NASIL YAŞAMALI? II CİLT -90.BÖLÜM
Kötülükler Bitmediği İçin İyiliklerle Dolu İnsan Yaratılmalı
Bugün tartışılan şey şu: Sosyalist hareketin en büyük düşmanı sosyalist partilerin içinden çıkar. Rusya'daki sosyalizmin gerilemesi ve daha bir sürü ülkedeki gerileme, sosyalist ve komünist partilerin kendi içinden kaynaklanmıştır; çünkü hainler orada ortaya çıktı. Biz, bunu önlemek için epey tedbir geliştirdik. PKK bu yönüyle gerçekten Sovyet deneyiminin derslerini iyi bilince çıkarmıştır. Klasik komünist partilerin düştüğü durumlara düşmemeye büyük özen göstermiştir ve oldukça da ilerlemiştir. Bizim bu konudaki yaklaşımlarımız başarılıdır. Ne bastırmakla kişileri kendimize bağlama ne de dalkavukluklarına fazla bel bağlama vardır. Açığa çıkartıcı, netleştirici, açıklık ilkesine sonuna kadar değer vererek partiyi en zor durumlardan buraya kadar taşıyabildik. Sosyalist partinin yaratılması çok önemlidir. Sosyalist bir ülke için ilkin sosyalist bir insan yaratılmalı. Bunu da sanıyorum en kapsamlı bir şekilde biz yapmaya çalışıyoruz. PKK'deki eğitimin en temel bir amacı da sosyalist insanı daha şimdiden yaratmaktır.
PKK, hiçbir partide görülmeyen insanı çözme işini bu nedenle geliştirdi. Bu yöntem oldukça önemli ve sonuç alıcıdır. Buna devam edeceğiz. En büyük panzehir, çözümlenen ve yeniden yeniden yapılanan insanı yaratmaktır. Bu, sonsuza kadar yürütülmesi gereken bir görev oluyor. Çünkü kötülükler bitmez, bitmediği için de sen de iyiliklerle dolu insanı yaratacaksın. Partiyi bu temelde sürekli yetiştirmeye tabi tutmamız, PKK'nin başarısının sırrıdır. Lenin'in de ölümü 22 Ocak'taydı. Ölümünün 70. yıldönümünde anarken, Lenin'e saygı duymak ancak böyle bir sosyalist parti içinde sosyalist insanı yaratmakla ölçülür. Ustalara bağlı olmak onları körü körüne taklit etmek değil, onların yaptıklarına bir şeyler eklemek ve ortaya çıkan farklı sorunlara çözüm gücü olmakla mümkündür. Daha çok da böyle katkı yapıldığında layık olunur. Körü körüne taklit, daha sonra inkâra götürmüştür. Yaratıcı yaklaşım ise, ustaların yaşayan yönlerini esas almıştır ve nitekim en doğru yaşam tarzı ifade edilmiş oluyor. Tarihe, sınıf mücadelesine doğru yaklaşım, bizim sınıf mücadelemizi doğru götürmemize yol açıyor. Bunun daha da geliştirilmesi gerekiyor. Parti gerçeğimiz dinamiktir, basma kalıpçılıktan uzaktır. Gerek felsefi ölçüleri gerek inanç ölçüleri gerek bilime olan bağlılık ölçüleri oldukça sonuç alıcıdır. Bütün bu yönleriyle partiyi kavramak, sosyalizmi daha iyi ve doğru özümsemektir.
Devrimcilerin anılarına bağlılığı somut bir başarıyla, başarılı bir yaşam pratiğiyle cevaplandırmaktır. O açıdan PKK silahıyla savaşmak, güzel ve en iddialı bir yaşam tarzı oluyor. Öyle “zorlandık, tıkandık” biçiminde yaklaşılacak bir parti değildir. PKK silahını kavrayıp onunla yaşamak, ortaya çıkacak bütün yaşamsal sorunlara çözüm gücüyle yaklaşmak, yaşamın hemen hemen bütün sorunlarına cevaplar vermek demektir. Bu anlamda büyük bir silahtır. “Tıkanmışız, zorlanıyoruz, çok yetersiz kalıyoruz” gibi yaklaşımlar, kendini parti silahıyla tam silahlandırmamaktan kaynaklanıyor.
PKK'yi hem yöntem hem içerik olarak biraz benimseyen bir kişilik asla bu durumlardan bahsedemez. Ortaya çıkacak her soruna vereceği bir cevabı vardır. Somutun tahlilini hep yapar, doğru cevabı da her an, son nefesinde dahi yetiştirir. Kaldı ki, örgütlü yapı olduğu için kurduğu örgütle başarıyı bütünüyle garantiye alır. Partiyi böyle kavramak, militan kişiliği böyle tutturmak gerekiyor. Yaşama ilişkin çok kapsamlı değerlendirmeler geliştiriyoruz. Bir devrimcinin dünyası hem düşünce hem duygu itibariyle en zengin dünyadır ve çareleri de en zengin olan kişidir. Sizdeki devrimciliğe bakıyorum, sanki gözleriniz zorluklar karşısında yılmış, hepsi sıkılmış, nefes alamaz duruma gelmiş gibi. Bir devrimcinin dünyası zengindir. Yaşamı algılayışı, ona ilerletme şansı verişi en önde olan kişidir.
Devrimcinin diğer bir tanımı da budur. Tarihte çokça görülür; “birçok adı çıkmış kişinin adını kendine tak, onun gibi olursun” düşüncesi vardır. Bu aslında bir istemdir. Veya “yakını olduğunu dile getir, çıkar sağlarsın” düşüncesi vardır. Yapımızın yaşam pratiğinde düştüğü hatanın temelinde, özellikle feodal toplumda çok etkili olan bir yaklaşım tarzı söz konusudur. Hâlbuki ben kendi tarzımı ortaya çıkarırken, aile gerçeğinin nasıl ele alındığını ve bu değerlere karşı nasıl savaşım yürüttüğümü birçok kez dile getirmiştim. Aile ilişkilerine, aşiret ilişkilerine, özel ilişkilere fazla güvenilmeyeceğini ve hatta bunların fazla değerli olmadığını, benim yürütmek istediğim tarzın siyasi-ideolojik niteliğinin, örgüt niteliğinin çok büyük önem taşıdığını baştan beri çözümlemelere de yansıttım. Kendi yaşamımı özetlediğimde ana-babayla nasıl kavga ettiğimi ve hatta anamın özel ilişki yoluyla üzerimde hak sahibi olma çabasına nasıl cevap verdiğimi de söyledim. Yine küçük bir isyanımı geliştirirken, bir yaş küçük erkek kardeşe karşı nasıl büyük bir kavgayla bunu başardığımı belirttim.
Kardeşin temel özelliğinin tembellik olması, ev, tarla işlerine doğru dürüst gelmemesi ve emeğin üzerine ucuz kurulması beni öfkelendiriyor ve bunu büyük bir kavgaya dönüştürüyorum. Ev işini iyi yapmadı mı, tarla işini iyi yapmadı mı, her gün büyük bir ekmek kavgası veriyoruz. Hak savaşımı o zamandan beri şiddetlidir. Yine özel ilişkiye dayanarak kimlerin nasıl sonuca gitmek istediğini anlattım. Fakat bizim yapımız hâlâ feodal, aşiretçi, aileci. Özel ilişkilerden anlarım ve kardeş bağlılığım da var. Fakat bunun kendine has emekle bağlantısı, işle bağlantısı çok önemlidir.
Hâlâ hatırlarım, 20-30 yıl önceki anlamlı, doğru davranış nedir, yanlış olan nedir? Kendi yaşam pratiğimden, hatta yaşama ürünlerimden en yakınlarımı yararlandırmamak için çok cimri davranmayı biliyorum. Bir maaşımdan babama bir kırıntı bile vermeme veya daha önemli bir değerlendirme yeri varsa, öyle değerlendirme özelliğim vardır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER