmaşa açısından da bu kadar netleştirme çok gerekli olabilir. Ayrıca deneme sınama yaptırma da anlamlıdır. Büyüyünceye kadar, sağlam yürüyünceye kadar bu anlamlıdır. Ama bu duruma da ulaştıktan sonra, hâlâ tarihi gerçekleşmeyi görmemek, topluma tanınan sabrın kıymetini bilmemek, yine deneme-sınama ile sağlamlaşmayı görmemek ve bütün bu temel gerçekleştirmelere kendini bir gafil gibi dayatmak, büyük suçlu konumunu teşkil eder. Sakın böyle büyük bir gafil olmayın.
Çünkü hem tarihi açıdan hem PKK'deki gerçekleşme açısından bu gafillerin yapacağı hiçbir şey yoktur. Kendi kendinize kötülük yapmayın. İşte hukuk bu oluyor. Tarihi açıdan ceza, infaz vakti geldi. Suçlu ayağa kalk! Gafil ayağa kalk! İşbirlikçi ayağa kalk! Kendini ıslah et ve düzeltirsen düzelt! Aslında bu büyük bir örgüt temelidir. Islah edin kendinizi ve eğitin. Hz. Eyyüp sabrı gösterdik. Ama bunu da kötüye kullanırsanız “Şeriatın kestiği parmak acımaz” sözünden yola çıkarak “Ey suçlu, bütün bu sabıra, tahammüle rağmen, sen hâlâ bir suç yumağı olarak kalmaya devam ediyorsun. Toplum için zararlısın. Parti için zararlısın, çünkü etrafını öldürüyorsun. Basit bir kuralı bile uygulayamıyorsun, ilkeleri, özgür yaşamı öldürüyorsun. O zaman sen de ölmelisin. Bu kadar ucuz öldürtmene izin vermeyiz. Örgütleyememekten, savaştırmamaktan, birçok yanlış kural alışkanlığından dolayı öldürtmeye, ölüme yol açman ağır suçtur” diyeceğiz. Aslında açıktaki suçlu vurulurken, sömürgeci düşmanda vuruluyor. Faşizm en büyük insanlık suçunu işliyor. Ve biz de bütün gücümüzle yükleneceğiz. Düşmanın içimizdeki işbirlikçisini vuracağız. Gafil de artık bir suç kategorisine giriyor.
Çünkü gafil, bütün aydınlatma çabalarımıza rağmen, ıslah olmayı kabul etmiyor. Bile bile kurallarla, yaşamla oynayan kişilikleri durdurmak zorundayız. Parti hattına, savaş hattına ısrarla girmemeyi böyle değerlendireceğiz ve suç durumunu aşacağız. Onun yerine normal, özgür insan topluluğu adım adım gerçekleştirilecektir. Şimdi partinin de bütünüyle öncülük etmesi böyle bir hukuki durumu yaratmak içindir. Bu anlamda hukuku tanıyacaksınız.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER