SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (186.BÖLÜM)
Kürt toplumsal olgusunda gözlemlenen diğer bir husus, siyasi olarak yabancı hakim kurumlar içinde eritilmesine karşılık, toplumsal olarak aralarına katılan grupları eritme gücünde olmasıdır. Bu, özellikle sosyal yapılarının gücünden ileri gelmektedir. Siyasi yönden zayıf kalmalarını sosyal güçlenmeyle dengeleme eğilimi ağır basmaktadır. Kürtlerin aralarına tarih boyunca dört yönden akıp gelen gruplar olmuştur. Sonuçta hepsi erimekten, doğal asimilasyondan kurtulamamıştır. İskitlerden Helenlere, Semitik kökenlilerden Türki kökenlilere kadar tarihin en önemli grupları Kürt kültürel ve sosyal ortamında Kürtleşmişlerdir. Bu eğilim kapitalizmin hakim olmaya başladığı 20. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Komşu toplumların devlet kapitalizmi vasıtasıyla ulusal, sosyal ve ekonomik üstünlük kazanmalarıyla süreç tersine dönmeye başlamış ve yoğun bir eritilmeyle karşı karşıya kalmışlardır.
Neolitik çağda dünyayı dönüştüren tarım ve hayvancılık kültürü İlk ve ortaçağlarda bu üstünlüğünü sürdürmekle beraber, kapitalist çağın sanayi devrimi karşısında dayanamaz. Baş aşağı bir süreç başlar. Dört taraftan eritilmeye uğrar. Bu süreç ancak bilinçli bir müdahaleyle, siyasal hareketlilikle durdurulur. Kürt ulusal hareketi ciddi bir siyasi başarıya ulaşmasa da, ulusal ve kültürel erimeyi durdurur. Kürt sorununu canlı tutmayı başarır. Kürtler ortaçağın ekonomik ve sosyal kurumlaşmasında komşularından birçok yönden ilerdeydiler. Tarihsel birikim ve elverişli coğrafi koşulları, feodal ekonomik ve sosyal yapının hızla gelişmesine olanak vermiştir. Göçebe aşiretlerin toprağa yerleşimi bu dönemde ileri boyutlara varmıştır. Yerleşik nüfus göçebe nüfusa karşı üstünlük kazanmıştır. Toprağa bağlanma, serfleşme tipik bir özellik haline gelmiştir.
Fakat yine de geleneksel göçebe aşiret yapıları varlıklarını önemli oranda korumuşlardır. Aşiret kültürünün daha eşitlikçi ve özgürleştirici karakterine karşılık, toprak serflerinde kölelik ruhu derinlik kazanmıştır. Bununla birlikte aşiret yapıları içinde de feodal zihniyet ve ruh yapısı giderek etkinlik kurmuştur. Aşiret reisliği ve toprak ağalığı benzer özelliklere kavuşmaktadır. Feodal tarz bir düşünce ve davranış, hem yerleşik ağalık kurumu hem de aşiret yönetimi içinde giderek etkili olmuştur. Aşiret reisliğiyle köy ağalığı ortak bir karaktere yaklaşmıştır. Kürdistan’da ticaret Arap tüccarlarının denetiminde gelişmiştir. Paralı ekonomi ilerleme sağlamıştır. Bu durum ticaretin hızlanmasını ve ağırlık kazanmasını beraberinde getirmiştir.
Madencilik ve zanaatçılıkta üstünlük geleneksel olarak Ermeni ve Asuri ustaların elindedir. Bu durum, Ermeni ve Süryani nüfusun kentler içinde yoğunlaşmasına yol açmıştır. Zanaatçılık ve ticaret kent nüfusun temel uğraşısıdır. Buna karşılık kırsal alan, toprak ve yaylalar ağırlıklı olarak Kürt nüfusun elinde yoğunlaşmıştır. Kent uygarlığında Arap tüccarla Ermeni ve Süryani zanaatçı ustaları temel nüfusu teşkil etmektedirler. Kürtler ve diğer yoksul kesim kentlerin bir tür lümpen proletaryası rolünü oynamaktadır.
Zaten bu objektif durum Batıni isyancı hareketlerin bileşiminden de belli olmaktadır. Hareketlerin esas kitlesini oluşturanlar, kırsal ekonominin yerinden ettiği köylülerden ve dağılmaya başlayan aşiret yapısından kaynaklanmaktadır. Merkezi devletin artan hakimiyeti, toprak mülkiyetinin az ellerde toplanması sınıf farklarını keskinleştirmekte ve bilinen Batıni hareketlerin patlak vermesine yol açmaktadır Feodal toplum koşullarında tüm Ortaçağ boyunca bu hareketler dini örtü altında farklı mezhep ve tarikatlar olarak çıkmak zorundaydılar.
Modern, bilimsel bir ideoloji hiçbir yerde gelişmemiştir. Sınıfların kendi adlarına ve çıkarlarına bilimsel ifade kazandırmaları ancak kapitalist çağda mümkün olacaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER