SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (195.BÖLÜM)
Bu tür senaryoların son sahnelenmeleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar oynanmış olanlarıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ortamda geliştirilmek istenen KDP adlı partiler, geleneksel uşaklıkla çağdaş işbirlikçiliği bir arada yürüterek, sadece kendi pratikleriyle mensupları için değil, tüm Kürt halkı için en kötü örneği oluşturdular. Dünya çapında özgürlük mücadelelerinin kazanmaları bir kural iken, Kürt halkı KDP denilen partiler eliyle en büyük kayıpları verdiği halde, bu örgütler kendilerini taktik oyuncuların elinde bir kukla olmaktan kurtaramadılar.
Batı sömürgeciliğine karşı kavrama düzeyinde bile bir gelişme gösteremeyen Kürt olgusunun daha da karanlık bir sürece girmesi kaçınılmazdı. Dört taraftan komşuları olan Türkler, Araplar ve Acemler, devlet eliyle de olsa, bir kapitalist gelişme yoluna girmekle aradaki mesafeyi daha da açtılar. Feodal dönemdeki hakim sınıf ve milliyet olarak üstünlüklerine, kapitalizm çağında burjuva sınıf ve hakim ulus olma avantajlarını da eklediler. Emperyalizme bağımlılık koşullarında da olsa, ulusal ekonomi, kültür ve devlet alanında gelişmelerini sürdürdüler. Bilim ve teknik alanında ulusal bir elit tabaka oluşturdular. Ulusal dille basın-yayın başlı başına bir güç haline geldi. Milliyetçiliğe dayalı iç ve dış politikalarla ulusal ayrıcalıklarını sınıfları şahsında somut çıkarlarla pekiştirdiler. Halkların direnişini kıracak güçlü askeri ve polisiye aygıtlar oluşturdular.
20. yüzyıl boyunca bu gelişmeleri yaşayan ortaçağın güçlü milliyetleri olarak Türkler, Araplar ve Farsların, devlet eliyle yaratılan burjuva sınıfı ve ulus-devletiyle, Kürtlerle aralarındaki mesafeyi epey açtıkları bir gerçektir. Emperyalist sömürgeciliğin oyunlarından daha başını kurtaramadan, bu sefer komşularının inkarcı ve baskıcı ulus şovenizmiyle kendilerini karşı karşıya buldular.
Öyle bir ortam oluşturuldu ki, Kürdüm demek; kendini yapayalnız bulmak, önündeki tüm gelişme yollarının kapanmasını görmek ve hatta her tür tehlikeyle karşı karşıya gelmekle özdeş sayıldı. Kürtlük tam başa bela oldu. Sömürgeleştirmenin çok ötesinde, tüm insani değerlerden yoksun kılmakla eş bir statüye mahkum kılındılar. Kürt olgusu belki de tüm dünyada politik defosu, reddi en güçlü olan kavram haline getirildi. Yaratılan, herhangi bir politik terör değildir. Hiç de sorumlu tutulamayacağı, anadan doğma edinilen bir özellik, başına en büyük tehlikeleri getirebilmektedir.
Irkçılık, faşistlik, milliyetçilik, komünistlik tanımlanabilir kavramlardır. Bunlar uluslararası hukukta değerlendirilmişlerdir. Ama Kürt olgusu hiçbir kavramla izah bulamamaktadır. En basit insan haklarından, örneğin anadiliyle eğitim olanağından bile yoksun bırakıldıkları halde, Kürtler en medeni ülkeler geçinen Avrupalılar tarafından bile layıkıyla tanınma ve değerlendirme konusu olamamaktadır.
Yüzyıllarca kendilerine hizmet ettikleri halde, kendilerine ‘Kürt kardeşlerimiz’ demelerini bir yana bırakın, komşuları tarafından bir öcü veya sürekli bir tehlike kaynağı gibi değerlendirilmekten kendilerini kurtaramamaktadırlar.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER