NASIL YAŞAMALI? CİLT–II (67.BÖLÜM)
Devrimci politika demek, edebiyat demek değildir. Devrimci savaş demek, yine edebiyat demek değildir. Savaşla edebiyatın ilişkisi olmakla birlikte aynılaştırılamaz, birbirilerinin yerine konulamaz, basit bir yansıma gibi de ilişkileri ele alınamaz. Her birisinin sahası kendine has kurallarla çalışma tarzıyla kazanıldı. Mantık yapıları, işleyişleri farklıdır. Parti ve ulusal kurtuluş sürecimizin şimdiye kadarki anlatımı hem askeri hem ideolojik nitelikte olmuştur.
Edebiyat tipi bir anlatıma, güçlü bir biçime kavuşturulamamıştır. Ve biz ona bir çıkış yaptırmaya çalışıyoruz. “Mücadelemizin zemini edebiyattan ne alır, ona ne verebilir veya genelde sanattan ne alabilir?” diye bir soru artık ortaya son zamanlarda. İşte mevcut mücadele çizgisini çizmemiz; tekrar bazı denemelere zemin sunması içindir. Anlattım, dikkatle dinlediniz. Son derece heyecan verici yani duygulandırıcı, tepki geliştirici, derin düşündürücü yanı kadar derin, öfke yaratıcı yanları var. Oldukça üzerinde yoğunlaşılması gereken kritik noktalar kadar, fazla edebi açıdan üzerinde durulmaya değmeyen yanları olabilir. Edebiyat bir anlamda, derinleştirilecek bir noktayı kitaba sığdırabilmektir. Biz onu yakalamaya çalışıyoruz. İskeleti kurmak bütünüyle güzel bir mimari eser ortaya çıkarmaktır. İyidir bu nedenle. Her yere biraz değeri olan bir şeyler oturtulduğunda, böyle bir eser söz konusu olabilir. Madem sanat veya edebiyatın işlevi diyoruz, bilemiyorum hikâye sizde nasıl bir etki yarattı ve derinleştirmeye nereden ve nasıl başlayabiliriz? Ayrıca biz de biraz daha derinleştirebiliriz. Büyük edebiyatçı bizden çıkacak değil belki, ama her ciddi edebi eserin de gerçeğe yakın şahıslara dayanmak durumunda olduğunu da bir köşeye atamayız. Yine burada önemle alınması gereken saflardaki kadın-erkek özgürlüğü oluyor.
Zaten bu konudaki deneyim başlı başına edebiyata önemli bir malzeme teşkil ediyor. Kadın özgürlüğünün bu ilişkilerden nasıl etkilendiği ve kadın özgürlüğünde bu ilişkilerin etkileşimi bölümü hayli incelenebilir. Özgürlüğü başından mahkûm eden, bunu boğuntuya getiren kadındı. Ve büyük bir siyasal, hatta askeri mücadele geliştirilirken burada bir özgürlüğün duyumu yanına da vurgu yapan gelişme vardır. Gerek özgür kadın tipine ulaşma gerekse bunun nasıl bir siyasi, askeri savaşımın odağından çıkış yaptırılmak istendiği önemli. Burada köle kadın, despotik, aristokratik kadınla veya özgür kadın ilişkisini sömürgeciliğe indirgemek gerekecek. Sömürge koşullarında köleleşmenin kadındaki sonuçları işbirlikçi tipin, yine özgürlüğe karşı konumlarına yansıtılışı işlenebilir. Bayanın ufacık bir kadın özgürleşmesine meydan vermemesi önem taşıyor. Gelişme potansiyeli olan tipleri çok acımasız bir işkenceye aldırıp imha etmesi kadar kendine uydu, kuklası veya nedimesi haline getirdiği bazı tipler vardır. Bu tamamen feodal özelliktir. Kadın, rolünü bir silah olarak kullanmaya çalışırken hiç şüphesiz gerici ilişkiye medet bağlıyor. Kürt erkeğinin buradaki zayıflıklarına büyük ağırlık vermek gerekecek.
Bizzat ben bunu gözlemleyebilmiştim. Karşısındaki erkeğin mevcut erkeklerin hiçbirisine benzemediği, diğer erkekleri rahatlıkla kontrol altına aldığı ve dilediği gibi kendi kadın kişiliği etrafında yönlendirebildiği bir gerçektir. Artık belki bir abartmadır. Erkeğin zayıflıklarını; genelde erkeğin, özelde Kürt erkeğinin zayıflıklarını iyi ortaya koymak gerekir ve burada baş erkeğin rolünü iyi anlamak gerekir. Erkekle kadın hem de genişliğine anlatılabilir. Bu erkek nasıl oldu da geleneksel erkek yaklaşımına düşmedi? Nasıl bir gelişme yaşadı ki bu büyük tuzağa düşmedi? Hikâyenin en kilit noktalarından biri de erkeğin geleneksel erkekliğe mahkûm olmamasıdır. Eğer buna mahkûm olsaydı hikâye baştan biterdi. Aslında kadın bütün tuzakları kurmuştur ve yirmi dört saat içinde bu tuzağa düşüp bitmek işten bile değildir. Ve kadın da buna güvenmiştir. Kesinlikle silahı budur, tahmin ediyoruz.
Yoksul koşullarda, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel gücü çok zayıf olan bir erkeğin, geleneksel ölçüler içinde çok gelişmiş bir kadın karşısında nefes alamaması gerekiyor. Kadının tezi budur aslında. Oyun işte tam burada bozuluyor. Zaten büyük öfkesi, büyük tepkisi ve ilişkiyi her saat zehir etme nedeni de burada ortaya çıkıyor. Ona göre yirmi dört saat şıpır şıpır halledilmesi gereken kendine göre kendi egemenliği altında, kendi planı çerçevesinde bu ilişki neden muazzam bir farklı konuma, kendine göre de bir karşı direnmeye yol açıyor. Bu büyük tepkiye itiyor aslında. Sık sık şu deyim de söylenir; “yani bizim evin kapısındaki bir kemikle idare edeceğimiz köpekler” dediği köylüler var onunla mukayese ediyor. Ama erkeğin yaklaşımı değişik, sabırlı. Yani birdenbire ne evet ne hayır dememesi, ona kavganın müthiş gelişiminin asıl nedenidir. Unutmayalım ki, grubun militanları yirmi dört saat dayanamıyorlar ve affedemeyiz diyecek noktaya geliyorlar.
Fakat erkek daha değişik bir konum çiziyor. Hikâyenin uzun süreli ve değişik gelişmesi bayanla erkeğin ilişki tarzıyla çok yakından bağlantılıdır. Şuna eminiz, yani bayan güçlüdür, planlıdır, kendine son derece güvenlidir. Erkeği daha çok duygusal temelde yakaladığını sanıyor. Daha sonra onun siyasi olarak da ideolojik olarak da bütünüyle bağlayabileceğini ve fiziki anlamda Ankara koşullarında hapsedip sonunu getireceğine emindir. Ama erkek ise burada bütün iyi niyetine, dürüstlüğüne, duygusallığına rağmen ilişkiyi değişik götürüyor. Klasik bir tarz hem zengin erkek hem fakir hem feodal hem yoksul, Kurmanç veya köylü. O kesimin özelliklerinin çok üstünde, çok bilinçli, çok farklı bir yaklaşım içine giriyor. Geleneksel erkek-kadın ilişkisinin çok uzağında biri. Günde bir, ayda bir öyle kendini ölüme mahkûm etmeyecek özelliklere sahip. Kadına karşı hem ilişkinin eşit ve özgür gelişmesine önem veriyor, hem de olumsuz biçimlenmeye son derece kapalı veya tepkili, ihtiyatlı. Gerekirse kendini kadına karşı tamamen kapatabilir. Ondan gelebilecek gericiliği önleyebilir. Böyle özellikleri de var sanıyoruz. Duygu yönü kadar mantık yönü çok güçlü. Mantığını duygularına feda etmiyor. Yine siyasi kavrayışının, siyasi anlayışının duygularına feda etmiyor.
Bu konuda ilke sahibi ve en önemlisi de bu ilişki bağlamında toplumda çok güçlü durumundaki kaba cinsel yaklaşıma esir düşmüyor. Ülkede erkeğin çok yaygın bir biçimde esir düşme olayı vardır. Köylülük olsun, feodal kesimde olsun bu ilişkiyi gericilik temelinde, düzenle uzlaşma temelinde, daha çok da kendi kendine bir ilişkiyle ölüp, yaşama adeta çok kaba bir cinsel kültürün tuzağına düşmemeye özen göstermesi vardır. Burada da değişik bir performans çiziyor. Ve bu, mücadeleyi uzun süreli kılıyor. Yirmi dört saatte ya tipik klasik yaklaşımla ya kadın dövülür, boşanır ya da kadına dört dörtlük uşak olunur. Sonra yirmi dört saatte böyle halledilir aslında. Belki de eşine hiç rastlanmayacak bir biçimde ilişkiler farklı boyutla ele alınıyor, farklı biçimde kazanılıyor. İşte bu muazzam öfke iki tarafta da tepkiye yol açıyor. Bu farklılaşma, büyük mücadelenin adeta dinamosu oluyor. Bunun etrafında belki hiç kimsenin ne kabul edeceği ne cesaret edebileceği ne tahammül edeceği bir kısır döngü de değil, çok sancılı gelişmeyle birlikte ilişkiyi götürmeleri vardır. Ne için götürüyorlar? Tarafların amaçları en ince taktik hususlara kadar anlatılabilir. Karşı tarafa bütün suskunluğuna, ölümcül suratına, buz gibi suratına rağmen niye götürüyor? Erkek tarafı niye böyle katlanıyor. Nedenleriyle birlikte mücadele taktikleri de biraz iyi konularak anlatılabilir.
Aslında burada işlenecek sorular çoktur. Bir anlamda Kürdistan'ın düşürülmüşlüğünü anlatmak mümkündür ve bu kadın erkek veya aile ilişkisi içerisindeki tüketilişi burada açığa çıkarmak ve dirilişe götürmek büyük önem taşıyor. Aslında savaş bir anlamda bu ilişkinin ele alınış ve çözümleniş tarzında kazanılıyor. Kürt aile ilişkisi; bir tarafta sonuna kadar çözülmüş, diğer tarafta en güçlü bir biçime kavuşturulmuş. Yarı-feodal burjuva biçim devlet desteğinde, diğeri ise aşiret çözülüşünün de ötesinde aile bile çözülmüş, iyi bir aile çocuğu bile diyemeyecek bir noktaya gelmiş. Bu iki zıt bir aile ilişkisi geliştirmeye çalışıyorlar. Bu aile kurulamıyor. Kurulması şurada kalsın büyük bir savaş gerekçesi haline geliyor ve bu büyük savaş aile olacak mı, olmayacak mı? Yürüyecek mi yürümeyecek mi? Neyin lehine? Örgütün lehine, ulusal kurtuluş lehine, halkın lehine veya devletin aristokrasinin işbirlikçi ailenin lehine biçiminde böyle karşılıklı çatışıyorlar. Uzlaşmaları mümkün değil.
Dikkat edilirse karşı tarafın çekmek isteyeceği ailenin gelişmesi şurada kalsın erkeğin aileye, aşiretçiliğe tepkisi var. Sınıfsız! Egemen sınıflara tepkisi var, egemen ulusa tepkisi var. Son derece özgür düşünce ve siyasete bağlılığı var. Aileyi bu nedenle geliştirmek mümkün olmuyor. Büyük bir aile içi kavga söz konusu. Bu bir Kürdistan kavgasıdır. Ailedeki tüketilişe karşı büyük bir karşı koyuştur. Ve buradaki başarı Kürdistan çapındaki başarıya gidiyor. Kadın çözümlemesi de bunun ürünüdür. Aile kurulacak mı kurulmayacak mı? Veya bu denemenin kendisinin ortaya çıkardığı büyük mücadele kadın çözümlemesine götürüyor. Bu da Kürdistan çözümlemesine aile ve aile ise bir anlamda Kürdistan'dır. Onun çözülmesine götürüyor ve bu da PKK'nin özgürleşme düzeyine giderek Kürdistan toplumunun özgürleşme düzeyine etkide bulunuyor. Özgür kadın tipine ulaşma, özgür ilişkilere ulaşma, yeni bir cinsel ahlaktan tutalım, yeni duygu türlerine kadının yitirilmiş konumundan diriliş konumuna, yine erkeğin çok kaba ve çok feodal yaşanılmaz yaklaşımlardan eşit ve özgür bir temelde özenle ele alınıyor.
Yeni tip, yeni ilişki bu yolu ardına kadar açıyor ve binlerce ilişki can veriyor. Önce yıkılıyor. Önce adeta topa tutuluyor ve zemin açılıyor. Yeni yaşama, özgür yaşama gitmeden önce yaşamı tüm gözenekleriyle kapatan veya (ki bir vücuda benzetirsek solunum gözeneklerini tutan noktaların tekrar atılması veya engellemelerle aşılmaz bir set oluşturan bir ormanın, dağlığın açılması anlamına geliyor) şöyle bir basit yaklaşıma itibar edilmiyor. Çoğunuzun yaşadığı bir durumdur. Bu hayli öğretici olabilir. İki insan anlaştı, sevişti, kavuştu, eşleşti ve sorun çözümlendi. İşte bu ilişkilerin en büyük faydası da öyle bir çözümün mümkün olamayacağı, yani ezici bir kesimin çözüm diye yaşadıklarına itibar edilmemesidir. Anlaşmakla, duygu beraberliğini sağlamakla, hatta buna çeşitli aşk kılıfları giydirmekle aslında ilişkiler Kürdistan'da gelişmiyor. Bu deneyim bunu ispatlıyor. Erkek kendisini kandırabilirdi. Bayan da bu konuda biraz daha toleranslı olabilirdi. Uç noktalarda seyretmeye bilirlerdi. Kısacası çoğunun yaptığı anlaşma budur. Dolaysıyla al gülüm ver gülüm meselesine dönüştürülerek bu işler halledilebilirdi. Bu hepinizin yaşadığı yüzeysel çözümdür.
HALKLAR ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER