NASIL YAŞAMALI? II CİLT -103.BÖLÜM
Yeni Yaşama Cevap Olamamak Suçtur
“Nasıl Yaşamalı?” sorusuna hayli yakıcı ve mutlaka doğru cevaplar vermek durumundasınız. Başka türlü yaşam hakkınızı, saygıyı kendi ellerinizle yerle bir etmiş olursunuz. Buna da bir hak olarak bakamazsınız. “Kendi yaşamınızı kendi elinizle ortadan kaldırma hakkımız vardır” da diyemezsiniz. Başkalarının yaşam hakkına her türlü yetmezlikle cevap vermek, özellikle örgüt, savaş yasalarımıza göre cevap vermemek bir hak olarak değil, ancak bir suç olarak karşılanabilir, sonunda da cezası vardır. Herkes yaşam hakkının, savaşla gerçekleştirilmesine gereken doğru cevabı verirse bu ortamda yaşayabilir.
“Nasıl Yaşamalı?” sorusuna savaşla, partide, hatta günlük davranışlarla ve sosyal yaşamda cevabınız olmalıdır. Ben sana iyi, güzel bir yaşam seçeneği sunuyorsam, bütün zorluklara rağmen, sen de aynısını, hiç olmazsa imkânlar dahilinde bana sunmalısın. Ben mecbur değilim, her gün sorun üstün sorun çıkarmana ve sana çözüm olmaya. Ben eğer yaşam için günlük bazı cevaplar üretiyorsam, insan olmanın, insan toplumu, özgür toplum olmanın bir gereği olarak yapıyorum. Peki, sen buna nasıl bir karşılık vereceksin? Düşman size kendi yaşam temelini dayatmış. Ve sizi de çok basit bir hizmetçisi olarak görüp, kendi yaşamını size taşıtıyor, yoksa sizi kesinlikle yaşatmıyor. Görülüyor ki, konu hayli yakıcı ve “etkilenmedik, öyle sonuç çıkaramadık” demek yerine, her gün adeta yeniden doğar gibi, yaşama yeniden gözünü açar gibi bir durumla karşı karşıyasınız. Mutlaka cevaplarınız olacak. Artık mücadele içine girdikten sonra doğru yaşam sahibi olamamak düşmana “gel beni ez, imha et” demektir.
Savaşa doğru yaklaşmamak, “ben düşmana hizmet ediyorum” demektir. Biz bu kadar suç teşkil eden durumları nasıl kaldırabiliriz? Gelişmemek, düşmana, yeni yaşama cevap olamamak bir suçtur. Bu suçu size düşman yakıştırmıştır. Şimdiye kadar neden böyle yaşamayı kendinize yakıştırdınız? Sosyal yaşama ilişkin yaptığımız değerlendirmelere göre durumunuz hayli yetersiz. Yalnız savaş, siyasi yaşam, parti yaşamı değil, sosyal yaşamın da birçok asgari gereklerinden uzaksınız. Tam bir yaşam suçlusu gibi sosyal yaşam alanının tanınmaz hale getirildiği görülmektedir. Benim bugün bile sosyal yaşamdaki zorlukları ortadan kaldırmak için yaptığım, pürdikkat kesilmek, söylenene dikkat etmek, yaşam olanağına dikkat etmek, kaldırabildiğim kadar katkı, katılım gücü göstermektir. Büyük ilgi, büyük eğitme halihazırda benim tek doğru tavrımdır. “Sosyal yaşamdır, beni ilgilendirmez”, “sosyal ilişkilerdir, doğru yaklaşma gereği söz konusu değil”, “ben bir önderim, her söylediğim kanundur beni kimse durduramaz” diyemem. Bir çocukla kurulan ilişkiye en üst duyarlılıkla karşılık veriyoruz. Sokaktan geçen bir insana bile doğru bir bakış için sonuna kadar kendimizi zorluyoruz.
Bütün bunları neden bu kadar tekrarlıyorum. Ortaya çıkan bu vahim durum aşıldığında, sömürgeciliğin zincirleri parçalandığında, yine çürümüş geleneksel yaşam aşıldığında özgürlüğün başına getirilen en büyük tehlike “özgürlüktür” adı altında en büyük hırsızlıkların, cinayetlerin, düşkünlüklerin, her türlü baskı yoluyla emekle hiç alakası olmayan baştan çıkmışlık durumunun ortaya çıkışına engel olmak amacına dayanıyor. Bunu kabul edemem. Özgürlük gerekli, ama özgürlüğün büyük bir düzenleniş olduğunu da gözardı edemezsiniz. Hepinizin böyle büyük bir görevi vardır. Sömürgeci geleneksel zinciri kırın, ama özgür toplumun bağlarını da geliştirin, geleneğini oluşturun, yönetim gücü olun veya onun yaşamını belirleyin. Onda herkesin hem görevleri hem de hakları vardır. “Ben düşünemem, ben özgürlük sorunlarının çözümlerine kendimi veremem, ben sadece keyfi yaşamak isterim” diyerek kimse kendini bundan soyutlayamaz. İşte meşhur keyfiyetçilik kaynağını buradan alıyor. Özgürlükte böyle keyfi yaşanamaz. Özgürlüğün çok büyük sorumluluk düzeyi vardır. Büyük çalışma gücü, bilinç, sorumluluk ister. Bütün bunları bileceksiniz ve ona göre partileşmeyi, militanlaşmayı, savaşmayı kendinizde gerçekleştireceksiniz.
Kurala gelmeyen, yaşama gelmeyen veya her türlü yanlışlıkla birlikte kendini bu kadar dayatan kişiliğe geçit versek, sonumuzun nereye varacağını acaba düşünüyor musunuz? Hatta ısrarla kendini yalan, yanlış, gafil olarak dayatanlar kaç gün yaşayabilirler? Düşünmeleri gerekirdi, gözü karalık olur, delilik olur da bu kadar olmaz. Yarın başına ne geleceğini bile kestirmeden örgüte saldırı olmaz. İnsan kendini aldatır, ikiyüzlülük eder, yalancılık yapar, ama kendi hayatının sonunu getirecek kadar da sorumsuz olmaz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER