SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA (106.BÖLÜM)
1- Kapitalizmin kendisi uygarlık sistemi olarak çözülmüş durumdadır. Çözülen sadece reel sosyalizm değildir. Faşizmin yenilgisi, aslında kapitalizmin yenilgisidir. Sömürgelerdeki yenilgi bunun diğer bir parçasıdır. Vietnam’da ABD’nin yenilgisi, yeni sömürgeciliğin de yenilgisidir. İkinci Dünya Savaşı’nda yenilen, aslında her iki sistemin eski bilimsel-tekniğe ve felsefeye dayalı yapılarıdır. Bu yapılar daha çok mekaniğin bilimsel-teknik ve felsefi düşünce yorumlarına dayanmaktadır. Teknik düzey, mekanik yasaların fabrikadaki uygulamalarıdır. İşçilerin kol gücüne önemli oranda ihtiyaç vardır. Bilimsel düzey ancak pozitivizmi besleyecek düzeydedir. Siyasete daha da eski kuramlarla, hatta mitolojik yaklaşımlarla değer verildiği ortaya konuldu. Burjuva liberalizmi faşizmle, şoven milliyetçilikle sonuçlanırken, sosyalizm otoriter ve totaliter düzeyi en gelişkin bir devletçilik ve sosyal milliyetçilikle sonuçlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sıradan bir savaş olmayıp, en derin bunalım sürecine giren kapitalist uygarlığın köklü bir restorasyon amacına dayanmaktadır. Her sınıflı toplum sisteminin çözülüşü sürecinde ayakta kalmak için geliştirdiği korporatif tarz, aşırı devletçiliğin benzerini teşkil etmektedir.
Diğer yandan kapitalist sistemi devrimle devirme amacına yönelik olarak kurulan Üçüncü Sosyalist Enternasyonal , savaşta yenilmemesine, hatta savaş sonrası birçok alanda başarılı olmasına rağmen, ideolojik açmazları nedeniyle çözülmekten kurtulamamıştır. Dikkat edilirse, bunalımdan her iki sistem de başarılarıyla değil, denge durumuyla çıkış yapmıştır. Kanıtlanan, kapitalizmin savaşla varlığını güçlendiremeyeceği anlayışıdır, sınırsız egemenlik döneminin geride kaldığı gerçeğidir. İki blok anlayışının yanlışlığı da ortaya çıkan diğer önemli bir gelişmedir; daha doğrusu, sınıflar ve ezilen uluslarla emperyalist kapitalizm arasında gelişen mücadele çizgilerinin yetersizlikleri ve yanlışlıklarının ortaya çıkmasıdır. Sonuç ne “tarihin sonu” ne de proletarya diktatörlüğü çağıdır; özünde sınıflı topluma dayalı uygarlık sisteminin kapitalizmle son aşamasında yaşadığı derin bunalımdır. Savaş sonrasında tüm insanlığı yeni temel maddi ve manevi donanıma kavuşturabilecek, her türlü zenginliğe ve bolluğa imkan veren bilimsel-teknik devrimin sonuçlarının insanlığın hizmetine konulmadığı, bu bunalımın diğer bir önemli kanıtıdır.
Eğer hakim ideoloji ve politikalar olmazsa, sınıfsal ve ulusal çelişkileri savaşsız çözüp bolluğa kavuşturacak teknik temel hazırdır. Ama sistemin üstyapı kurumları ve mülkiyet ilişkileri yeni sistemin çıkışını engellemektedir. Sermayenin en gözde kar sistemi uluslararası borsadır. Kapitalizmin dayandığı borsa yoluyla kar dönemi, hiç çalışmadan büyük paralar kazanmayı ifade etmektedir. Bu bir nevi sistemin kendini kumar oyununa yatırmasıdır. Bir sistemin lüzumsuzluğunu, gereksiz duruma düşüşünü bundan daha açık başka bir araç gösteremez. Bu durum, yani düşmüş mülkiyet ilişkilerinin, hakim üretim ilişkilerinin mevcudiyeti, sadece kumar tarzının tüm topluma sızan zararlı etkilerine yol açmakla kalmıyor; daha da olumsuzu, yeni sistemin doğuş şansını sürekli erteliyor.
Toplumu ucuzdan kazanç sistemine (borsa, repo, bono, tahvil, döviz vb.) alıştırarak ahlakını bozuyor, tutucu kılıyor. Yaratıcı ve yenileyici gelişmelerin karşısına çıkıyor. Sistemin bu duruma gelişi mevzii bir durum olmayıp genelde yaşanandır. Mevcut sermaye ve teknik temel; ihtiyaçlar, çevre, sağlık, eğitim, iş temini gibi alanlarda doğru yatırıma dönüştürülse, hem sınıf farkı en aza iner hem de ortaya çıkabilecek tüm çelişkilerin şiddetsiz çözümü rahatlıkla mümkün olur. Burada ayırt edilmesi gereken en önemli husus, sınıflı topluma dayalı uygarlık sisteminin kuruluşu nasıl tekniğin bir sonucu olmuşsa, ortadan kaldırılması da teknik gelişmenin yeni düzeyinin bir sonucu olarak gündemleşmiş bulunmaktadır. Teknik nasıl köleci uygarlığın bir çağrı gücü olduysa, şimdi de sınıflı toplumun gereksizliğinin çağrı gücü olmaktadır.
Derinliğine teorik çözümlemelere gitmeden de, bu durumun yaşanan bir gerçeklik olduğu sıradan bir bilince sahip herkesçe tanık olunmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER